Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bizim sesimiz

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bizim sesimiz yürekle beslenir

Su gibi berrak, usul usul akar

Sözümüz, kor bir ateşe benzer

Rüzgâr gibi dört yana serinlik,

Sırrı, içindeki nağmede eser


PUTLARIN YIKILDIĞI

Putların birer birer yıkıldığı,

Sahabe idrakine hele yönel…

Resul okulunun emin kıldığı,

Ehlisünnet yoluna hele yönel

Hikmet sohbeti neymiş, hele bir yönel!


BİR BEN AĞLIYORUM

Bir ben ağlıyorum, gözlerim yaşlı

Çağlıyorum taşlara çarpa çarpa

Yumuşak huylu sözleri nakışlı,

Sevgiyi işliyorum sere serpe


HARPUT’TAN

Harput, efsane şehrim Bakü’de…

Musikimle Türk Dünyasına yol alır

Sesim, sözüm, sazım titrer yüreğim!

Fuzuli’den, Nesimi’den yol alır

Hazar’dan Hazar’a, Elmas Yıldırım;

Bir büyük sevda, ‘TURAN’a yol alır


İTİDAL

Hayata yürekten dokun,

Kanayan yaraya değmesin okun!

Merhamet serin esen rüzgâr gibi

Gönül dalını incitmeden dokun!

Şefkat dolu gözlerle nazar et

Adalet nefesini pazar et!


KÜRŞAD’I ÖZLEDİM

Kürşad’ı, kırk yarenini özledim!

Azgın sulara gem vuran yiğitler

Sevgiyi iman nuruyla közledim

Yirmi birinci asır sizi bekler;

Çakmak çakmak yanan gözler

O gözlerde yiğit yolu izledim…


DUT AĞACI

Yolda, dağda, tepede dut ağacı

Derler bizde, ‘seferberlik ağacı’

Dut, badem, ceviz, Anadolu kokar!

Sanki dallarını açmış duacı…

Tarihim, kültürüm, yeşil elbisem;

Örtünür dağlar, vadiler yol boyu…

Tatlı bir esinti, ruhumda desem!

 

 

GÖZYAŞI DÖKER

Katar katar hayat çeker trenler

Çığlık çığlık, ölüm kusar tiranlar

Yirmi birinci asır kadırga gibi

Her anı, gözyaşı döker sirenler


EY ADALET

Ey adalet, ‘güneş gibi ol da gel’

Yüzümüz ağarsın, uhuvvet sarsın!

Ey âdem, ‘nefsin tartıya al da gel’

Barışa ağarsın, huzura varsın!

Günlerim serin, ufuk daha derin

Düşlerin ağarsın, murada ersin


EYLÜL

Yaprak düştü, sanki bedenim düştü!

Yaprak üşüdü, yüreğim üşüdü

Yaprak sarardı, düşlerim sarardı

Eylül, fikrime koştu, zihnime koştu

İfadem gurup kızıllığında;

Bir yangına döndü, aynaya düştü!


VATANIN BURCUNDA AÇAN LALEDİR

Harput’un güneyi surdur, kaledir

Bakarsan yüzüne kıyamdadır

O ne hoyratta ne de işvededir

Vatanın burcunda açan laledir.


Ne virane, ne de içten harabedir

Özü aşk ile dönen pervanedir

Onu göremeyen göz divanedir

Âminlerle, duaların dilidir!


AKŞAM GÜNDÜZÜN HİCAP ÖRTÜSÜ

Akşam, gündüzün hicap örtüsü

Edebin vuslat vaktidir!

Işıkların raksında, Akşamı ağırlarım..

Elâzığ’ın izbe kaldırımlarında,

Bir ömrü soluklarım! ..

Her gün, gün aşımı yol arkadaşım

Kader arkadaşım kaldırımlar,

Sırrımın kadim ortağı!


HAYRI PAYLAŞALIM

İyiyi, güzeli, hayrı paylaşalım

Bilgi kirliliği, asrın bataklığı!

Bataklık, akıllara ziyan verir

Ziyan veren, edep dışı söz taşır!

İnci misali sözler yere düşer...

Yerlerden bulaşır, olanca kir, pas...

Marifet, kire, pasa bulanmamak

 

 

 

KONUŞURKEN…

Konuşurken sohbetlerimizde; "gönül dilimizi" kullanalım.

O dilde, "hüsnü zan" vardır.

O dilde, aklın ve vicdanın koruyucu zırhı vardır.

O dilde Allah korkusu vardır.

Nefis diliyle konuşan insanlar sürekli hata yaparlar.

Bu hataları kendilerini bir başkasına karşı zulme bile götürebilir


KOCA BİR ÖMÜR

Koca bir ömür, su misali aktı!

Geçen zamana ya birgün, ya üç gün...

Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık dahası,

Mevsim artık, kış aylarına geldi...

Toprağın kokusu içime sinmeye...

Fırtınalı bir hayattan dönmeye...

İster istemez insanın fıtratı...

Dünyadan artık el-etek çekmeye...

İşte asıl sözün bittiği yerde…


YALAN MAKİNESİ

Yalan makinası nasıl çalışır?

Öfkesiyle, dünyayı sırtında taşır

Ağlayan gözlerde mazlum rolünde

Münafıklık âlameti sırtında;

Kâh vicdan satar, o malum yatında

Kâh nefis duvarı, kendi katında!

Aldatan olmak, kahreder insanı!


GECENİN ORTASI

Gecenin ortası, alev sanırsın!

Karanlığı, sükûtla mı tanırsın?

Kalabalıklar çekilmiş dört bir yandan

İnsan, sade kendini solumakta

Soluk soluğa geceyi okumakta…

Yorgun düşler, en derin uykularda


NEDEN KÜSTÜN?

Neden küstün bana, yaralıyım bugün!

Gün ortasında, karanlık bir çığlık

Düşer içime sönmeyen bir yangın

Alır götürür dargın ufuklara

Ufuklar, her gece çöker üstüme!

Çeker mi akıl, bu ağır vebali...

Gün ortasında, yaman bir karanlık!

Sükûtu fecre kadar sabırla çek!


BEN EYLÜL’ÜM

(Doğum günüm, 14 Eylül)

Ben Eylül’üm, Eylül nakışlıyım

‘On dört Eylül’ belki hüzün bakışlıyım!

Yüzümü saklamam dolunaylıyım

Başak burcunda, hilal kavisliyim

Dünya garip bize, ‘emanet yurdu’

Bu dünyanın, ‘ne yazı, ne kışıyım’

Eylül’üm, mevsimlerin son bereketi…

Garip bir yolcunun şu âlemde durağı


BAHTİYAR EVLER

Bahtiyar evler, ihtiyârı varmış!

Dualar dağ gibi ruhumu sarmış

Evin ihtiyârı uçmağa varmış

Ruhu gitmiş, efsunkâr havası sönmüş!

İhtiyârsız evler ruhuma darmış!


ÂDEM’İN ANDI

Âdem’in andı, Bezm-i Eleste’dir

Doğru yol, hak yolcusu, halastadır

Âdemin nefesi aynaya düşmüş;

Ah! Günahımla aynalar yastadır


DOĞRU İNSANA

Doğru insana çamur atan kimse

Yalan kılıfına sarılır durur

Talan ederken hamiyetli fikri,

Gönül evi kalpler kırılır durur

Güven duyduğumuz hâki yüzlerden,

İçin için yaramız sarılır durur


EY ADALET

Ey adalet, gölgene esenlik ver!

Kurt, kuzu ile beraber yürüsün

Ey yağmur, gönlüme serinlik ver

Esen rüzgârlar, rahmetin bürüsün

Ata’dan bize miras terazi;

Mahşerimi de doğruluk korusun


BİZ AHİ EVRANLIYIZ

Biz Ahi Evranlıyız, ocaklıyız

Tâ Türk Yurdu, Horasan’dan Yolumuz!

Kök salmış gönüllere bucaklıyız

Çarşı, pazarda ahlaktır, yolumuz

Ahilik der, kardeş kardeşe yar olur

Birlikte her yer bahar, gülzar olur

Huzuru adımlar, bahtiyar olur

Bu kuru sevda değil, hak yolumuz


HARPUT'TA ANKUZU BABA

Bir Vel, bir şehit, fütüvvet ereni

Harput'ta, Ankuzu Tepesi'nde

Atının nal izi toprağa akmış

Kanıyla asırları şahit tutmuş

"İnna fetahne leke fethen mübinen"

Ayetine mazhar olmuş bir Veli

Şehadetiyle asrın Alpereni

Selâm Allah'ın veli kullarına

Yazarın Diğer Yazıları