Bizim sesimiz yürekle beslenir
Su gibi berrak, usul usul akar
Sözümüz, kor bir ateşe benzer
Rüzgâr gibi dört yana serinlik,
Sırrı, içindeki nağmede eser
PUTLARIN YIKILDIĞI
Putların birer birer yıkıldığı,
Sahabe idrakine hele yönel…
Resul okulunun emin kıldığı,
Ehlisünnet yoluna hele yönel
Hikmet sohbeti neymiş, hele bir yönel!
BİR BEN AĞLIYORUM
Bir ben ağlıyorum, gözlerim yaşlı
Çağlıyorum taşlara çarpa çarpa
Yumuşak huylu sözleri nakışlı,
Sevgiyi işliyorum sere serpe
HARPUT’TAN
Harput, efsane şehrim Bakü’de…
Musikimle Türk Dünyasına yol alır
Sesim, sözüm, sazım titrer yüreğim!
Fuzuli’den, Nesimi’den yol alır
Hazar’dan Hazar’a, Elmas Yıldırım;
Bir büyük sevda, ‘TURAN’a yol alır
İTİDAL
Hayata yürekten dokun,
Kanayan yaraya değmesin okun!
Merhamet serin esen rüzgâr gibi
Gönül dalını incitmeden dokun!
Şefkat dolu gözlerle nazar et
Adalet nefesini pazar et!
KÜRŞAD’I ÖZLEDİM
Kürşad’ı, kırk yarenini özledim!
Azgın sulara gem vuran yiğitler
Sevgiyi iman nuruyla közledim
Yirmi birinci asır sizi bekler;
Çakmak çakmak yanan gözler
O gözlerde yiğit yolu izledim…
DUT AĞACI
Yolda, dağda, tepede dut ağacı
Derler bizde, ‘seferberlik ağacı’
Dut, badem, ceviz, Anadolu kokar!
Sanki dallarını açmış duacı…
Tarihim, kültürüm, yeşil elbisem;
Örtünür dağlar, vadiler yol boyu…
Tatlı bir esinti, ruhumda desem!
GÖZYAŞI DÖKER
Katar katar hayat çeker trenler
Çığlık çığlık, ölüm kusar tiranlar
Yirmi birinci asır kadırga gibi
Her anı, gözyaşı döker sirenler
EY ADALET
Ey adalet, ‘güneş gibi ol da gel’
Yüzümüz ağarsın, uhuvvet sarsın!
Ey âdem, ‘nefsin tartıya al da gel’
Barışa ağarsın, huzura varsın!
Günlerim serin, ufuk daha derin
Düşlerin ağarsın, murada ersin
EYLÜL
Yaprak düştü, sanki bedenim düştü!
Yaprak üşüdü, yüreğim üşüdü
Yaprak sarardı, düşlerim sarardı
Eylül, fikrime koştu, zihnime koştu
İfadem gurup kızıllığında;
Bir yangına döndü, aynaya düştü!
VATANIN BURCUNDA AÇAN LALEDİR
Harput’un güneyi surdur, kaledir
Bakarsan yüzüne kıyamdadır
O ne hoyratta ne de işvededir
Vatanın burcunda açan laledir.
Ne virane, ne de içten harabedir
Özü aşk ile dönen pervanedir
Onu göremeyen göz divanedir
Âminlerle, duaların dilidir!
AKŞAM GÜNDÜZÜN HİCAP ÖRTÜSÜ
Akşam, gündüzün hicap örtüsü
Edebin vuslat vaktidir!
Işıkların raksında, Akşamı ağırlarım..
Elâzığ’ın izbe kaldırımlarında,
Bir ömrü soluklarım! ..
Her gün, gün aşımı yol arkadaşım
Kader arkadaşım kaldırımlar,
Sırrımın kadim ortağı!
HAYRI PAYLAŞALIM
İyiyi, güzeli, hayrı paylaşalım
Bilgi kirliliği, asrın bataklığı!
Bataklık, akıllara ziyan verir
Ziyan veren, edep dışı söz taşır!
İnci misali sözler yere düşer...
Yerlerden bulaşır, olanca kir, pas...
Marifet, kire, pasa bulanmamak
KONUŞURKEN…
Konuşurken sohbetlerimizde; "gönül dilimizi" kullanalım.
O dilde, "hüsnü zan" vardır.
O dilde, aklın ve vicdanın koruyucu zırhı vardır.
O dilde Allah korkusu vardır.
Nefis diliyle konuşan insanlar sürekli hata yaparlar.
Bu hataları kendilerini bir başkasına karşı zulme bile götürebilir
KOCA BİR ÖMÜR
Koca bir ömür, su misali aktı!
Geçen zamana ya birgün, ya üç gün...
Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık dahası,
Mevsim artık, kış aylarına geldi...
Toprağın kokusu içime sinmeye...
Fırtınalı bir hayattan dönmeye...
İster istemez insanın fıtratı...
Dünyadan artık el-etek çekmeye...
İşte asıl sözün bittiği yerde…
YALAN MAKİNESİ
Yalan makinası nasıl çalışır?
Öfkesiyle, dünyayı sırtında taşır
Ağlayan gözlerde mazlum rolünde
Münafıklık âlameti sırtında;
Kâh vicdan satar, o malum yatında
Kâh nefis duvarı, kendi katında!
Aldatan olmak, kahreder insanı!
GECENİN ORTASI
Gecenin ortası, alev sanırsın!
Karanlığı, sükûtla mı tanırsın?
Kalabalıklar çekilmiş dört bir yandan
İnsan, sade kendini solumakta
Soluk soluğa geceyi okumakta…
Yorgun düşler, en derin uykularda
NEDEN KÜSTÜN?
Neden küstün bana, yaralıyım bugün!
Gün ortasında, karanlık bir çığlık
Düşer içime sönmeyen bir yangın
Alır götürür dargın ufuklara
Ufuklar, her gece çöker üstüme!
Çeker mi akıl, bu ağır vebali...
Gün ortasında, yaman bir karanlık!
Sükûtu fecre kadar sabırla çek!
BEN EYLÜL’ÜM
(Doğum günüm, 14 Eylül)
Ben Eylül’üm, Eylül nakışlıyım
‘On dört Eylül’ belki hüzün bakışlıyım!
Yüzümü saklamam dolunaylıyım
Başak burcunda, hilal kavisliyim
Dünya garip bize, ‘emanet yurdu’
Bu dünyanın, ‘ne yazı, ne kışıyım’
Eylül’üm, mevsimlerin son bereketi…
Garip bir yolcunun şu âlemde durağı
BAHTİYAR EVLER
Bahtiyar evler, ihtiyârı varmış!
Dualar dağ gibi ruhumu sarmış
Evin ihtiyârı uçmağa varmış
Ruhu gitmiş, efsunkâr havası sönmüş!
İhtiyârsız evler ruhuma darmış!
ÂDEM’İN ANDI
Âdem’in andı, Bezm-i Eleste’dir
Doğru yol, hak yolcusu, halastadır
Âdemin nefesi aynaya düşmüş;
Ah! Günahımla aynalar yastadır
DOĞRU İNSANA
Doğru insana çamur atan kimse
Yalan kılıfına sarılır durur
Talan ederken hamiyetli fikri,
Gönül evi kalpler kırılır durur
Güven duyduğumuz hâki yüzlerden,
İçin için yaramız sarılır durur
EY ADALET
Ey adalet, gölgene esenlik ver!
Kurt, kuzu ile beraber yürüsün
Ey yağmur, gönlüme serinlik ver
Esen rüzgârlar, rahmetin bürüsün
Ata’dan bize miras terazi;
Mahşerimi de doğruluk korusun
BİZ AHİ EVRANLIYIZ
Biz Ahi Evranlıyız, ocaklıyız
Tâ Türk Yurdu, Horasan’dan Yolumuz!
Kök salmış gönüllere bucaklıyız
Çarşı, pazarda ahlaktır, yolumuz
Ahilik der, kardeş kardeşe yar olur
Birlikte her yer bahar, gülzar olur
Huzuru adımlar, bahtiyar olur
Bu kuru sevda değil, hak yolumuz
HARPUT'TA ANKUZU BABA
Bir Vel, bir şehit, fütüvvet ereni
Harput'ta, Ankuzu Tepesi'nde
Atının nal izi toprağa akmış
Kanıyla asırları şahit tutmuş
"İnna fetahne leke fethen mübinen"
Ayetine mazhar olmuş bir Veli
Şehadetiyle asrın Alpereni
Selâm Allah'ın veli kullarına