BİR ÖMÜR
Bir ömür kalem düşmedi elimizden
Söz uçar gider dedik dilimizden
Sağduyu dedik ifrata kaçmadık
Dost meclisine kelam ilimizden
İnsanım bilir, anlar halimizden
Hamalı olduk biz ulu sevdanın
BİR ÖMRÜ
Bir ömrü sade dörtlüğe sığdırsam
Bahar tadında serin rüzgârlara
Sırılsıklam hüzzam bir şarkı yağdırsam
Hülyalarım düşmesin ağyarlara
BİR ÖMRÜ
Bir ömrü sabırla yoğuran insan,
Bir daha tarihi, ecdadını an!
Belaya tebessüm eden kahraman,
Yolları sükûnetle geçer, her an
Tevazu kanatlarını indirir
Derdi yüreğiyle sindiren insan
BİR ÖMÜR BOYU
Evimin yolunda bir ömür boyu
Huzuru yudumlayarak yürüdüm
Söz orucumu, akdimi bozmadım
Yüreğim titrer, bir hoş sedaya
Dünya fani, hayatım kısa, hasretim;
Gözyaşıyla dolu dolu yürüdüm
ÖMÜR
Uzun ince bir yol demişler ömre
Katar katar anılar yürür ömre
Çocukluk, ihtiyarlık derken; dört mevsim
Kâh bahar, kâh kış renk verir ömre
ÖMÜRDEN GEÇER
Gün doğar, gün batar, ömürden geçer
Şu can, fani âlemden birgün göçer
Tebessüm et güne, günün beş vakti
Muhabbetten gönülde güller açar
ÖMÜRDEN YENİ BİR YIL
Düştü takvimlerden, ömürden bir yıl
Maziyle Hâl arasında, git-geller
Keşkelerle nefeslenir, ‘yeni yıl’
Ümit bayrağına, ‘düşmesin seller’
ÖMÜR KISA
Sanma dünya yolu sonsuza akar
Ömür kısa gölgesi uzar gider
Mizan vakti gelir, tartıya bakar
Bütün hesaplar, Hakk’a uzar gider
Ey gönül gözyaşı sonsuza akar
Aşk yolcusu, vuslata uzar gider
ÖMÜR
Ömür, püfür püfür esen rüzgârmış
Gündüzü gecesi, baharı kışı...
Her mevsimin ayrı çelengi varmış
Dualar âminler sabır yokuşu...
Yokuşta elimi tutan da yârmış!
Yol gösterir zümrüd-ü anka kuşu...
Dağlar ötesi hasretim ağarmış
ÖMÜR
Ezel ile ebed arasında kurulan hat
Ezelde takdir edilmiş çizgi çizgi hat
"Ne bir an geri, ne ileri bırakılır"
Zaman diliminde bir milim şaşmayan hat
ÖMÜR
"İki günü eşit olan zararda
Kâmil insan ilmi ile kararda
Gece-gündüz bir ahenkle içiçe
Ömür ehl-i hâl olana yararda
BUGÜN…
Bugün Kasım ayının on üçü
Sonbaharın kalmadı artık gücü
Mevsim dünya gibi dönüyor kışa!
Soğuklar bizi çıkarır yokuşa,
Yokuşlar zordur, nefesleri keser
Kar, tipi, boran keskin mi, sert eser
ON DÖRT KASIM
On dört Kasım, Cuma gününe selâm
Bugüne saklıdır, en güzel kelâm
Ne gam, ne keder, serin bir rüzgârla,
Yeryüzüne edep içre dağılmak
Karıncalar gibi rızık aramak...
Her hali, her anı ibadet bilmek...
YUNAN'IN YAPTIĞI
Yunan için komşu mu dersin, ne dersin?
Şehide saygı duymayana, ne dersin?
Acını paylaşmayana, ne dersin?
Hâlâ mağrur ve zalim pozlarında
Edepsizce, türlü oyun kozlarında
Zorbaya, dersini vermeye ne dersin?
BİR BAĞ EVİNDE…
Bir bağ evinde, divan sohbeti
Orta yerde sobanın sıcaklığı,
Siner içimize dertli bir ağıt
Anadolu'dur, bir koca ağıttır
Ağıtlar, bir sis yağmuru gibidir
Akar göğsümüzden gözyaşı olur
Derdimizin asıl neşteri olur
ANNE KUŞA
Bazen hayran kalırız, anne kuşa
Merhamet kanatlarını indirir,
Kanatlar, yorgan olur minik kuşa
Anne kuş, görenleri imrendirir
Merhamet abidesi, ey anneler!
Her bir yavrusunu, şefkat emzirir
FARKLI ŞEYLER YAZALIM
Bugün de, farklı şeyleri yazalım
Eylerse güzel eyler, canlar nice
Canlar, her biri bahar kokusu
Şiir, her dem sevgiye olsun hece
Heceler, her mısrasında tozalım
Arılar, kovanında çiçek tozu...
Taşır, özümden kanat çırpa çırpa...
YOLU ÜZERİNDE
"Kişi, arkadaşının yolu üzerinde"
Kim bilir, bu yollardan kimler geldi geçti
Yunus gibi sözü doğru yol üzerinde
Nice kanaat önderleri geldi geçti
İz sürdüm, nice fani ömür geldi geçti
MAÇ İSTERİM
Şiir gibi uyumlu maç isterim
Ahengi içinde zevk, estetik veren
Sağdan, soldan hücumlu maç isterim
Ta ki, sportmence güveni veren
Yüreğimin ritminde maç isterim
Küfürsüz, nizasız bir maç isterim
BIRAK İKİLİĞİ
Bırak ikiliği, feryadı içinde
Bir olmakta, hamiyetli bir yaşam
Ülkemde, huzur ve güven içinde
Gelir, Fatih asrındaki ihtişam…
ÇİNMİŞ BİLMEM Kİ
Çin’miş, bilmem ki, asrın yüz karası
Aldatan bir dünyanın maskarası
Hangi yüzle gelir, Türk'ün yurduna
Esaret götürdün, Türk'ün yurduna
Uygur Türk'ü ah! Vatanında sürgün
Çin işkencesiyle yorgun ve bitap
Yüzsüze tükürmek en asil hitap
El hak! Güneş yeniden doğacaktır
Zalimi kendi ininde boğacaktır