Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Ahmet Kabaklı ve Harput

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

İstanbul’da ilk uğrak yerimiz Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı
Hocamızın, Eyüp Sultan’da, Piyer Loti’de mezarı başında fatihalar
okumak…  Çayımızı yudumlarken, geçmiş, şehrin hafızasına da ışık
tutacak hatıraları gönlümüz süzgecinden geçiriyoruz… Yıllarca Elâzığ
basın camiasının içerisinde bir gazeteci- eğitimci- yazar kimliği ile
şanslı olduğumuzu içtenlikle ifade edebilirim. Bizlerden bir önceki
nesil ile çok sıcak, içten, samimi, şehri geleceğe taşıyacak hedefler
dâhilinde iletişim kurduğumuzu söyleyebilirim. Rahmet Mekân Ahmet
Kabaklı Hoca, kurduğu tarihi ve kültürel köprüler millet vicdanında
derin yankılar uyandırmıştır.
1985’li yıllardan itibaren Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı Hocamızla,
Elâzığ’da birçok organizasyonlarda birlikte olduk…  26 Aralık 1996
tarihli yazımızda şöyle diyorduk, “14 Aralık 1996 günü Atatürk Kültür
Merkezi’nde olağanüstü gayretlerin sarf edilerek hazırlanan, bir kula
şu dünyada nasip olan payelerin belki de en güzeli, ‘Şeyh-ül
Muharririn’ takdirine şayan olmak bizleri fazlasıyla duygulandırdı!
Bir ‘Harput Beyefendisi’ olarak bildiğimiz Ahmet Kabaklı’yı elbette
Elâzığ insanı bağrına basacaktı ve öyle oldu…  TİSAV ve TEDEV Elâzığ
Şubelerinin ortaklaşa düzenlemiş bulunduğu 1. Çaydaçıra Bilim, Kültür
ve Sanat Ürünleri töreni Elâzığ’da, Elâzığ insanının temiz ve duygu
yüklü vicdanında takdir ve şükran ifadeleriyle dopdolu bir heyecanın
doruğuna vesile olmuştur, diyebiliriz…”
Elâzığ’da istikrarlı bir şekilde devam eden Uluslararası Hazar Şiir
Akşamlarının, manevi mimarları arasında şüphesiz ki, rahmet mekân
Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı Hocamızın ismini anmadan geçemeyiz.
Elâzığ da ki, kültür, sanat ve edebiyat organizasyonlarındaki rolleri
büyüktür…
Hafızalarımızda bütün canlılığıyla durur.  Kabaklı Hoca,  4.
Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında (30 Mayıs–2 Haziran 1996)
aramızdalardı… Edibe Can Müftülük Sitesinde yapılan, “Azerbaycan ve
Kafkasya” konulu panele de oturum Başkanlığı yapıyorlardı… Bakiler
Hocamızı, Abbas Abdullah Hacaloğlu ve Nebi Hazri ’de bu oturumda
konuşmacı olarak katılmışlardı… 4. Uluslararası Hazar Şiir akşamları
iki kadim dava insanının anılarına yapılıyordu; Doğu Türkistan
Türklerinin Efsanevi Lideri İsa Yusuf Alptekin ve Elâzığ’ın nadide
şahsiyetlerinden Şeref Tan…
Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında, Göz doktoru Nevzat İspir’in
Bursa’dan bizlere göndermiş bulundukları, ‘aruz ölçüsüyle’ yazılan şu
şiiri Türk Edebiyatı Dergisinde de yayınlanıyordu;
“Nadide misafirleri geldikçe dışardan/ Bir tatlı şiir rüzgârı esmekte
Hazar’dan…/ Sanat akıyor şimdi bu mecliste her bir/ Şair ve müzisyen,
mütefekkir ve yazardan/ Kültür ve ilim çok daha rağbet bu yerde/
Cennet gibi sahildeki efsunlu bahardan/ Ev sahibi olmak ne saadet bu
şölende/ Allah korusun cümleyi her türlü nazardan…”
Evet, şair ‘söz ustasıdır’ Dili şekilsiz ve manasız bir yığın olmaktan
koruyan kelime işçisi. Benim 9 asırlık mahşerimin çizgileriyle
donatıldığı Hazar’da, Alperen ruhuna sahip bir bilge kişi, asrın Dede
Korkut’u rahmet mekân Şeyh-ül Muharririn Ahmet Kabaklı Hocamız bizleri
hiçbir zaman yalnız bırakmadılar… Hele, 50 yıl boyunca milletine
hikmet dolu bilge sözlerle muallimlik yaptığı o âlicenap köşesinde,
Elâzığ’ı, Elâzığ’daki hatıralarını bütün Türkiye ile paylaşıyorlardı…
Elâzığ öyle bir şehir ki, Erzurum’un barıyla, Kerkük’ün hoyratı;
Elazığ’da, ‘mayalandı…’ Çaldı yüreklere, o efsunkâr gecede
hatıralarımı… Tarih konuştu, mısra mısra… Dağ dile geldi, vadiler
yankılandı avazından… Fırat çağladı, efkâr dağıttı binbir şelaleden…
Ahmet Kabaklı Hocamız, ‘günışığı’ köşesinde bir makalesinde şöyle
başlar;  “Üçlüleli, Arapbaba, Dere Hamamı,  Kayabaşı, Çatalkaya,
Ejderha Taşı, Anguzubaba, Göllübağ, Şüşnaz, Güney Çayırı, Ebcetli…
Türkçe’mizin lezzetine lezzet ve yüzüne teravet (tazelik) veren ne
şiirli isimlerdir bunlar…”
Ekim 1997 tarihinden itibaren 5 yıl, Fırat Havzası Gazeteciler
Cemiyeti Başkanlığından bulunmuştuk… Bu yıllar arasında, rahmet mekân
Şeyh-ül Muharririn Ahmet Kabaklı Hocamızı bir soluk kadar yakınımızda
bulduk… “Türkçe konuşacaksak, Türk’çe konuşalım” kampanyamıza kendi
köşelerinden ne kadar sıcak duygularla destek vermişlerdi…
Ahmet Kabaklı, 26 Kasım 1998 tarihli, ‘günışığı Köşesi’ndeki
makalelerine, “Elâzığ’da milli şahlanışlar”  başlığını
kullanıyorlardı…
Elâzığ’da, Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği “Harput
Kültüründen Günümüze Yansımalar” isimli panelde, Şeyh-ül Muharririn
Ahmet Kabaklı Hocamızın bir sözleri var ki, ürperticidir ve
uyarıcıdır, “gurbet yalnızlığından ancak insanın kendi ilim muhiti ile
kurtulabilir”
O ilim muhitine sahip Elâzığ özlemi, Kabaklı Hocamızın bir bakıma,
‘vasiyetleridir…’
Elâzığ, ‘Harput hıfzediyor…’  O hafıza da, hala en sıcaklığıyla,
‘Göllübağ’ yaşıyor. Günümüzde de, “sadakat bayrağını tevazuuyla
yıllarca taşıyan Ahmet Kabaklı gibi Alperen coşkusuna ihtiyacımız
var…” Bu şehrin Destanını Niyazi Yıldırım, nesrini ise Ahmet Kabaklı
Hocamız yazacaklardı… Allah Rahmet etsin ve mekânları cennet olsun
diyoruz…
“Yükselmek, ne dalsız ne budaksız olur
Yükselmek, ne kolsuz ne kanatsız olur
Ümitler fışkırır, dalgalar kadar sert;
Yükselmek, ne alsız ne yüreksiz olur”
Bir, “Harput Beyefendisi…”  Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı’nın (1924
Harput- 08 Şubat 2001),
aramızdan ayrılışlarının, 23. yılında anıyoruz. Kabaklı Hocamızın
hayat hikayelerini, “Edepden, edebe giden bir yol!” olarak
düşünmüşüzdür.
İlk öğretmenlik yeri komşu ilimiz, Artuklu Beldesi, Diyarbakır,
Halkevi’nin çıkardığı, Karacadağ Dergisini büyük bir zevkle,
heyecanla, azimle yönetti!  Kabaklı Hoca da, müthiş bir idarecilik
sanatı vardı.  Sevgiyle, sımsıcak bir dil/ üslupla insana
yaklaşırlardı. Kendileri, Diyarbakır’dan çok verimli hatıralarla
ayrılacaktı; Diyarbakır’ı sevdiler,  Diyarbakır, Kabaklı’yı bağrına
bastı…
Bizleri şahit olduğu yıllarla birlikte, Kabaklı Hoca, Harput’u/
Elazığ’ı bütün zenginlikleriyle, Türkiye’ye taşımışlardır! Harput,
Anadolu coğrafyasının müstesna bir, “İlim muhiti…” olarak bilinir ve
mütefekkir insanlarıyla birlikte anılır.  Kabaklı Hoca, Harput’tan
beslendiği o engin kültürle; geleceğe ufuklar açacak bir kalem ve
kelam ustasıdır! Aydınlar Ocağının öncülüğünde, 55 Dernek ve Vakfın
birlikteliğiyle kendilerine; “Şeyhü’l Muharririn…” unvanı verilecekti.
Bir faniye nasip olabilecek, en değerli makamdır, şüphesiz ki.
Ahmet Kabaklı Hoca, “Günışığı…” köşesinde; Doğduğu ve sevdiği şehir,
Elazığ’ın meselelerini sürekli “Türkiye’nin Gündemine…” taşımışlar.
Allah razı olsun.  Bu şehrin değerlerini sıklıkla dile getirmişler!
Harput’un efsaneleri, O’nun kaleminde kitaplaşmıştır. Harputlu Divan
Şairleri ve zengin Musikisi, kendilerinin o nezih kalemlerinde, edebi
lisanıyla sürekli ifade edilmiştir!
Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında, Çaydaçıra Bilim, Kültür ve Sanat
Ödüllerinde, Şehrin, iz bırakan birçok organizasyonunda, aleni
desteklerini esirgememişlerdir! O, başlı başına bir, “Elazığ
Lobisidir…”
Elazığ’da, 1930 yılında yayın hayatına başlayan; “Turan Gazetesi…”
arşivlerinde; Ahmet Kabaklı, Cemil Meriç, Ali Rıza Alp, Fikret
Memişoğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu vs. İsimleri, o isimlerin
imzalarını görebilir/ ve okuyabiliriz!
Aynı şekilde, 27 Ekim 1997 tarihinde yayın hayatında başlayan;
“Günışığı Gazetesi…” ismini Ahmet Kabaklı Hoca’nın; “Köşesinden…”
almıştır! Bu isim, Alperen Ocağı’nın bu şehirde; bu şehrin ikliminde
‘var olduğuna’ işarettir!
1980’li yıllarda ki, “Türk Edebiyatının”  yazı kadrosuna şöyle bir göz
gezdiriyoruz;  Ahmet Kabaklı, Necip Fazıl Kısakürek, Cemil Meriç,
Ayhan Songar,  Osman Yüksel Serdengeçti, Mehmet Kaplan, Mehmet
Çınarlı,  Erol Güngör, Necmettin Hacıeminoğlu, İsmail Gerçeksöz,
Tahir Kutsi Makal vs. her biri sahasında deha isimleri görüyoruz.
Ne zengin bir okul!  Onlar bir nesildi!.. Gönüllerde iz bırakarak göçtüler.
Türk Edebiyatı Dergisinin 100. sayısı vesilesiyle Şubat 1982 Tarihli
sayısında Hocamızı dinleyelim;
“…Türk Edebiyatı, memlekete dönecektir. Ay çiçeğinin gıda ve hayat
alabilmek için güneşe dönmesi gibi…  Fakat “güneşe dönüş” teşbihini
genişletebiliriz.  Güneş, kâinatı içinde toplayan kesif kudret
demektir. Bizim, “memlekete dönüşümüz de onun her şeyine, özüne toplu
olarak eğilmek manasınadır. Memleketin tarihine de, coğrafyasına,
insanına, anıtlarına, minare ve fabrikalarına da… Köylüsüne, işçisine,
esnafına, memuruna, işsizine, haksızına da… Halk, Divan, Tanzimat ve
çağdaş Sözün burasında Kabaklı Hocamızı dinleyelim;  “Şefkate çağrı,
zulüm ile ve zalimle mücadeleye çağrıdır. Daha güzel, daha gayretli,
vicdanlı bir Türkiye’ye çağrıdır.  İşsizliğin, bencilliğin,
yolsuzluğun, fakirliğin, kökünü kurutarak,  Buhranlara,
bahtsızlıkları, çile düğümlerini çözerek, Sanatın mutlu dünyasında boy
göstermeye çağrıdır…” (Mart-1984 Türk Edebiyatı)
Kabaklı Hoca bir şiirinde şöyle seslenirler;
“Karanlık çevrem dışıdır/ İrfan ilen eğleşiriz
Şairler sofran başıdır/ Sohbet ilen bilişiriz
 Sevda padişah işidir/ Usul iken sevişiriz…”
Rahmetli Ahmet Kabaklı Hoca,
 “Kültür, onu meydana getiren milletle beraber doğar, çoğalır ve
gelişir. Yeniden kültür yapılamaz. Yeniden musiki,  yeniden dil,
yeniden terbiye, yeniden hukuk, yeniden iman ve inançlar yapılamaz.”
Yavuz Bülent Bakiler "Ahmet Kabaklı ağabeyime veda" isimli yazısında
şöyle diyor:
 "Ahmet Kabaklı ağabeyim, yine Elazığ'ın çok de­ğerli evlâtları olan
Fethi Gemuhluoğlu, Niyazi Yıld­ırım Gençosmanoğlu, Fikret Memişoğlu
gibi tam bir Türkmen Beyi olarak yaşadı. Doğru dil, doğru din, doğru
tarih şuuruyla yaşadı ve yazdı."
Biz Kabaklı Hocamızı, asrın  'Dede Korkut’u bildik. Ve Şeyhü’l
muharrir’in olarak anıldığı vakit, 'Alp-Eren'  tavrını selamladık.
Vakarı ve tebessümü bir Anadolu'yu kucaklamıştı. O sevdasına, 'Bilge
Kişiliği' ışık yakmış­tı kuşkusuz.
"Batı'ya düşman mı, hayran mı olalım?
Veya daha hafifi; Batıyı kabul mü, ret mi edelim?"
Cümleleriyle başlayan yazısında bir nefis muhasebesi vardı. Bütün
yazıları öyleydi. His mantığının önünde, aklın diyalektiği gezinirdi.
Evet! Ömrünü bu millete veren insan, sevenleriyle elbet  'gönüllerde
taht kurarak yaşayacak'.
Asrımız­da, 'Yunus'u soluklandıran'  o yürekle eserlerine imza atan Kabaklı,
 'gülleri soldurmayın', diyen şairin gönül zenginliğinde; "Bırakmam,
tutmuşum artık yakan­dan" diyen yolları açık bırakacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları