Rahmet mekân Abdurrahim Karakoç (07 Nisan 1932-07 Haziran 2012)
Bu güzel insanın anısına bir araya gelemedik.
Hatıralarını, sanat-edebiyat dostlarıyla dillendiremedik.
80 yılı bulan bir mücadele hayatı…
Dede, baba, kardeş; ‘Şair…’ bir aile!
Peygamber hırkasına meftun bir aile!
1958 tarihinde, yaşadığı ilçe Belediye’sinde,
İlk memuriyet ‘Görevine…’ başladı!
1981 yılında, ‘Emekli…’ oldu!
1985 tarihinden itibaren, ‘gazeteci…’ kimliği ile karşımıza çıktı!
Özü sözü bir, dopdolu bir yürek…
Hamle üstüne hamle yaptı, Hakkı söyledi, Hakka el bağladı…
Bir söz vardır;
“Güneş ile dünya arasına ay girince, Dünya karanlıkta kalır.
Allah ile kul arasına dünya girince, kul karanlıkta kalır.”
Dünya, nefistir…
Dünya, fenâ (ölümlü)’dür…
Dünya, “Bir oyun ve eğlenceden ibarettir”
Dünya, kederlidir, elemlidir…
Dünya, Aldatıcıdır…
Dünya, Ahiretin tarlasıdır…
Karakoç, dünyaya teslim olmadı!
Dünyanın geçici zevkine aldanmadı!
Yürekli bir bahadır olarak karşımıza çıktı!
İçindeki fırtınalar, dışarıya taştı…
Her türlü aymazlığa, Savaş açtı!
80 yılın sözünü 12 kitaba sığdırdı
Bu sözler, ‘gönlümün fermanı’ dedi!
Çok kısa bir zaman sürecinde, ‘siyasete’ girdi!
Siyasette, duramadı…
Siyaset yıllarını, kendisi değerlendiriyor,
“Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım…”
Siyasette bizlerin yıllarca aradığı;
Doğru dilli olabilmek… İdeale boyanmak…
Karakoç’un kitapları arasında;
“Hasan’a Mektuplar, Akıl Karaya Vurdu, Eli Kulakta, Vur Emri,
Kan Yazısı, Suları Isıtmadım, Beşinci Mevsim, Dosta Doğru,
Akıl Karaya Vurdu, Yasaklı Dünyalar, Gökçekimi, Gerdanlık, Parmak İzi,
Yağmur Yerden Yağar, Anadolu’da Bahar, Barış Çağrısı vs.
Sis perdesini kaldıran mısralar…
His rüzgârında esen nağmelerle,
Gürül gürül çağladı, doldu taştı!
Gazete manşetlerinde, “Mihriban yetim kaldı”
İfadeleri ne kadar da doğru…
Ve O’nun yıllarca okuduğumuz,
“Hak Yol İslam Yazacağız” kitabı,
Bütün renklerin harmanlandığı, en ideal çizgilerdir…
O çizgiler, yüreğimizde tel oldu!
Kocatepe Camiinde saflar el bağladı…
İçin için ağladı!
Elbette ki,
“Göz sevileni arayacaktır,
Sohbet sevilenle yapılacaktır,
Dua sevilene edilecektir
Dünya sevilenle güzelleşecektir”
“Gitti, ölümlü yalan,
Geldi, ölümsüz gerçek”
Karakoç, “Zikrullah” şiirinde;
“Sular aşka gelir, coşar HAK diye
Başın taşa vurur, vurur HÛ çeker.
Rüzgâr dağdan dağa koşar HAK diye
Arada bir durur durur HÛ çeker.
Otlar bile HAK diyerek bitermiş
Yağmur Hak’tan gelir, Hakk’a gidermiş
HAK âşığı âmâ gözlü bir derviş
HAK yolunda yürür yürür HÛ çeker.”
Ak güvercinler gibiyiz bugün…
Kanat açıp, kanat çırpmaktayız…
Dünyaya göz açıp göz kırpmaktayız…
Ölümlü dünya,
Ne kadar da oyaladın bizleri…
Hülyalarla kovaladın bizleri!
Elem, keder, acı sendeymiş meğer…
Şiir, ak yazıdır bizlerde…
Belki bu söz, hikmetinden olacak…
Karakoç, ‘Anadolu’ şiirinde;
“Ahlât’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun
Evladın, âşığın, yiğidin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıdın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...”
Tarihin en evla günleridir,
Fetih çığlıklarının koptuğu gün…
Şimdi, hasretindeyiz o günlerin!
Gül koklayan, adil yüzlü beylerin…
Karakoç’un mısralarında kimliği okunur;
“Ben milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa, hep Hakk’ı tutacağım
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.”
Mehmet Ali Kalkan, ‘Karakoç’a yazdığı şiirinde;
“Her şiir şairin aşk denizidir”
“Mektup derken şiir oldu” Ağabey
“Her mısra şairin parmak izidir”
Kalem yazdı, sayfa doldu Ağabey”
Dopdolu sayfalar bıraktı bizlere…
Aktı o sayfalara gönlümüzün yaşı!
Aramızdan ayrılışının 13.ncü yılındayız…
Şiirin, sanatın, edebiyatın, aşkın, vefanın hasretin…
Bir dönemi daha içimizden kaydı…
Allah (cc) mekânını cennet kılsın. (âmin)