Alparslan Kılınç

Türkiye'nin en büyük sorunu: Ev genci

Alparslan Kılınç

İş insanı, ev hanımı gibi kavramlara hepimiz aşinayız. Ama artık hayatımızda yeni bir
tabir daha var; “ev genci”. Son zamanlarda ev genci tanımı ile sık karşılaşır olduk. Ne
çalışıyor, ne okuyor ne de iş arıyorlar. Geleceğe dair bir planları olmadığı gibi kendilerini
sorumlu da hissetmiyorlar. Maalesef sayıları da hızla artıyor. Türkiye’de 4 milyonun üzerinde
oldukları tahmin edilmektedir. Bunlar ellerinde kumanda, klavye ile vakit geçiyorlar. Tüm
ihtiyaçları aileleri tarafından karşılanan ev gençlerinin dünyaları sanal âlemden ibaret.
Zahmetsiz bir şekilde bir şeyler yapıp kısa sürede zengin olmanın hayali ile yaşıyorlar.
Ev genci olmak, sadece fiziksel bir mekânda bulunmak değil; sosyal hayattan,
üretimden, gelişimden kopmak demek. Bu gençler, dijital dünyada var ama gerçek dünyada
yok. Ne bir iş arkadaşları var, ne bir sabah telaşı. Günler birbirine benziyor, hayaller ise
eriyor.

Ev gençliği olgusu, yalnızca ekonomik bir mesele olarak değil; aynı zamanda sosyal
izolasyon, dijital bağımlılık ve motivasyon eksikliği gibi çok boyutlu sorunlarla ilişkilidir. Bu
bireyler, zamanlarının büyük bölümünü dijital mecralarda geçirirken, fiziksel ve sosyal
çevreyle olan bağları giderek zayıflamaktadır. Aile desteğiyle sürdürülen bu yaşam biçimi,
gençlerin çalışma hayatına katılımı rasyonel bulmamalarıyla birleştiğinde, toplumsal
üretkenlik açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu durum, bireysel düzeyde psikolojik ve sosyal gelişimin sekteye uğramasına;
toplumsal düzeyde ise ekonomik verimliliğin azalmasına neden olmaktadır. Ev gençleri,
dijital dünyada varlık gösterirken, gerçek dünyada görünmez hâle gelmektedir. Günlük
rutinleri monotonlaşmakta, sosyal rollerden uzaklaşmakta ve gelecek perspektifleri
belirsizleşmektedir.

Ev genci olmak, yapısal koşulların ve bireysel tercihlerinin kesişiminden ortaya çıkan
bir sonuçtur; ancak bu durumun değiştirilebilir olduğu unutulmamalıdır. Sorunun çözümüne
yönelik politikaların yalnızca istihdam yaratma odaklı değil, aynı zamanda gençlerin sosyal
katılımını teşvik eden, psikososyal destek mekanizmalarını içeren ve dijital okuryazarlığı
geliştiren çok yönlü stratejilerle ele alınması gerekmektedir. Aksi takdirde, ev gençliği
yalnızca bireysel bir kayıp değil; aynı zamanda toplumsal sermayenin de yok olmasıdır.
Genç nüfusa sahip olmakla övünen bir ülke olarak vakit kaybetmeden bu gençlerimizi
sosyal hayatın içinde aktif rol almalarını sağlayacak projeleri hayata geçirmeliyiz.
Gençlerimizi düşünen, üreten ve idealleri olan bireyler olarak yetiştirmek ve geleceğe
hazırlamak zorundayız.

Gençlerimiz de üniversite eğitimleri sırasında kişisel gelişmelerine yatırım yapmalıdır.
Üniversite kişisel bir yatırım dönemi olarak iyi planlanmalı. Bu dönemde yapılan stajlar,
gönüllü projeler, katılım sağlanacak eğitimler sosyal çevre oluşturmak ve tecrübe kazanmak
açısından çok önemli.

Yazarın Diğer Yazıları