Günlük hayatın sıradan sesleri bile artık bir tehdit gibi algılanıyor. Sokakta yürürken bir
korna sesiyle irkiliyoruz. Market kuyruğunda birinin sabırsız homurtusu, sosyal medyada bir
yorumun altındaki hakaretler… Sanki herkesin içinde bir volkan var ve patlamaya hazır. Peki
ne oldu da toplum olarak öfkeyi bu kadar içselleştirdik ama bir o kadar da kontrolsüz hale
getirdik?
Toplum olarak kendimize dönüp bakmanın vakti geldi de geçiyor. Öfkemiz neyin
yansıması? Hangi yaralarımızı örtmeye çalışıyoruz? Belki de en büyük cesaret, bağırmak değil,
anlamaya çalışmaktır.
Öfke, aslında en insani duygulardan biri. Bir haksızlığa karşı tepki, bir sınır ihlaline
karşı savunma mekanizması. Ancak bu duygu, ifade edilmediğinde ya da sağlıklı yollarla
yönlendirilmediğinde, birikiyor. Bastırılan öfke, zamanla kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkıyor.
Ve biz, bu patlamaları artık günlük hayatın sıradan bir parçası gibi yaşamaya başladık.
En ürkütücü olan ise bu kontrolsüz öfkenin yaş, cinsiyet, sosyal statü tanımaması. Artık
13-14 yaşındaki çocuklar bile öfkenin pençesinde, geri dönüşü olmayan olaylara karışabiliyor.
Eskiden sadece büyük şehirlerde rastladığımız öfke patlamaları, artık kasabalarda, mahalle
aralarında, okul bahçelerinde yaşanıyor. Öfke, mekân seçmiyor; sadece bir kıvılcım arıyor.
Sosyal medya, öfkenin en hızlı yayıldığı alanlardan biri haline geldi. Mesafe ve anlık
tepki verme kolaylığı, insanların düşünmeden saldırmasına zemin hazırlıyor. Bir yorum, bir
paylaşım, bir haber… Hepsi bir anda binlerce öfkeli tepkiyle karşılaşabiliyor. Bu öfke
patlamasının görüntülerini çekip sosyal medyada paylaşmak ise akli melekleri kaybetmiş
olmaktan başka bir şey değil. Dijital dünyada öfke, bir virüs gibi yayılıyor.
Ekonomik zorluklar, gelecek kaygısı gibi etkenler ise toplumun ruh halini doğrudan
etkiliyor. İnsanlar kendilerini çaresiz hissettikçe, öfke bir çıkış yolu haline geliyor. Ancak bu
çıkış, çoğu zaman yanlış adreslere yöneliyor: Trafikteki diğer sürücüye, marketteki kasiyere,
sosyal medyadaki bir yabancıya…
Oysa öfke ne bir çözüm ne de bir savunma mekanizmasıdır; sadece bir işaret fişeğidir. İçeride bir şeylerin
yolunda gitmediğini haber verir.
Öfke kontrolü, sadece bireysel bir mesele değil; toplumsal bir sorumluluk. Okullarda
duygusal zekâ eğitimi, iş yerlerinde stres yönetimi programları, medyada daha sorumlu dil
kullanımı… Bunlar öfkeyi yönetmeyi öğrenmemiz için atılabilecek adımlar. Çünkü öfke,
bastırılmak değil, anlaşılmak ve yönlendirilmek ister. Yönlendirilmediğinde yıkıcı olur; ama
doğru ele alındığında, bir iyileşme sürecinin başlangıcı olabilir.