Bir bardak su... Görünüşte sade, sessiz, renksiz. Ama aslında yaşamın özü. İnsan
bedeni susuz kaldığında önce zihni bulanır, sonra kalbi yavaşlar. Doğa susuz kaldığında
toprak çatlar, ağaçlar kurur, hayat durur. Su, sadece bir madde değil; varoluşun ta kendisidir.
Su yoksa o bölgede hiçbir canlı için yaşam olmaz.
İnsan vücudunun yaklaşık %60’ı sudan oluşur. Bir damla su, hücrelerimizin içinde
kimyasal reaksiyonları başlatır, organlarımızı çalıştırır, bizi hayatta tutar. Ama su sadece
bireysel bir ihtiyaç değil; medeniyetlerin temelidir. Tarih boyunca büyük uygarlıklar nehir
kenarlarında kurulmuştur. Tarım, sanayi, enerji üretimi... Hepsi suya bağımlıdır. Onsuz ne
üretim olur ne gelişim.
Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olduğu için su zengini sanılır. Oysa gerçekler
farklı. Türkiye, kişi başına düşen yıllık su miktarı bakımından su stresi yaşayan ülkeler
arasında yer alıyor. İklim değişikliği, artan nüfus, bilinçsiz tüketim ve kuraklık tehdidiyle
birlikte 2030’lu yıllarda ciddi su kıtlığı yaşama riskiyle karşı karşıyayız. Barajlarımızdaki
doluluk oranları, yeraltı sularımızın seviyesi ve kuruyan göllerimiz bu gerçeği sessizce
haykırıyor.
Son günlerde Elazığ’da yaşanan su sıkıntısı, bu küresel sorunun yerel bir yansıması.
Şehre içme suyu sağlayan Hamzabey Barajı’nda yalnızca 20 günlük su kaldığı bildirildi.
Barajın doluluk oranı neredeyse sıfıra indi. Bu durum, sadece musluklardan su akmaması
anlamına gelmiyor; tarımın, hayvancılığın ve yerel ekonominin de tehdit altında olduğunu
gösteriyor. Elazığ gibi tarıma dayalı bir şehirde bu tablo, kuraklığın ötesinde bir ekonomik
çöküşe işaret ediyor. Yetkililer acil eylem planı çağrısı yaparken, vatandaşlar da suyu bilinçli
kullanma konusunda uyarılıyor.
Bir musluğu açık bırakmak, sadece birkaç litre suyun boşa gitmesi gibi görünse de
milyonlarca insanın aynı hatayı yaptığını düşünün. Her gün duş süresini bir dakika kısaltmak,
bulaşıkları elde değil makinede yıkamak, damlayan muslukları onarmak... Bunlar küçük gibi
görünse de toplumsal ölçekte dev bir fark yaratır. Su tasarrufu, sadece çevrecilik değil;
gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğudur.
Su krizini sadece haberlerde okunan bir çevre sorunu olarak görmek büyük bir yanılgı.
Her damlanın kıymetini bilmek artık bir tercih değil, bir sorumluluk. Musluktan akan suya
şükretmekle kalmamalı; onu korumak için harekete geçmeliyiz. Çünkü su sadece hayat değil,
aynı zamanda gelecektir. Ve biz, geleceğimizi elimizden kaybetmeden önce, suya sahip
çıkmalıyız.
Rabbimin vermiş olduğu bütün nimetlerin kıymetini bilenlerden olmamız dileğiyle
sağlıcakla kalın.