Gine mi gurbete düştü yolumuz
Seyir ettim bizim dağlar görünmez
Aşk elinden çok perişan halımız
Biçare gönlümüz eyler bulunmaz (Neşet Ertaş)
Gurbet… Çoğu zaman, bir insanın doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmasıyla ilişkilendirilir. Oysa ki gurbet, yalnızca fiziksel bir uzaklık değil, ruhun ait olduğu yerden kopuşudur. İnsan, sadece memleketinden ayrıldığı için değil, hayatın akışı içinde kendisini kaybolmuş hissettiğinde de gurbetin içinde bulur.
Dünyaya gelişimizle başlayan bu yolculuk, bizi sürekli bir arayışa sürükler. Doğduğumuz ev, sokakta koşup oynadığımız çocukluk yılları, geçmişin sıcak anıları… Zamanla değişir, dönüşür ve biz farkına bile varmadan yabancılaşır. Bir sabah kalktığımızda, o çocukluk günlerine dönme arzusu içimizi yokladığında, geriye dönüp baktığımızda aslında hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görürüz. İşte o an, insan içten içe gurbeti hisseder.
Yollar, şehirler, insanlar değişse de gurbet duygusu peşimizi bırakmaz. Bazıları bu duyguyu büyük şehirlerin anonim kalabalıklarında yaşar, bazıları ise kendi evinin içinde bile kendini yabancı hisseder. Dünya hızla değişirken, bizler de bu değişime ayak uydurmaya çalışırız. Ancak ne kadar uyum sağlamaya çalışsak da bazen “Buraya gerçekten ait miyim?” sorusu içimizi kemirir. Ait hissetmek, sadece fiziksel bir mekâna bağlı değildir; bazen içinde bulunduğumuz sosyal çevrede, hatta kendi iç dünyamızda bile gurbeti yaşayabiliriz.
İnsanın içsel gurbeti, çoğu zaman hayatın anlamını sorguladığı anlarda ortaya çıkar. Kendini gerçekleştirme çabası, ait hissetme isteği ve iç huzuru bulma arayışı hepimizin içinde bir yerlerde saklıdır. Bazıları bu boşluğu gezerek, yeni yerler keşfederek doldurur; bazıları ise sanata, edebiyata veya inanca yönelerek kendini bulmaya çalışır. Ancak nihayetinde, gurbet hissinin özünde bir eksiklik duygusu yatar.
Belki de insanın dünyadaki en büyük yolculuğu, kendine olan yolculuğudur. Herkes bir şekilde kendi ruhunun derinliklerine doğru yol alır. Kimileri bu yolculuğun sonunda kendini bulur, kimileri ise hala arayışta olmaktan hoşnut olur. Önemli olan, bu gurbet hissini bir kayboluş olarak değil, kendini keşfetmenin bir parçası olarak görmek.
Her insan, kendi yolunun yolcusu ve kendi gurbetinin seyyahıdır. Yolunu bulana kadar değil, her adımda kendini yeniden bulana kadar bu keşif sürer. Çünkü hakikatin peşinde olanlar, varmak için değil, anlamak için yürürler.
Ve belki de bu yüzden her insan, yolunu bulana kadar bir gurbet yolcusudur...
Bu dünya gurbetinde yolunu bulanlardan olmanız dileğiyle sağlıcakla kalın.