Faruk YILDIZ

ZİYA ÖĞRETMEN'E MEKTUP VAR

Faruk YILDIZ

Türk eğitim sistemi kırk günlük öğretmen kavramından sonra yeni bir kavramın daha yerleşmesiyle yüzleşecek gibi.

Peki, ne olacak bu kavramın adı diye sorulursa birkaç kavram sayabiliriz.

Korona dönemi öğretmenleri, korona nesli, pandemi çocukları, Covid-19 nesli gibi.

Gözlemlerim ve kanaatim odur ki Covid-19’un etkisi artarak devam edecek.

Ülkeler ekonomik programları topallamasın diye Covid-19 ile ilgili kısıtlamalarda ne yazık ki esnek davranıyor. Buna ülkemiz de dâhil.

Pandemi sürecinde en büyük darbeyi ülke ekonomileri aldı diye düşünülebilir. Ancak eğitim sistemlerinin de en az ekonomi kadar etkilendiğini görmek gerekir.

Yüz yüze yapılamayan eğitimlerin yerine uzaktan eğitimlerin tercih edilmesi bir zaruret olarak ortaya çıktı. Bu anlamda Türkiye oldukça başarılı bir sınav verdi.

2019-2020 eğitim öğretim yılı minimum kayıplarla atlatıldı.

Bu süreçte eğitim sendikaları ve sivil toplum kuruluşları çözüm odaklı ve kolaylaştırıcı çözüm önerileri sunabilirlerdi ama ülkemizde özellikle son yıllarda suikasta uğrayan ehliyet ve liyakat meselesi sendika ve sivil toplum örgütlerine de katmerli bir şekilde sirayet ettiği için bu alanlardan bir beklenti içine girmek de insanı pek de hayal kırıklığına uğratmıyor.

Keza bürokrasi de aynı sistemden beslendiği için çözüm önerileri ve uygulamalar neticede durumu kurtarmak için yeterli oluyor.

Kamuoyuna daha makul olan, daha yararlı görünen ve daha sürdürülebilir olan sunulamadığı için vatandaş da kendine sunulanı kabulleniyor.

Ben şahsen bu pandemi sürecinde Sayın Bakınımızın kendi tabiriyle Ziya Öğretmen’imi bu süreçten en başarılı çıkmış biri olarak görüyorum. Hiç zaman kaybetmeden eğitim öğretim sürecini başlatması ve bu sürece velilerinde dolaylı olarak katılması başlı başına bir başarıdır.

Öncelikle bir eğitimci ve sonrasında düşünce üretmeye çalışan biri olarak “bundan sonrası için süreç nasıl işlemeli” sorusuna cevap aramak ve çözüm önerileri getirmek gerekir elbette.

Biz yine öğretmeni en düşük geliri olan meslek grubuna mahkûm eden memur sendikalarından elbette bir şey beklemiyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığımızın 2020-2021 eğitim öğretim dönemi ile ilgili planlaması kamuoyuna yansımış bulunmakta.

Planlamanın kamuoyuna yansıma biçimi şu şekilde oldu:

1. Okulların öncelikle tüm çocuklar için sosyal mesafe korunarak, ortak kullanım alanları ve dersliklerde metrekare hesabıyla oturma düzenleri planlanarak, sınıflarda öğrenci sayısı seyreltilerek 18 milyon öğrenci için açılması planlanıyor.

2. Bilim Kurulu'nun pandeminin seyrine göre alacağı kararla, tüm çocuklar için açılma şansı kalmazsa okullar yarı zamanlı açılabilir.

3. Okullar salgının ağır seyrettiği bazı şehirlerde açılmaz iken salgın sürecini daha hafif atlatan şehirlerde, il dışı seyahat kısıtlaması ile birlikte açılabilir. Okulların açılmayacağı şehirlerde telafi eğitimleri yapılacak.

4. Eylül ve Ekim'de olası ikinci dalga salgına karşı 2020-2021 eğitim-öğretim yılında kısmi veya tamamen uzaktan eğitime geçişle ilgili teknolojik altyapı çalışmaları eğitim-öğretim süreci için hazır.

Pandeminin hareket kabiliyetine bakıldığında Bakanlığımızın planlamış olduğu ve hedeflediği bu dört seçenek içinde en mantıklı ve akılcı olanı elbette ki dördüncü seçenek.

İlk üç seçenek ise pandeminin şu anki hareket kabiliyetine bağlı olarak mümkün değil. Çünkü pandeminin herkese bulaşmasını kolaylaştıran ve çabuklaştıran seçenekler olur. Kaldı ki uygulamada güçlük çekilen seçenekler olarak karşımızda durmaktadırlar.

Buna binaen gözden kaçırdığımız ve üzerinde tartışılması gereken çok önemli hususlar var.

Birincisi; ilkokul birinci sınıf öğrencileri yüz yüze eğitim olmadan okuma yazma öğrenmede güçlük çekecek.

İkincisi; bir çocuğun yeteneklerinin keşfedildiği, akademik başarısının fark edilip belirginleştiği dördüncü sınıfta mutlaka yüz yüze eğitim görmesi gerekiyor.

Üçüncüsü; yeteneklerin ve akademik başarının temellendirildiği beşinci sınıf yine öğrenci için bir uyum sınıfı olarak görülmektedir.

Dördüncüsü öğrencinin geleceğini şekillendiren, mesleki bir eğitimin temellerini atan ve öğrencinin hayallerinin bir parçası olan ve LGS sınavına hazırlanan sekizinci sınıf öğrencilerinin kaçınılmaz bir şekilde yüz yüze eğitim alması gerekiyor.

Beşincisi bir mesleğe uyum sürecinin göze başı olan ve bireyin geleceğinin yönünün belirlendiği dokuzuncu sınıfların yüz yüze eğitim görmesi bu bakımdan önemlidir.

Altıncısı bir mesleği kafasında içselleştiren, bu mesleğe motive olan, gelecek hayatını kurgulayan ve bu hayallere de YKS ile ulaşan on ikinci sınıf öğrencileri de mutlaka yüz yüze eğitimin içinde olmalıdırlar.

Sonuç olarak Sayın Bakanımıza, kendi ifadesiyle Ziya Öğretmen’ime önerim kısaca şudur:

Pandeminin seyrine bağlı olarak 1. Sınıflar, 4. Sınıflar, 5. Sınıflar, 8. Sınıflar, 9. Sınıflar ve 12. S Sınıflar yüz yüze eğitim görmeli ara sınıflar ise bir programa bağlı olarak medya aracılığıyla uzaktan eğitim yapmalıdırlar.

Sınıf öğrenci sayıları bölünerek sosyal mesafenin korunması bu uygulamada da çok kolay olacaktır.

Anaokulları, ana sınıflar ve kreşler ise ya ertelenmeli ya da her sınıf için on öğrenci kadar kayıt almalıdır.

Kurum içinde sosyal mesafeler korunarak bütün sınıflar için 2020-2021 eğitim öğretim sürecine başlamak şu aşamada mantıklı görünmüyor.

Bu yüzden Sayın Bakanımızın, Ziya Öğretmen’imin bu önerileri dikkate alacağına inanıyorum.

Çünkü hiçbir değer insan sağlığı kadar önemli değildir.

Kalın sağlıcakla.

Yazarın Diğer Yazıları