Faruk YILDIZ

ELAZIĞ YOL AYRIMINDA MI?

Faruk YILDIZ

Bir şehir insanı düşünün ki yine güçlüler cep doldursun diye devletten karşılıksız para talep edilsin…

Bir şehir insanı düşünün ki “ben dedim oldu” desinler diye harcanan suyun, elektriğin, doğal gazın ve aldığı her türlü hizmetin bedelini hizmeti verene ve devlete ödetme kolaycılığını göstersin…

Bir şehir insanı düşünün ki ömrü boyunca çabalasa bile giremeyeceği okul ve fakültelere yetersiz olan öğrencilerin yerleşmesi için haksız ve hukuksuz bir şekilde ek puanlar istesin…

Bir şehir insanı düşünün ki rekabeti ortadan kaldırtarak şehrin mağdur insanını mücahit kisvesi altındaki müteahhitlere peşkeş çekme gafletini göstersin…

Bir şehir insanı düşünün ki hukuksuz bir şekilde kamu çalışanlarına afet riski var diye ikramiye, memur şehre tayin olsun ya da şehirden gitmesin diye pozitif ayrımcılık istesin…

Bir şehir insanı düşünün ki şehirde bir an önce insanlar normal hayata dönsün yerine yapı stoğunun kimlere peşkeş çekildiğini konuşsun dursun…

Bir şehir insanı düşünün ki şehrin yeniden imarı fırsatını yakalamışken mağduriyetler üzerinden yeniden imar rantının kaldığı yerden planlarını yapsın…

Bir şehir insanı düşünün ki enerjisini insanlarının mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşamasını sağlamak yerine kendi şahsi reklamının peşine düşsün…

Ya dünyayı tanımıyoruz ya da hak, adalet, eşitlik kavramlarının anlamını unuttuk.

Şehrimizde tutarlı bir fikir, proje ortaya koyacak neden bir kişi ya da sivil toplum örgütü yok?

Bu şehrin bilim insanları neden konuşmuyor?

Üniversitemizin akademik kadroları niçin bu şehrin her yönüyle ayağa kalkması için inisiyatif almıyor?

Nerede bu şehrin düşünce insanları, bilim ve sanat adamları?

Siyasetçi ya da sivil toplum örgütü yöneticisi olabiliriz ama bu bizlere bir şehrin kaderinde her yönüyle söz sahibi olma hakkını vermez, vermemeli de.

Çünkü siyasetçi olmak, sivil toplum yöneticisi olmak kolaydır. Kalabalıkları arkanıza aldınız mı mesele kalmıyor. Ancak bilim, sanat, düşünce insanı olmak bir yetenek ve başlı başına bir meziyet, bir ufuk işidir.

Bırakınız da bir zahmet bunlar konuşsun Elazığ’ın geleceği ile ilgili.

Yerel medya bu hususta meseleyi ciddiye almalı ve bu şehrin kaderiyle ilgili söz söylemesi gereken şahsiyetlerin düşüncelerini, görüş ve önerilerini ekranlarına taşıyarak kamuoyunu gerçek manada bilgilendirmelidir. 

Bu şehir insanının çok acil binlerce konuta ihtiyacı var.

Bu şehrin çok acil fonksiyonel, işlevsel ve modern eğitim kurumlarına ihtiyacı var.

Bu şehrin çok acil istihdam yaratacak sürdürülebilir bir üretim ekonomisine ihtiyacı var.

Bu şehrin kesintisiz üretim yapacak sanayiye ihtiyacı var.

Bu şehrin bölgesel bir tarım ve hayvancılık projesine ihtiyacı var.

Bu şehrin ya Hankendi bitişiğindeki üniversite arazisinde ya da Maden-Gezin’de topyekün kalkınma hamlesini başlatacak bir Ziraat Fakültesine ihtiyacı var.

Bu şehrin hayalden ve ütopyadan uzak, sadece günü kurtarmak için değil geleceği inşa edecek fikirsel bir morale ihtiyacı var.

En önemlisi de bu şehrin düşünce üreten entelektüel birikime sahip insanlara ihtiyacı var.

Maden ilçemiz ile ilgili meselede olduğu gibi yine yerel medyamızın söyleyecek sözü olmayanlara mikrofonlarını uzattığını ve ekranlarını açtığını görüyoruz.

Bu memleketin kaderiyle oynamak bu kadar ucuz olmamalı.

Şehrin futbol takımı üzerinden yapılan ajitasyonlarla milletin ve gençliğin sömürülmesi yetmemiş olacak ki şimdi de imar rantı üzerinden yeni bir algı yapılarak ömrünün birikimini verdiği evini, arsasını müteahhitlere kaptırmakla karşı karşıya benim hemşehrim.

Bu şehrin entelektüel birikime sahip insanları buna izin vermemeli.

Maliyeti maksimum 300-350 bin lira olan lüks bir evi milyon liralarla satan müteahhitlerimiz var.

Kendi insanı depremden soğukta sokakta kalmışken ev kirasını 1500-2000 liraya çıkaran esnaf yine bizim esnafımızdı.

Sokakta kalan vatandaşımızın evini fahiş fiyat vererek taşımak isteyen yine bu şehrin esnafıydı.

Şehrin temel sorunları dışında her şeye maydanoz olan sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların bu meseleler için kamuoyunu aydınlatmak ve bilinçlendirmek görevi değil midir?

Sivil toplum örgütleri ve sendikalar bir ideolojinin, bir siyasi partinin, bir grubun ve bir inancın arka bahçesi oldukları sürece hakikati haykırmaktan kaçınacaklardır.

Duygularını aklın, bilimin, düşüncenin ve mantığın önüne geçiren toplumların zamana karşı direnmesi çok zordur.

Onun için bir şehirde, bir ülkede hamasetle kalabalıkları bir süre arkamıza alabiliriz ama toplumu ve ülkeyi geleceğe taşıyamayız.

Veciz bir sözümde dediğim gibi “birileri üzülmesin diye hakikati söylemekten vaz mı geçeceğiz?

Yarattığımız krallara “çıplaksınız” demeye dilimiz varamıyorsa o zaman kalabalıkların(!) borazanlığına soyunmaktan vazgeçebilme erdemini de gösterelim.”

Filozofun dediği gibi "zayıf zekâlar nezdinde suçlu her zaman başkalarıdır."

Sahi konuşulan bunca maskaralıklara, ütopik isteklere entelektüel insanlar ne zaman “dur” diyecekler.

Şehrimiz, göz bebeğimiz Elazığ’ımızın geleceği için böylesi bir zamanda bizim gibi fikir üreten, hepimizin ağabeyi düşünce insanı Nevzat ÜLGER, Necati ÇETİNKAYA, üniversitemizin rektörü Prof. Dr. Kutbettin DEMİRDAĞ, Prof. Dr. Asaf  VAROL, Dr. Cihan TELO, Ahmet BALIBEY, Asilhan ARSLAN, şehrimizin önemli aktvistleri Halis YILDIZ, Efraim GÜNDEM, Nafiz KOCA, Ercan SÖZÜER, Prof. Dr. Erol KELEŞ, Cengiz GÜLAÇ, Şair Nazım PAYAM, Prof. Dr. Bülent ŞEN,  Prof. Dr. Kenan PEKER, Prof. Dr. İbrahim TÜRKOĞLU, Prof. Dr. Mehmet ŞEKERCİ, Prof. Dr. Mehmet ÇEVİK, Dr. Nihat BÜYÜKBAŞ, şehrimizin entelektüel şahsiyeti İhsan TARAKÇI ve ismini sayamayacağım bilim, sanat ve düşünce insanlarının fikirlerine ihtiyaç duyulduğu kanaatindeyim.

Artık böyle gitmez, gitmemeli de.  Çünkü her yeni günümüz bir önceki günden çok da iyi manzaralar sunmuyor bize.

Ezcümle;

“Söyleyecek sözü olmayana terk edilirse zaman, başlar bir çürüme içten içe.”

Kalın sağlıcakla.

 

Yazarın Diğer Yazıları