Cengiz GÜLAÇ

BAKANLAR, MAKAMLAR, PARALAR, HELALLER, HARAMLAR!

Cengiz GÜLAÇ

Depremin ilk travmasını atlattık galiba. Bundan sonrası ne olacak, hep birlikte göreceğiz. Bugün kısa notlarla genel bir değerlendirme yazısı yazmaya karar verdim.

BAKANLAR: Hürriyet Gazetesi’nden Ahmet Hakan’ın da söylediği gibi Sayın Süleyman Soylu ve Sayın Murat Kurum yarı Elazığlı oldu sayılır. Haftalardır Elazığ’dan ayrılmıyorlar. İlk defa bir afet sonrası devlet bizatihi duruma vazife ediyor. Bunu hiçbir Elazığlı unutmayacaktır. Ancak ilk günden beri firmalara verilen işlerin neye göre verildiği, kimlere verildiği, hangi bedellerle verildiği kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmazsa gösterilen ilginin bir lütuf değil de, rant paylaşımı derdi olduğu konuşulmaya başlanır,… Hem sayın bakanların emeğine yazık olur hem de Elazığlının devlete olan güveni zedelenmiş olur. Madem yıkılan binaların bedelleri vatandaşın cebinden çıkacak, verilen işlerin bedellerinin yüksek mi yoksa normal mi olduğu vatandaşa izah edilmeli. Eğer yıkılan binalar birilerine banknot gibi görünmeye başlamışsa, o çadırlarda yaşayan insanların ahı kimsenin peşini bırakmaz. Bu sebeple, hayatımız boyunca minnetle anacağımız sayın bakanlarımız verilen her işi şeffaf bir şekilde açıklamalı ve de en önemlisi garibanın hakkını korumalı. Sayın Bakanlarımız, sizi çok sevdik. İnsanı en çok sevdikleri üzermiş. Daha fazla üzülmeye takatimiz kalmadı! Bilin istedim…

VALİ: Depremin ilk anından beri devlet Elazığ’da. Sayın Valimizi sahnede çok fazla görmüyorsak, bu Vali Beyin pasif kaldığı anlamına gelmemeli. Devlet terbiyesi gereği, bakanın olduğu yerde valinin rol çalması etik olmaz. Vali Beyin yükü bakanlar gidince artacak. Şimdilik, sevdiğimiz, güvendiğimiz Valimizin yükün altından kalkacağına inandığımızı belirtelim. Ancak, valilik bünyesinde verilen işlerin,… Yemek ihaleleri gibi, hangi kriterle verildiğini, neden bütün yemek işinin sadece bir firmaya verildiğini merak edip, yıkım işlerinde dağıtılan rantta yerel firmalara ağırlık verilip verilmediğini merak etmekle yetinelim.

ZÜLFÜ TOLGA AĞAR: Hayırsever birisinin yolladığı bir poşeti bin bir reklamla mağdurlara verip, hepimizi fotoğraf manyağı yapanların prim elde ettiği bir şehirde Sayın Tolga Ağar neden yaptıklarının reklamını yapmaz, merak ediyorum doğrusu. Şöyle ki… Cebinden yaptığı nakdi yardımı bilen yok. Hiçbir aracı veya torpil olmaksızın kimsesiz, dört çocuklu bir aileyi sahiplendiğini, eşya, aylık maaş dahil her şeyini üstlendiğini bilen yok. İstanbul’daki iş adamı arkadaşlarından kaç kamyon yardımın geldiğini, ne kadar nakdi paranın dağıtıldığını bilen yok. Haftalardır toplamda kaç kamyon yardım dağıttığını bilen yok… Uzatmayayım. Sıcak evinde kıçına eşofmanı geçirip, hiçbir şey yapmadığı halde hepimizi yüksek dozda çığırtkanlığına maruz bırakanların kahraman ilan edildiği bir yerde Tolga Beyin sessizliğinin doğru olup olmadığına karar veremedim doğrusu!

BELEDİYE BAŞKANI: En çok sıkıntı yaşayacak olan kişi Sayın Başkan. Depremin belediyeye maliyeti minimum 100 trilyon. Sayın Başkan seçileli daha bir yıl bile olmadı. Saçına sakalına ak düşmeye başlamış. Başkanın ağabeyi Korkut Beye bir bakın, maşallah on sekizlik delikanlı gibi! Ki Korkut Bey zaten genç, yakışıklı, karizmatik bir arkadaşımız! Ama başkan bir yılda resmen yaşlandı. Sayın Bakanlarımız belediyeye bir şekilde kaynak aktarmalı. Aksi takdirde belediye bu yükün altından kalkamaz. Ayrıca, Sayın Nazif Bilginoğlu ve Sayın Sabahattin Uçar başta olmak üzere, teknik ekibe çok iş düşüyor. Başkan demek her şeyi bilmek demek değil. Başkanlar organizasyonu idare ederler. Alt birimlerin başarısı, özverisi bugün çok ama çok önemli. Vatandaşın başkana güveniyle, sevgisiyle, başkanın kişisel fedakarlığıyla işler yürümez. Belediye yemek işinin bir kısmını almalı. Yıkım ihalesini EBUAŞ üstlenmeli. Yapılacak konutlarda belediye söz sahibi olmalı. Şehir güzel bir insan kazanmıştı. Destek olalım ki, değerlerimizi yıpratmayalım. Sorumluluk almayanla, yeteneklerini ortaya koymayanla yol yürünmemeli. Herkes işini yapsın!

METİN BULUT: Sayın Bulut’un Meclis konuşmasına tepkiler geldi. Eleştirilecek bir konuşma olduğunu ben de kabul ediyorum. Ben olsam, girişte ilgililere kısa bir teşekkür ederdim. Devamında yapılanları anlatırdım. Son olarak da, Sayın Soylu’nun bahsettiği Elazığ yasasına meclisten destek isterdim. Sayın Bulut’u eleştirebiliriz ancak bu kimseye küfür etme hakkı vermez. Artık şu tepkisini küfür ederek gösteren ahlaksızlara dur dememiz gerek. Herkes, her siyasiyi eleştirebilir. Siyasete giren de buna tahammül göstermelidir. Mizah işin en keyifli yanı zaten. Ama küfür edenin ahlakıyla muhatap olmak zorunda değiliz. Ayrıca Sayın Bulut Ak Parti’de MKYK üyesi ve de Teşkilatlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı. Bu önemli bir avantaj. Taleplerimizin hükumete iletilmesi konusunda Sayın Bulut önemli bir şans. Metin Bey biraz daha ağırlığını hissettirmeli bence.

GÜRSEL EROL: Araştırma önergesi meselesinin gereksiz olduğunu, kabul edilmeyeceğini bile bile talebin erken ve de siyasi bir hamle olduğunu programlarımda söylemiştim. Bu kısmı saymazsak, Sayın Erol’un Cumhurbaşkanımıza yazdığı mektubu sonuna kadar destekliyorum. Ne koparsak kardır. Ayrıca, yapıcı dilinden dolayı da Gürsel Beyi tebrik ederim. Kendisinden akçeli işlerin takipçisi olmasını beklediğimizi de hatırlatmak isterim.

POLAT ŞAROĞLU: Adam! Nokta… (Hayasızca dinin ticaretini yapıp, vermeye değil, almaya alışmış din bezirganlarına örnek olsun!)

ETSO: Sayın Asilhan Arslan bir çıkış yaptı. Vatandaş kendisini destekledi. Sayın Arslan sonrasında gelen eleştirilere cevap vermek yerine suskunluğu tercih etti. İlk günden beridir aynı şeyi söylüyorum. Hükumetten taleplerimiz için ETSO öncülük edebilir. Geç kalmış bir şey yok. Asilhan Bey niye küstü, niye bir açıklama yapmadı, çıkışı doğuysa devamını neden getirmedi, bilmeye hakkımız var. Çıkışını yaparken bu işin vebali var demişti. Vebal yükü kalktı da mı sustu yoksa bilmediğimiz başka şeyler mi oldu? ETSO siyasetten taleplerimizde öncülük etsin, bizler de yanında duralım.

DİĞERLERİ: Tüm odalar, STK’lar, bürokrasi… Bugün bu şehre katkınız olmazsa, lütfen sahneden çekilin. Bir odamızın başkanı en lazım gelen günde umreye gitti. Bu kısımda sözü fazla uzatmanın anlamı yok galiba!

TOKİ: Sayın TOKİ yetkilileri. Şehrimizin ucube bir lojman görüntüsüne bürünmesini istemiyoruz. Lütfen, modern, estetik, sağlam binalar yapınız. Ve de yapacağınız ihalelerde, bedelin garibanlarca ödeneceğini bilerek hareket ediniz. Kimse bir kuruş vermeyecekse ne haliniz varsa görün diyeceğim ama onu da diyemiyorum. O zaman da kul hakkı var işin içinde. Demem o ki, Allah her yaptığınızı görüyor. Çocuklarınıza helal lokma yedirin. Makamlarınızın hakkını verin.

İHALELER: Bu mesele çok çetrefilli.

            İşler kimlere veriliyor?

            Verilen işlerde aranan kriterler nelerdir?

            İşlerin bedeli neye göre belirlenmektedir?

            İşlerin ne kadarı yerli firmalara verilecek, ne kadar dışarıdan gelen firmalara verilecektir?

            Falan, filan! Akçeli işler işte!

            Özetle…

            Her kimsiniz, her ne iş yapıyorsunuz, hangi makamlarda oturuyorsunuz…? Eğer inanıyorsanız…

            “Ben gariban kullarımı depremle sınadığımda şükürleriyle, sabırlarıyla, imanlarıyla sınavı geçtiklerinde seni afatımla değil de makamınla sınamıştım! Sense dünya malının peşine düşüp, akçeli işlerin hesabına düştün!” Densin istemiyorsanız…

            Tamam, haklısınız! Boş konuşuyorum!

            Sadece az biraz duygu sömürüsü yapayım demiştim!

Yazarın Diğer Yazıları