Cemil TURGUT

DOKUMUZU BOZDULAR

Cemil TURGUT

Ülkemizde son yıllarda canavarca hisle insan öldürme olaylarında gözle görülür ciddi bir artış var. Gün geçmiyor ki televizyon kanallarına “baba, eşini ve çocuklarını öldürdü” ya da “koca, ayrılmak isteyen eşini öldürdü” ya da “para vermeyen babasını öldürdü” ya da “bir doktor bıçaklı saldırıda hayatını kaybetti” ya da “iş arkadaşlarına veya amirine kurşun yağdırdı” gibi haberler düşmesin. Cinayet haberleri eskiden de çoktu da, fazla televizyon kanalı olmadığı için, biz mi duymuyorduk? Yoksa eskiden çok fazla cinayet mi işlenmezdi? Şimdilerde daha çok cinayet işleniyor gibi.

Bu durumu hiç öyle ekonomik şartlara, eğitimsizliğe falan bağlamaya kalkmayalım. Eskiden yokluk da vardı, eğitimsizlik de vardı. Ama bu kadar şiddet olmaz, bu kadar cinayet işlenmezdi. Kaldı ki günümüzde akademisyen, öğretmen, polis, doktor gibi eğitimli ya da ekonomik durumu iyi olan insanlar da eşine, çocuğuna ve çevresine şiddet uyguluyor. Daha birkaç gün önce bir polis, emniyet müdürünü, iki doktor bir genel cerrahı öldürdü. Çok zengin ve spor kulübü başkanlığı yapmış bir iş adamının babası eşini öldürmüştü. Bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün.

Her insan dünyaya gelirken; pembe yanaklı, kırmızı ağızlı, yumuşacık tenli ve kendine has bebek kokusuyla doğar. Herkes de annesinin babasının ağzı süt kokan minicik yavrularıdır. Anne, baba öpmeye, koklamaya bile kıymazlar. Ama zamanla o bebekler büyür insan olur ve birileri tarafından hunharca öldürülür ya da birilerini hunharca öldürürler.

Peki neden bu kadar cinayet işleniyor, insan nasıl bu kadar acımasız oluyor dersiniz? Acizane tespitim, toplumumuzun sosyolojik ve psikolojik dokusunun bozulduğu yönündedir. Özellikle 1940’lı yıllardan itibaren ülkemizle ilgili bir takım projeler yürütülüyor. İnsanımızı; ahlak, kültür, inanç ve sosyal ilişkiler(komşuluk, misafirperverlik ve yardımlaşma) bağlamında sosyolojik ve psikolojik bir değişime dönüşüme tabi tutan bir anlayış uygulanmaya çalışılıyor. Önceleri insanımızın tek eğlencesi olan sinema ve tiyatro gibi sanat dalları, sonraları televizyon ve yazılı medya dediğimiz gazete ve dergi aracılığıyla insanımızın değerleri yok edilmeye çalışıldı. Tabi ki suçlu olan sanat dalları değildir. Sanat dallarını başka amaçlar için kullananlardır suçlular. Bir yönetmen senarist, sinemada altmışlı yetmişli yılları anlatırken “bize yaptığımız filmlerde içkili, danslı, balolu, mini etekli kızları öne çıkaran salon filmleri yapmamız için bir yerlerden yüklü miktarda para gelirdi” diyor. O dönemin özellikle salon filmlerini izlerseniz bu gerçeği görürsünüz. Yetmişli yılların sonlarına doğru sinemada daha başka rezaletler vardı. Ahlaksız filmler bir nesli adeta yok etti. Tiyatroda da sözüm ona bize medeniyeti öğretmeye çalışan yabancı yazarların oyunları daha çok oynanırdı.

Sinema  ve tiyatronun insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu unutmayalım. Amerika'nın sinemayla kitleleri nasıl kendine bağladığını ve Amerikan hayranlığı oluşturduğunu hepimiz yaşayarak gördük. Filmlerde CIA ajanları “Müslüman teröristleri”!! yok ettiğinde ne kadar da sevinirdi gençler, çocuklar.

Yine, güzel olmadığı halde dünya güzeli seçilen ve niçin dünya güzeli seçildiği yıllar sonra itiraf edilen güzellik yarışmasını da unutmayalım. Bu tür yarışmaları düzenleyenler, milletimizin ahlakını bozmak için büyük bir çaba içerisine girdiklerini daha sonraları itiraf etmişlerdi. Dinlerini değiştiremedik ama yaşantılarını Hıristiyanlara benzettik diye övünmüşlerdi.

Sonraki yıllarda televizyon kanalları çoğaldıkça kanallardan adeta lağım akmaya başladı. Sansürsüz oynatılan filmler, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan diziler, yaratıcıyı inkar eden ve bir takım varlıklardan türediğimizi iddia eden belgeseller, gençlerimizin hayallerini mankenliğe, sinema oyunculuğuna bağlamaya çalışan magazin programları hep insanımızın sosyolojik ve psikolojik dokusunu bozmaya yönelik hamlelerdi.

Sonuçta bu hamleler insanı kontrol edecek olan ahlak, vicdan ve inanç gibi ölçüleri yok etti. İnsanımız maddeci, bireyci ve her şeyi mubah gören bir anlayışa doğru sürüklendi.  İnsanı kötülüklerden alıkoyacak bu değerler, sistemli bir şekilde törpülenip yok edilince insanlar da birçok kötülüğü yapma noktasına geldiler. Tabi ki bu bir genel değerlendirmedir. Özelde daha farklı sebepler olabilir. Ancak kötülüğü, hele adı cinayet olan bir kötülüğü hoş görecek hiçbir mazeret olmamalıdır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları