Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

KAR SEVİNCİNİ YAŞAMAK İSTERİM                  

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur


Nerede kaldı, eski kışlar der, dertlenirdik!
Sabahın erken vakti, çarşı sokak ellerde kürek, bin bir zahmet yollar açılırdı
Kar keyfini çocuklar doyasıya yaşarlardı!
Kar, yorgan derdik!
Toprağın üzerine serilen, ekinleri güneşin ayazından koruyan sımsıcak bir yorgan…
Hele bir de karların erimeye başlaması, o duru ve kurumaya yüz tutmuş derelerin;
 Bir musiki ahengini sizlere yaşatacak çağıldaması, coşkusu bir ayrı âlemdi!
Yıllar yılı, bozkır Anadolu’muzu  ‘kuraklık korkusu’ sardı…
2021 yılında kuraklık korkusunu Türkiye olarak yaşamaya başladık…
Hz. Mevlana ne diyorlar;
“yeryüzünün gülmesi yani yeşermesi gökyüzünün ağlamasına yani yağmur yağmasına bağlıdır.” Ağla ey gönül derim, seni gözyaşlarımla seveyim! 
Ağla ey gökyüzü, sen ağlarsan toprak çağlayacak! 
Yarabbi!  Güzelim ülkemiz, Türkiye’miz  ‘kar sevinciyle’ çağlasın!
Güzel şehrimizin bir şal örtüsü gibi üzerine ‘beyaz duvaklar’ giyinmesi…
Dağlarımızın, tepelerimizin bir pamuk tarlası gibi yüz akıyla güne uyanması…
Eller gözyaşlarıyla semaya açılmalı…
Bir şiirimizde,
“Seyreyle aşk nehrini/ bozkırlara can verir
Şükreyle emanet mihrini/ ecrini rahman verir” diyorduk.
Bizlerin şu dünya hayatında iki istasyonu var; Birincisi sabır, ikincisi şükür.
Yağmur veya kar tanelerini bizler, ‘rahmet’ biliriz.
O rahmet sağanağını Kur’an bizlere bir feyiz, bir nimet, ilahi bir lütuf, bir rızık, bir bereket,
Bir diriliş sebebi olarak da haber veriyor.
Abese Suresi 25,32 ayetlerde şöyle buyrulur;
“Şüphesiz ki biz suyu(buluttan) bol bol döktük.
Sonra yeri (bitki ile) güzelce yardık.
Böylece orada size ve hayvanlarınıza fayda olmak üzere,
Ekinler, üzüm bağları, yoncalar, zeytinlikler, hurmalıklar,
iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik”  
Rahmetin nasıl tecelli ettiğini bizlere Hz. Kur’an haber veriyor.
Bir şiirimizde, tabiatın rahmet damlalarına, ‘halay tuttuğunu’
Sevinç çığlıkları attığını şöyle dile getiriyoruz;
“Renkler, halay tutar!/  Göl, vadi, dağ, ufuk ve sema...
Ve yağmur tanelerken,
Gökkuşağını bir ince kemer takar,
Yar üstüne, / Gül üstüne, / Gün üstüne!
Göl, sema ve mavi,
Sonsuzluk alevini yakar, / İç huzuruna!
Dağlar, Omuzlar metaneti, /
Çıkarır, hicap merdiveninden / Gün üstüne!
Gül, duvak ve beyaz, / Gönle doğan ışık,
Avuçlarımıza aldığımız, / Rahmet damlaları,
Süzülür semadan,
Toprak üstüne, / Gün üstüne! .”
Evet, Su dedik değil mi?
Ellerimizle avuçladığımız, her içiminde ferahlık veren suyun nimet olduğunu düşündük mü?
Vakıa Suresi 68-70 ayetlerde buyruluyor;
“Peki söyleyin bana içmekte olduğunuz suyu!
Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indirenler biz miyiz?
Dileseydik onu tuzlu (acı bir su) yapardık; o halde şükretmeniz gerekmez mi?”
İçtiğimiz su, ilahi filtreden nasıl süzülüyor.
Vücudu besleyici hayati gıda oluyor!
Nimete şükür,  tefekkür anlamında bir fikir, bir zikir, bizleri sürekli uyanık tutan şuurdur.
Son yılların ürkütücü kuraklığına sadece, ‘tabii sebepler’ aramak eksikliğimiz…
Kâinat, yer ve gök, yüce Yaratanı, ‘tesbih ederken’
Bizlerin ‘uyanık olmaması’ asla kabul edilemez!
Bir şiirimizde şöyle sesleniyoruz; 

“Bulut bulut aradım gökte,
Dalga dalga nakısıymış meğer

Rüzgârlara arkadaş,
Yıldırımlar, alkışıymış meğer!

Yorgan yorgan serilir semaya,
Hüznümün damla damla akışıymış meğer!

Ne rüzgârsız bayrak, ne bulut isterim
Nemli dudakların yakışıymış meğer!
          
Ey bulutsuz garip ve içli geceler,
Hüzzam bir şarkının güftesiymiş meğer!”

Casiye Suresi 5 ayette şöyle buyrulur;
“Gece ile gündüzün ihtilafında (ard arda gelmesinde),
Allah’ın gökten bir rızık (yağmur) indirip,
Onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde
 Ve rüzgârları (değişik yönlerden) estirmesinde de,
 Akıl erdirecek bir topluluk için deliller vardır”

Yağmur için nimet dedik, ölü bir beldeyi dirilten büyük bir lütuf, rızık!
“Rahmet Damlalarına Hasret” isimli şiirimizden;        
Rahmet tecessüm etti, / Yağmur oldu!
Nimet tecessüm etti, / Bereket oldu!

Dudaklarımız, / Sevdayla ıslanmadı mı?
Gönüllerimiz, / Dualarla yıkanmadı mı?
Gözyaşlarımız, / Şu toprakla yanmadı mı?

Essin rüzgârlar, / Aşılasın ak bulutları!
Gürlesin gökyüzü / Şol kıvılcımlarla,
Işık seli aksın, / Bütün rüyalarıma!

Ey bulutlar, / Damlaların sağılır mı?
Öper mi?/  Alnından toprağın?
Emzirir mi? Ab-ı Hayat muhtaçların?

Ey bulutlar, / Ak Duvaklarınla üstüme çök!
Bak bir halime, / Omuzlarım perişan çökük!
Alnımdaki kırışıklıklar,
Toprakta, damar damar çatlamış!

Hani, karınca yuvası,
Hani, börtü-böcek uyanması,
Nahl Süresine ad olmuş,
Bal arılarının çiçek çiçek uçuşması!
En’am Süresinde anılan,
Davarların serencamı!

Su rahmettir, Yâ Rab!
Sebepleri halk et Yâ Rab!
Kâh elif olur, ayakta!
Kâh dal olur, rükûda!
Kâh mim olur, secdede!

O şırıltı, / O gürültü,
O yağmur bağırtısı ile / Müjdelenmek istiyoruz…
Müjdelenmek istiyoruz…”
Zuhruf Suresi 11 ayette şöyle buyrulur;
“Ve O (Allah) ki, gökten bir ölçü ile su indirdi.
Artık onunla ölü bir beldeye hayat verdik.
İşte(sizde kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız” (Zuhruf, 11)
Şura Suresi 28 ayette de şöyle buyrulur;
“Ve o, (insanlar) ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayandır.
Çünkü O, Veli (hakiki dost ve yardımcı olan)dır, Hamid (hamd edilmeye çok layık)dır”
Her yağmur tanesi bizlere neleri hatırlatmıyor ki, bizlere neleri çanak ve çardak tutmuyor ki;
Hayatı ve onun özlemlerini umut tomurcuklarıyla birlikte yaşıyoruz!
Bir nağme gibi esen rahmetin habercisi, müjdecisi rüzgârlara doyasıya sarılmak isteyeceğim
Yarabbi! Rahmetini üzerimizden eksik etme…
Bizlere, hayırlara vesile olacak sebepleri halk et, bizleri güzelliklerle haşret!
Nefesimiz, her zaman seni tesbih eden gayretimiz olsun.
          

 

Yazarın Diğer Yazıları