Ahmet KIZILKAYA

ÖĞRETMENLER YATARAK PARA KAZANMIYOR

Ahmet KIZILKAYA

Küresel grip salgını süreci (covid19) alıştığımız yaşam biçimimizi değiştirmemize yol açmakla kalmadı aynı zamanda olaylara bakış açımızda da birtakım değişikliklere yol açtı. Kişisel ve toplumsal reaksiyonlar, toplum olarak ‘’aslında’’ ne olduğumuzu da ortaya koydu bir bakıma.

Yaklaşık bir yıldır virüs salgınıyla başa çıkmaya çalışan dünyanın her yerinde ve tabi ki bizim ülkemizde insanların hayatı önemli ölçüde negatif etkilendi. İnsanlar işsiz kaldı, toplumlar can kayıplarıyla kitlesel bunalıma girdi.

Bu süreçte bazı meslek gruplarının önemi daha da belirginleşti. Tıp doktorları ve sağlık çalışanlarının özverili çalışmaları ve insanüstü gayretleri salgının daha da yayılmasını önlediği gibi sevdiklerimizin hayata tutunmalarını sağladı. Fakat ne yazık ki toplumun bir kesimi bunu takdir etmek bir yana minnettar olmamız gereken doktorlarımıza çalıştıkları hastanelerde hakarete ve ağır fiziksel şiddete varan saldırıda bulundular.

Şiddet ve hakaret bir insanın ve ya toplumun haklı gösterebileceği bir eylem değildir. Önce bunu öğrenmemiz lazım. Kişisel hatalardan kaynaklanan birtakım sonuçlar varsa da bunlar için itiraz ve şikayet hakkı vardır ve yargı yolu açıktır. Neyse.

Benim için asıl can sıkıcı ve incitici şeylerden biri de bu süreçte toplumunun bir kesiminin tıp çalışanları kadar öğretmenler hakkında da haksız ve yersiz birtakım söylemleri oldu.

Neymiş efendim öğretmenler işe gitmeden para kazanıyorlarmış da,  yatarak keyif çatıyorlarmış da oymuş da buymuş da, falan filan…

Oysa İslam’ın muazzez Peygamberi Hz. Muhammed’den İstanbul’un fatihi II.Mehmet’e; 4.Halife Hz. Ali’den Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar eğitime ve eğitimciye büyük önem veren bir gelenekten ve inanç temelinden geldiğimiz bilinir.

Eğitimciler bir harf öğretene kul köle olunmasını elbette istemiyorlar ama tamamen kendi iradelerinin dışında gerçekleşen bu süreçte sırf okula gidemedikleri için suçlanmalarından da önemli ölçüde gönül kırıklığı yaşıyorlar.

Homurtu halinde sıkça dillendirildiğine tanık olduğumuz bu ‘’yatarak para kazanma’’ ifadesi haksız, haksız olduğu kadar sakat bir bakış açısı.

Önce şunun bilinmesi gerekir ki öğretmenler eğitim sürecini sadece okulların dört duvarlarının arasında sürdürmüyorlar. Eğitim, hayatın her anında devam eden canlı bir süreç ve öğretmenlerin yalnızca öğretmek değil, eğitmek gibi ulvi bir görevleri de var.

Bir anne babanın iki veya üç çocuğunu bile eğitmekte zorluk yaşadığı bir ortamda yüzlerce çocuğa ve gence ilham kaynağı olmak, onlar için rol model teşkil etmek ve onları güçlü bir motivasyonla enerjik kılmak bu suçlamaları yapan kişilerin kolay anlayabileceği bir şey olmasa gerek.

Eğitimciler okullara gidemediği süreçte sınıf ve okul genelinde oluşturulan iletişim kanalları ve sosyal paylaşım ağları üzerinden sadece ders anlatmakla kalmıyor, öğrencilerin ailevi, kişisel ve sosyal problemlerinin çözümü için de elinden geleni yapmaya çalışıyor.

Unutmayalım ki öğretmenlerimizin bakmakla yükümlü oldukları anne babaları ve diğer bireyleri de var ve onlara karşı yükümlülükleri ve sorumlulukları var. Bu öyle sanıldığı kadar kolay bir yük değil.

Tabi ki öğretmenler mevcut koşullarda yapabileceklerinin en iyisini yapmak zorundalar. Zaten eğitimci ordusunun çok önemli bir kesimin bu bilinçte ve donanımda olduğundan kuşkum yok. Üstelik üstlendikleri görev öyle parayla filan kıyaslanacak bir iş değil. Ülke ve insan sevgisi birçok eğitimci dostumuz için doğal bir motivasyon kaynağı.

İnanın öğretmenlik mesleği diğer bazı mesleklerle yan yana düşünüldüğünde öğretmenlik lehine çok fazla parametre ortaya çıkar. Aldıkları ücretlerle ancak standart bir hayat sürdürebilecek çizgideki öğretmenleri büyük paralar alan bir kitle sanmamak gerekir. Zaten yaptıkları iş parayla ölçülemeyecek kadar kutsal ve manevi hazzı bir o kadar büyük.

Düşünün, gerek Sağlık Bakanlığı yetkilileri ve gerekse ilgili birimlerin aylardır maskeli yaşam, hijyen noktasındaki uyarılarına rağmen hala toplumda bu öğütleri kavramakta zorlanan ya da bilinçli olarak bu kurallara uymayan bir sürü insanımız var. Yani öğretmek, kavratmak öyle çok da kolay işler değil. Sabır, metanet ve ısrar isteyen bir iş. Öğretmenlerin insan eğitirken yaşadıkları zorlukları varın siz düşünün.

Bazen akla gelmiyor değil. Acaba öğretmenleri haksızca suçlayanlar sırf çocukları okullara gitsin de kendileri rahat etsin diye mi bu yola başvuruyorlar? Gerçekten düşündürücü.

Uygar toplumlara bakın öğretmenlere ve eğitime en yüksek derecede önem veren ülkeler. Zira eğitim olmadan, öğretmen olmadan toplumların sağlıklı dizaynı ve sağlıklı bir işleyişi mümkün değil.

Yurdumun kuş uçmaz kervan geçmez köy okullarında soba yakan, duvar boyayan, köylü ile yaren olan öğretmen dostlarıma; şehirlerde öğrencilerini kendi evlatlarından ayırmadan hatta daha öncelikli olarak onların sorunlarına eğilen özverili eğitimci dostlarıma minnettarlığımı ifade etmek isterim. Hayatıma dokunan ve bana anne sıcaklığı ile ana şefkatini hissettiren ilk öğretmenim Müşerref hocama, ki hepinizin hayatında mutlaka sizi derinden etkileyen bir öğretmen vardır, minnettarlığımı ve saygılarımı sunarım. Hayatta olmayan tüm değerli eğitimci büyüklerime rahmet dilerim.

Bir dileğim de Yüce Yaradan’ın milletimizin idrak ve irfanını artırması yönünde olacak. Sağlıklı düşünen, seven sayan ve değer veren bir toplumda hepimizin huzur içinde yaşayacağı kesindir.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar sevgiyle ve huzurla kalın..

Yazarın Diğer Yazıları