Ahmet KIZILKAYA

ELAZIĞSPOR'UN ADAMI OLMAK !

Ahmet KIZILKAYA

Türk futbolunun unutulmaz ismi Süleyman Seba, kendi camiasına  ‘’Beşiktaş için bir şeyler yapmak istiyorsanız kimsenin adamı olmayın!‘’ diye bir uyarıda bulunmuştu.

Aslında, büyük camia olmak, topluma mal olmak isteyen tüm spor kulüpleri için kulaklara küpe olacak değerde bir söz merhum Süleyman Seba’nın uyarısı.

Elazığspor’daki son gelişmelerden sonra doğal olarak bu sözü hatırladım. Sakın yanlış anlaşılmasın, yazıda kimseyi suçlayıp töhmet altında bırakacak bir tutum içinde olmayacağım, ama kendi gerçeği-mizi görmek, zamana kayıt düşüp geleceğe ışık tutmak adına gördüklerimi ve düşüncelerimi sevgili okurlarla paylaşacağım. Önce şu son oynadığımız Denizlispor maçına bakalım.

Erhan Altın’ın göreve getirilme sürecinde zorlu maçlar serisine başlayan Elazığspor, üç haftada ligin zirvesinde iki, ligin dibinde de bir takımla oynayarak ortadaki 9 puandan ancak 3 puan alabildi. Deplasmanda Karabük 3-1 ile geçilirken içerideki iki maç 2-1 kaybedildi.  Toplamda 5 gol atıp 5 gol yiyen Elazığspor’un bu istatistik tablosu belki takım orta sıralarda olsa çok yadırganmazdı, ama içinde bulunulan kritik süreç şimşeklerin önemli ölçüde Erhan Altın’a yönelmesine neden oldu.

Hemen her takımın birbirinde puan aldığı bu ligde, tüm olumsuz koşullara rağmen Elazığspor bence hem Denizlispor’dan hem de G. Birliği’nden birer puan alabilirdi. Burada Erhan Altın’ın bariz hataları  oldu diye düşünüyorum.

Elinde ne kadar hazır olmasalar da Murat Ceylan, Muhammed Ildız gibi daha önceden tanıdığımız orta saha elemanları olmasına rağmen ısrarla Kadir Taşoğlu- Kadir Bekmezci- Boubacar Traore ile bir orta saha kurgusu oluşturmaya çalışan Erhan Hoca bedelini hem Elazığspor’a ödetti hem de kendisi ödedi.

3 maçta 5 gol atıp 5 gol yemiş olmak bazılarımızı yanıltmasın. Elazığspor bu golleri oyun kurarak ya da rakip kaleye organize ataklarla giderek bulmadı. Atılan 5 golün üçü Mustafa Eskihellaç ile Lamine Diarra’nın bireysel becerisi ve top takipçiliğinden geldi. İki bek oyuncusu ileriye gitmeyip çakılı oynayan bir takımın ota sahası da işlemediğinde gol bulması ancak bireysel oyunculuk yeteneğine kalırdı doğal olarak.

Erhan Altın gibi bu ligi bilen bir hocanın neden aynı hatalarda ısrar ettiğini anlamak mümkün değil. Doğrusu, yaptığı teknik hatalar beni çok şaşırttı, eğer takımın kapasitesi bu kadar diyorsa da o zaman bile bile niye görevi kabul etti diye sorar insanlar kendisine.

Neyseki doku uyuşmazlığı yaşanan süreç sona erdi ve Erhan Hoca’nın kısa Elazığspor macerasının ardından  kulüple olan sözleşmesi sona erdi. Kendisine bundan sonraki yaşamında başarılar dilerim.

Fakat asıl zorluk da şimdi başlıyor. Göreve getirilecek yeni hoca kalan 11 haftada bu takıma neler verebilecek, hangi katkıyı sunacak? Bu anlamda yeni hoca seçimi çok ama çok önemli.  Bana göre kalan 11 maçtan bu takımın en az 15-16 puan çıkarması lazım.  24 maçta 20 puan toplayabilmiş bir takım, 11 maçtan 15-16 puan çıkarabilir mi diye sorulacak bir soruya net bir yanıt verebilmek zor. Kalan maç trafiğine baktığımızda bu mümkün olabilir, ama bunun için deyim yerindeyse şapkadan tavşan çıkaracak bir hocaya ihtiyaç var.

Aksi taktirde bir maceraya girişilip herhangi bir hoca ile anlaşılacak olursa bunun yaratacağı karamsarlık ve takıma getireceği ek mali yükü izah etmek mümkün olamaz. Erhan Altın’ın yapamadığını yapacak, inanacak, takımı hem motivasyon anlamında hem de saha içi strateji anlamında yükü programlayacak bir hocaya ihtiyaç var. Futbolcu kadrosu değişmeyeceğine göre aynı malzemeden daha iyi ürün çıkaracak bir hocaya ihtiyaç var.

                                                                                ***                ***

Gelelim geçtiğimiz Cuma günü yapılan kongreye… Elazığspor sıradışı bir kongre yaşadı üç gün önce. Daha önce aday olacağını açıklayan Selçuk Öztürk’ün dışında ETSO destekli güçlü ve tüm şehrin mutabık kalacağı bir listenin kongrede delegelerin oyuna sunulacağı beklentisi vardı.

Daha önceden ilan edildiği saatte başlamayan kongre, saatler sonra ancak yapılabildi. Selçuk Öztürk yönetimindeki kişilerin yoğun telefon trafiği, seçimin yapılacağı delege sayısı sağlanana kadar devam etti. Beklenti, çoğunluğun sağlanamayacağı ve bir hafta sonraya kalacağı şeklindeydi. Bu olmadı ve salona gelen 137 delege ile seçime gidildi.

Burada birtakım soruları kamuoyu adına sormak hakkımız diye düşünüyorum.

ETSO yetkilileri kongre öncesi basına verdikleri demeçlerde Elazığspor’un yeni bir maceraya sokulmasına izin verilmeyeceğini beyan etmelerine rağmen, liste oluşturmada neden bu kadar yavaş kaldılar?

ETSO cephesi, kongrenin muhtemelen bir hafta sonraya kalacağını düşünüp, hamleyi ona göre yapmayı mı planladı? Eğer öyleyse delegeler nezdinde bir iletişim köprüsü  kurup onların zihnindeki belirsizliği ortadan kaldırdılar mı?

Ya da ETSO, yönetime aday olmayı planlamıştı, ancak son dakikadaki birtakım düşünce farklılığı onları bu işte isteksiz davranmaya itti demek mümkün müdür?

Bütün bu soruların yanıtını kamuoyunu tatmin edecek şekilde vermek ETSO yetkililerinin görevi ve sorumluluğu diye düşünüyorum. Bekleyelim görelim.

Tek listeyle gidilen seçimde Selçuk Öztürk yönetimin göreve gelmesine 137 delegenin 94’ünün onay vermesi de ilginç. Demek ki bazı delegeler listeye ve ya yönetime çekincelerinin olduğunu göstermek istediler.

Öztürk’ün gelip takımı kurtaracağını düşünen kesim ise seçim sonrası yeni başkanın ağzından işittiği ‘’Bu takım zaten yüzde yetmiş küme düşmüştür.’’ tarzındaki söylemle bir güven sarsılması yaşadılar diye düşünüyorum. Hele bu söylemi duyan takımın teknik heyetinin ve futbolcularının kümede kalma mücadelesinde nasıl bir kırılma yaşayacakları meçhul. İster ağızdan kaçan bir söz olsun, ister bilinçlice söylenmiş bir ifade olsun, neresinden baksanız umut aşılamak bir yana aksine negatif etki yapacak bir yaklaşım bu.

Kongre sürecinde delegelerin salonda bulunmasına sitem eden ve güçlü bir yönetimin başa gelmesini isteyen bir başka cephe de beklentilerinin karşılanmasından doğan bir burukluğu yaşıyor şehirde. Bu , camia olmaya çalışan, bu girdaptan çıkmaya çalışan Elazığspor’un sevenlerini bölerse o zaman işimiz daha da zorlaşır.

Artık realiteye bakmak lazım. Kulübün başında bir yönetim var ve kendi istekleriyle geldiler oraya. İşlerinin zor olduğunu kendileri de söylüyor. Bu zorluğu en aza indirgemek ve camiada bütünlük sağlamak adına eski yanlışları yapmamak, eski hatalara düşmemek, atılacak her adımda dayanışma içinde olmakla mümkün.  Daha önce de söyledim, Elazığpor’u kişiler kurtaramaz, kurumsallaşma ve doğru ilkeler kurtarır. Bu yapılabilecek mi, bekleyip göreceğiz.

Eğer deniyorsa ki düşersek de mevcut kadroyla biz seneye tekrar bu lige çıkarız, bence bu büyük bir yanılgı olur. Gerek eldeki kadroya baktığımda, gerekse alt ligin şartlarını göz önüne getirdiğimde bu ligden düşecek bir takımın kolay kolay buraya dönemeyeceğini söylemem mümkün. Hele bu borç yüküyle çok daha zor. Ne yapıp yapıp bu ligde kalmanın yollarını bulmak lazım.

Bu nedenle geçmişten ders alıp Elazığspor adına en doğru kararları almak şart.  Aksi taktirde uzun sürmez birkaç sene sonra Türk futbolunda Elazığpor diye bir kulüp kalmaz. Durum ciddi ve çok hassas.

Kimsenin kimseyi şucu bucu diye itham etmemesi gerekir, oy veren vermeyen delegelerin hepsi bizim şehrimizin evladı. Herkes kendi özgür iradesiyle oy tercihini ortaya koymuştur diye düşünüyorum. Elazığspor’un ortak sevdamız olduğunun bilincinde olarak kalan 11 haftada bir barış ve dayanışma ortamının sağlanması gerekiyor.  Yapamazsak kimsenin konuşmaya hakkı olmayacak. Benden söylemesi.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar sevgiyle ve huzurla kalın.

Yazarın Diğer Yazıları