Toplumun en tehlikeli düşmanı: 'Bağımlılık'
Türkiye'de son yıllarda giderek yaygınlaşan ve kullanım yaşı ortaokullara kadar düşen kimyasal uyuşturucu maddeler aileleri tedirgin etmeye devam ediyor. Yasaklı maddelerin kullanımı öyle bir hale geldi ki hem Elazığ'da hem de Türkiye genelinde bu maddeleri kullandıktan sonra adeta zombiye dönen gençlerin görüntüleri sosyal medyaya da yansıyor ve vahametin boyutunu gözler önüne seriyor.
Dünya genelinde kimyasal yasaklı maddelerin kullanımı her geçen gün yaygınlaşırken hem Türkiye genelinde hem de Elazığ’da bu maddelerin kullanım yaşı da oldukça düşmüş durumda.
Zaman zaman sosyal medyaya da yansıyan bazı görüntüler ise konunun nasıl vahim bir boyuta ulaştığını gözler önüne seriyor. Kullanan kişileri adeta bir zombiye dönüştüren bu maddeler yasaklandıkça farklı türlerle toplumu zehirlemeye devam ediyor. Hakimiyet Haber, toplumsal bir soruna düşen bu konuyu Uzm. Dr. Psikiyatrist Ömer Deniz’e sordu. Deniz bu vahameti tüm boyutlarıyla ele aldı.
“KULLANIMI HER GEÇEN GÜN YAYGINLAŞIYOR”
Uyuşturucu kullanımının hem dünyada hem de Türkiye’de artış gösterdiğini belirten Uzm. Dr. Psikiyatrist Ömer Deniz, “Uyuşturucu kullanımı yurt dışında olduğu gibi Türkiye’de de giderek artıyor. Genellikle gençler uyuşturucu maddeye ortaokul sonu ve lise çağlarında; çevrelerinden, arkadaş çevrelerinden etkilenme ya da aile içinde/çevresinde bu maddeyi kullanan kişilerden etkilenerek sıklıkla başlıyorlar. Tabii devletin aldığı birçok önlem var; ancak pazarlayan kişiler, illegal yapılar da geçtikçe daha farklı, yeni yeni maddeler çıkarmaya başlıyor. Fiyatı biraz daha düşük olduğu için rağbet gören ve bazen tetkiklerde tespit edilemeyebilen maddeler de olabiliyor.” dedi.
“BAZI MADDELER MASUM GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILIYOR”
‘Zararı yoktur’ diye bakılan bir maddenin tüm uyuşturucuların başlangıç noktası olarak değerlendirilebileceğini vurgulayan Deniz, “En sık kullanılan uyuşturucu madde esrar. Genellikle bütün uyuşturucu maddelerin başlangıç maddesi esrar oluyor. Esrar, bazı kişiler tarafından “masum” gibi görülmeye çalışılan; “zararı yoktur” diye bakılan bir madde ama bütün uyuşturucuların başlangıç noktası neredeyse esrar diyebiliriz. Dünyada en sık kullanılan uyuşturucu madde; Türkiye’de de esrar birinci sırada. İkinci sırada ise bazı ilaç grupları ve uyuşturucu maddeler geliyor.” şeklinde konuştu.
“KEYİF VE ENERJİ VERİYOR DENİLEREK YAYILIYOR”
Uyuşturucu maddelerin toplumda nasıl yayıldığına da dikkat çeken Ömer Deniz, şu önemli bilgileri aktardı:
“BİR KERE KULLANMAK BİLE CİDDİ BAĞIMLILIK YAPIYOR”
“Maddeye bulaşan gençler genellikle sorunlu, düşük sosyoekonomik gruba ait, okul başarıları düşük, ailesiyle ve çevresiyle çatışma yaşayan, ciddi anlamda ruhsal problemi olan gençler. Bu tür maddelere daha sık başlıyorlar, meyil ediyorlar. Başlangıçta çevrelerindeki kişiler “enerji verdiğini, keyif verdiğini, çok mutlu ettiğini” ifade ederek etkilemeye çalışıyorlar ama sonrasında birkaç kullanımdan sonra, mesela metamfetamin için söyleyecek olursak, birkaç kullanımdan sonra bile ciddi anlamda bağımlılık yapabilecek bir şey. Dolayısıyla çok ciddi bir halk sağlığı sorunu. Biz uyuşturucu madde bağımlılığını biyo-psikososyal bir hastalık olarak, bir halk sağlığı sorunu olarak görüyoruz.”
“EN ETKİLİ TEDAVİ ASLA BAŞLAMAMAK”
Uyuşturucu madde bağımlılığında tedavi sürecine de dikkat çeken Deniz, en etkili tedavinin hiç başlamamak olduğunu şu sözlerle aktardı:
“11-12-13 Aralık’ta 14. Ulusal Madde Bağımlılığı Kongresi vardı. Ben de o kongreye katıldım; Türkiye’nin her yerinden bu işin profesyonelleriyle üç gün boyunca bağımlılık konusunu tartıştık. Tabii başka bağımlılıklar da var ama sorunuz uyuşturucu madde bağımlılığı olduğu için bu konuyu anlatıyorum. Bunların gençler üzerinde çok ciddi olumsuz etkileri var. Polisiye önlemler ve tedavi önlemleri elbette çok önemli ama şunu unutmamalıyız: En önemli tedavi, en ucuz tedavi, en etkili tedavi maddeye başlamamaktır.”
“12-18 YAŞ ARASINDAKİ GENÇLER RİSK GRUBUNDA”
Uyuşturucu kullanım yaşının 12’ye kadar düştüğünü vurgulayan Ömer Deniz, yapılması gerekenleri şu ifadelerle aktardı:“Biz kongrede de şunu konuştuk: Özellikle bu yaş grubunda risk grubu olan gençler var. Risk grubu kimdir? 12–18 yaş arası gençler risk grubunu teşkil ediyor; ortaokul ve lise öğrencileri diyebiliriz. Bunların uyuşturucu madde konusunda bilgilendirilmesi gerekiyor. Çevrelerinde kullanan, bunun reklamını yapan, bunu öven, ‘rahatlatıcı bir şey’ olduğunu söyleyen kişilerden etkilenmemeleri için bağımlılık oluştuktan sonra ortaya çıkabilecek tehlikeleri anlatmamız lazım. Bunları da eğitimlerle, okulda seminerlerle yapmamız lazım. Bunun için bu konuyla ilgili kuruluşların katkısı gerekiyor: Yerel yönetimler öncülük edebilir, valilik öncülük edebilir, Milli Eğitim öncülük edebilir. Ama bir okulda bununla ilgili seminer verilince bazen şöyle düşünüyorlar, ‘bu çocukların böyle bir şeyi yok, siz niye anlatıyorsunuz; onların aklına uyuşturucuyu mu sokuyorsunuz?’ gibi yanlış, önyargılı eleştiriler olabiliyor. Oysa uyuşturucu maddeyle mücadelede en etkili yöntem önleyici yaklaşımlardır: Gençlerin bilgilendirilmesi, riskli ortamlardan ve riskli kişilerle olan ilişkilerinden uzak durması, ilişkilerini gözden geçirmeleri ve dikkat etmeleri.
AİLELER DİKKAT!
Aileler de elbette bu anlamda çok dikkatli olmalı. Nasıl dikkatli olabilir bir aile? Çocuğu kiminle arkadaş? Hani bir laf vardır: ‘Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’ Uyuşturucu madde bağımlılığı bulaşıcı bir hastalık olarak değerlendirilebileceğimiz bir durum. Ne demek bulaşıcı? Virüs gibi bulaşmıyor ama şöyle bulaşıyor: Bir bağımlı ortalama 5 kişiyi etkiliyor; çevresindeki 5 kişiyi alıştırabiliyor. Bunlar bazen aile içinde kişiler de olabilir. Ailede madde kullanan biri varsa, o ailede yaşayan 12–18 yaş arasındaki riskli grup daha kolay etkileniyor. Genellikle ilk deneyimleri bu tür ortamlarda alabiliyorlar ve çoğunlukla da okul çevrelerinde ya da okul arkadaşlarında başlıyor. Okulda kullanan bir arkadaşı olabiliyor. Bunu gizli tutuyorlar; kendi aralarında bir sır ilişkileri olabiliyor. Buna dikkat etmemiz lazım.
ARKADAŞ GRUPLARINA DİKKAT EDİLMELİ
Çocuğumuz kimle arkadaş? Mesela hiç uyku düzensizliği olmayan bir çocuk geceleri uyumuyorsa, davranışları tuhafsa… Esrar kullanımında şizofreni benzeri belirtileri çok sık görüyoruz. Esrarın şizofreninin oluşumunda temel etkenlerden biri olduğu artık bilimsel olarak kabul edilen, kanıtlanmış bir durum. Hatta kongrede şu vurgu yapıldı: ‘Esrar olmasaydı şizofreni hastalarının en az yüzde onu olmazdı.’ Bu kadar insan sağlığını, ruh sağlığını etkileyen bir konu. Madde bağımlılığı bir beyin hastalığıdır; beyni etkiler. Beyin bütün organları yöneten bir organ olduğu için bütün vücut sistemi buna bağlıdır. Dolayısıyla önce bireyi olumsuz etkiler, sonra aileyi etkiler, sonra sosyal çevreyi etkiler. Biyo-psikososyal derken bunu kastediyoruz; sadece kullanıcıyla kalmıyor, çevresindeki insanlar da etkileniyor.”
“TEDAVİ OLUNSA BİLE RİSK HER ZAMAN VAR”
Uyuşturucu madde kullanımında tedavinin zor bir süreç olduğunu belirten Deniz, “Bu aynı zamanda kronik bir hastalık. “Kronik” vurgusunu neden yapıyorum? Bazen aileler “Madde kullanan bir çocuğumuz var, getirelim bir tahlil yapın; kullanıyor mu, kullanmıyor mu?” diye düşünüyor. Sanki bir testle sorun çözülecekmiş gibi bir algı var. Hâlbuki uyuşturucu madde bağımlılığı böyle bir şey değil. Diyabet gibi, tansiyon gibi; kişinin yaşamının ileriki dönemlerinde de etkileri devam edebilen bir durum. Madde bağımlılarının en az yüzde ellisinin, tedavide olsa bile nüks ettiğini biliyoruz; tekrarlar oluyor. Bunun sebepleri çok.” şeklinde konuştu.
UYUŞTURUCU KULLANIMI NASIL TESPİT EDİLİR?
Ailelerin çocuklarının uyuşturucuya başlayıp başlamadığını anlayabilmesi için bazı noktalara dikkat çeken Ömer Deniz, şu bilgileri verdi:
-Aileler şunlara bakmalı: Ne yapıyor, para harcamalarında artış var mı
-Davranışlarında değişiklik var mı
-Nerelerde zaman geçiriyor?
“SİGARA KONUSUNDA DA HASSAS OLUNMALI”
Sigara içenlerin uyuşturucuya başlamada daha meyilli olduklarını vurgulayan Deniz, açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Sigara içme de madde bağımlılığında çok önemli bir unsur. Neden önemli? Hiç sigara içmeyenlerin esrara başlama oranı neredeyse sıfır diyebilirim. Genelde önce sigara başlıyor; sigara esrarı tetikliyor, esrar da diğer uyuşturucu maddelere geçişi kolaylaştırabiliyor. Çok boyutlu bir toplumsal sorun.”
TEDAVİ OLMAK İSTEYEN BİRİ NASIL BİR YOL İZLEMELİ?
Tedavi olmak isteyenlerin yapması gerekenleri de sıralayan Deniz, şunları kaydetti:“Öncelikle bunun farkına varmak çok önemli. Uyuşturucu madde kullanan bireyler genellikle tedavi olmaktan kaçınıyor; kontrolün kendilerinde olduğunu, kendilerine zarar vermediğini düşünebiliyorlar. Zaman zaman “Bu böyle gitmez, tedavi almam lazım” diyen vakalar oluyor ama bu belki yüzde ondan daha az. Madde kullanan kişilerin ancak yüzde onu-yüzde yirmisi tedavi için başvuruyor; bu da sıklıkla aile bireylerinin desteğiyle oluyor.
Madde kullanımı çok sıkıntılı bir durum olduğu için aileler bunun bilinmesini istemeyebiliyor; gizli tutuyor, damgalanmak istemiyor, “adı çıkacak, kayıtlara geçecek” gibi kaygılarla tedaviye başvurularda düşüş olabiliyor. Zor karar veriyorlar ama şunu çok net söylemek isterim: Madde bağımlılığı bir beyin hastalığıdır. Hastalıksa tedavisi de vardır. Tedavi için mutlaka bu işle ilgili uzmanlardan destek almak lazım. Yeşilay gibi kurumların ilgili hatlarından destek alınabilir; dinleniyorlar, ilgileniliyor, aileyle konuşuluyor.
Tedavide bu işin uzmanı psikiyatri uzmanı olan tıp doktorudur. İlaç tedavileri, psikoterapiler ve aile terapileriyle çok boyutlu şekilde ele almak gerekir. Bu bir kronik hastalık; “10 gün hastanede yattı bitti” gibi değil, uzun soluklu bir tedavi ve takip gerekir. Bu yüzden aileler de çok yıpranıyor; uyuşturucu madde kullanan bireylerin aileleri maddi-manevi açıdan çok zorlanıyor. Bu nedenle ailelere psiko-eğitim veriliyor: Bu hastalıkla nasıl başa çıkacakları, çocuğu nasıl koruyacakları, tedavide kalmasını nasıl sağlayacakları, yeniden başlamaması için neler yapılması gerektiği konusunda aileyi de eğitmek gerekiyor. Dolayısıyla aslında kullanıcıyla beraber aileyi de tedavi etmek gerekiyor; çünkü ailelerde de ciddi ruhsal bunalımlar, suçluluk duyguları, kendini yargılama ortaya çıkabiliyor. Enerjimizi bu duygulara değil; tedaviye nasıl destek olacağımıza, kendimizi de iyi tutmak için neler yapacağımıza yönlendirmek gerekiyor. Birçok boyutuyla ele alınması gereken, çok kapsamlı bir takip ve tedavi süreci gerekiyor.”

