TAŞ ATAN ÇOCUKLAR

Köyün hemen kenarına inşa edilmiş okulumuz uzaktan bakılınca bir harabeyi andırıyordu

TAŞ ATAN ÇOCUKLAR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Köyün hemen kenarına inşa edilmiş okulumuz uzaktan bakılınca bir harabeyi andırıyordu. Yan yana dizilmiş altı binanın etrafında sınırları belirleyen ihata duvarı dahi yoktu. Dış cephe boyası uzun süredir yapılmayan okulun kırılan camları yıllar önce terk edilmiş izlenimi veriyordu. Sekiz öğretmenin olması gereken okulu sene başında sadece iki öğretmenle açmıştık. Ücretli öğretmenleri bekleyecektik bir ay boyunca derslere başlayabilmek için. Onları beklerken de boş durmamak lazımdı tabi ki de. Öncelikle hasarlar tespit edilip akabinde onarılmalıydı. Kırılan camlarla başladım işe. Yirmi iki tane cam kırılmıştı. Peki kim neden kırsın ki bu camları? Okulu sevdikleri her hdigererinden belli üç beş çocuk da bizle birlikte daha henüz açılmamış olan okullarını tadilat için sıvamışlardı kolları. Kim kırdı bu camları çocuklar gördünüz mü, sorusuna hiç tereddütsüz hep bir ağızdan: Harun, cevabı gelmişti. Harun’un 3. Sınıf öğrencisi olduğunu ve tarlada şu an pancarda çalıştığını da öğrendikten sonra yanıma iki de öğrenci alarak Harun’u aramaya başladım. Gerçekten de bahsedildiği gibi tarlada çalışıyordu Harun. Daha bir önceki gün tanıştığım babasına selam verdikten sonra Harun’la biraz muhabbet etmek için müsaade istedim. Harun’u da alarak konuşabileceğimiz bir yere gittik:

* Harun, okulun camlarını arkadaşların senin kırdığını söylüyorlar, çok inanmadım onlara ama yine de bir sana sorayım dedim.

* Evet öğretmenim arkadaşlarım doğru söylüyorlar hepsini ben kırdım.

Dürüst olması mutlu etmişti beni bir o kadar da meraklandırmıştı. Acaba gerekçesi ne olabilirdi, yirmi iki camı niye kırmıştı?

* Peki oğlum niçin kırdın?

* Öğretmenim vdigera yanlışlıkla oldu. Ben BAYRAĞA taş atarken yanlışlıkla okulun camları kırıldı!!!

Kendime gelemedim bir müddet. Ne diyeceğimi bilemedim. her açıdan bayrağa taş atmış ve o taşların bayrağa isabet etmeyenleriyle yirmi iki cam kırmış dokuz yaşında bir çocuk vardı karşımda. Ne diyebilirdim ki? Daha da hazini cam kırdığından dolayı özrünü bildiren bu yavrucak bayrağa taş atmayı suç olarak değil hatta sanki bir görev olarak görmesiydi. Kızamadım… Aslında kızdım ama Harun’a değil. Ona üç yıl boyunca bayrağı sevdirememiş öğretmenlerine kızdım. Ona bayrağa taş atmayı bir görev gibi aksedenlere kızdım. Ve bir söz verdim kendime o gün: “Eğer benim bir öğrencim bayrağa taş atarsa, bir öğrencim

okulun camını kırıp okula zarar verirse, bir öğrencim devlete küfreder, devleti düşman bilirse ben bu işi beceremedim, liyakatli bir arkadaşın gelmesi için istifa edip gidecektim.”

Aradan üç yıl geçmişti. Öğrencilerim üçüncü sınıf öğrencileriydi artık. Uğurcan adındaki öğrencimin okulun camını kırdığını bir öğrenci heyecanla anlattı. Kalkıp gitmek istedim. Gidemedim. Kıramazdı benim öğrencim okulun camını, taş atamazdı devletin okuluna. Öğle yetiştirmedim ben o çocukları. Hele hele en başarılı öğrencilerimden Uğurcan hiç yapamazdı. Toparladım biraz kendimi. Okulun bahçesinde ağlarken buldum çocuğumu. Göz göze geldiğimizde anlamış olacak ki içimdeki endişeleri koşarak geldi sarıldı. Söylediği cümle beni de onu da rahatlatmaya yetmişti:

“Öğretmenim yemin ederim ki bayrağa da okula da taş atmadım top oynarken yanlışlık oldu kumbaramda param var bu camı ben yaptıracağım”