TARİHİ MİRASA SAHİP ÇIKMAK MI?

70'li yıllar, bana göre modernleşme ve konfor adına yapılanlarla Elazığ'ın kentsel dokusunun bozulmaya başlandığı yıllardır

TARİHİ MİRASA SAHİP ÇIKMAK MI?
TAKİP ET Google News ile Takip Et

70’li yıllar, bana göre modernleşme ve konfor adına yapılanlarla Elazığ’ın kentsel dokusunun bozulmaya başlandığı yıllardır.

Mesela, -şimdilerde dahi- şehrin ana caddesi sayılan Gazi Caddesi’nin her iki yakasında, yan yana uyum içerisinde sıralanan ve dostane bir şekilde birbirlerine dayanan iki-üç katlı bahçeli konaklar  yıkılmış, yerine yedi-sekiz katlı apartmanlar o yıllarda yapılmaya başlanılmıştı… Şehrin zengin eşrafı da bu modern dairelere taşınarak çarşının göbeğinde oturmanın hazzını yaşamaya ve hadiselere tepeden bakmaya koyulmuştu… İnsanoğlunun yüksek binalara dair bu zafiyeti, uçan kuşlara karşı duyduğu aşağılık kompleksinden midir, yoksa gelişmişliği yükseklikle eş değer tutmasından mıdır? Bilinmez... Belki de Babil Kulesi efsanesinin bilinçaltında oluşturduğu düşüncelerin dışa vurumudur. Kim bilir?

94 yılıydı sanırım… İngiltere’de doktora eğitimi yapan kız kardeşimin ziyaretine gittiğimde ilk dikkatimi çeken hususlardan biriydi. Her biri en az üç yüz yıllık, iki üç katlı tarihi İngiliz evleriyle karşılaşınca aniden kendimi orta çağ döneminde sanmıştım.

Devletin asli görevlerinden biriymiş bu yapıları korumak… Denetim altında tutuyormuş… Onarılması gereken evlere, sahiplerinin ekonomik gücüne göre katkı sağlıyormuş. Böylelikle yüzyıllar öncesine ait kültürel mirasını korumaya alıyor, günümüze kadar yaşamasını sağlıyormuş…

2. Dünya Savaşı’nda (Britanya Savaşı) İngiltere’nin birçok şehri, Almanların hava saldırılarına maruz kalınca bu tarihi evler yıkılmış, yerle bir olmuş çoğu… Konut ihtiyacını gidermek için acilen şehirlerin merkezine apartmanlar dikilmiş… Zorunluluktan apartman dairelerinde ikamet eden İngiliz halkı bu yaşama uyum sağlayamamış… Eski müstakil evlerini özlemişler… Apartmanların şehrin merkezinde bulunmasından dolayı maruz kaldıkları gürültüden rahatsız olmuşlar… Psikolojileri bozulmuş…

Savaş sonrası serzenişlerini dile getirmişler, toplantılar yapmışlar, mitingler düzenlemişler bu hususta… Hükümete seslenmişler; “Eski evlerimizi geri istiyoruz.” diye…

Devlet de bu sese kulak vermiş… Evleri aslına uygun olarak yeniden inşa etmiş. Şehrin göbeğindeki bu apartmanlarda ise bir süreliğine göçmenler kalmış, ya da birçoğu iş yeri olmuş… Zamanla yıkılıp kaldırılmış bu apartmanlar, savaşa dair kalıntıları zihinlerden silmek adına…

                                                                      **

İngiltere, Sanayi Devrimini gerçekleştiren ilk ülke olmasına karşın, geleneğini, kültürünü muhafaza etmesini bilmiş, tarihi şehirlerinin karakterlerini korumak için çok önemli kararlar almış ve ciddiyetle uygulamış…

Yönetimleri Cumhuriyet olsa da atalarından kalan kraliyet uygulamasını devam ettirmişler, Kral devletin simgesi olmayı sürdürmüş, İngiliz halkı, atalarına karşı bağlılıklarından asla taviz vermemiş …

Hatta “kendi arabasını üretip sermayeyi kendi ülkesinde tutmak için araç trafiğini soldan yönlendiriyor” gibi görüşler öne sürülse de çok eski bir gelenek olduğu bilinen “yolun solundan gitme” alışkanlığını da devam ettirmişler… Araç trafiğinin soldan akması kuralına yabancı olan yayalar için olumsuzluk içeren bu durumu, yaya geçitlerindeki koşulsuz yaya üstünlüğü kuralıyla gidermişler… Yaşamın kolay ve basit sürdürülebilmesi açısından her türlü çözümü bulmuşlar kendilerince… Öyle ki şehrin her köşesine yerleştirilen yönlendirici levhalar sayesinde bir insanın kimseye sorma ihtiyacı duymadan tuvaleti bulabilme kolaylığını bile sağlamışlar…

Polislerin silah taşımaması, insanların birbirlerine karşı nezaketli davranışları, her olumlu davranışa karşılık teşekkür ifadesi, sade ve gösterişsiz yaşam tarzları, altmış yaş üstü insanların sosyal yaşamın her alanına dahil edilmesi o yıllara dair belleğimde yer etmiş davranışlardan birkaçı…

Londra’ya giderken tarihi bir köprüden geçtiğimizde dile getirmişti, kız kardeşim… Bu köprünün restorasyon masraflarını karşılamak için geçişlerin hükümet tarafından ücretli yapıldığını… Ancak bu olumsuz duruma İngiliz halkının itiraz ederek büyük tepki gösterdiğini; “hükümet bir köprüyü restore etmekten aciz ise istifa etsin!” diye protesto edişini ve nihayetinde hükümetin bu kararından vaz geçişini anlatmıştı. Onu dinlerken yurtdışında eğitim alan, ziyaretlerde bulunan pek çok siyasetçi ve bürokratı düşünmüştüm de gördüklerinden hiç mi ders çıkarmazlar diye hayıflanmıştım.

                                                               **

“Kul hakkına sözde hassasiyet gösteriler ya! Sakın inanma!” Dedi Sakdigerı Mustafa ve devam etti.

“Bırak yedi sekiz katlı binaları… Malatya yolu üstünde otuz katlı bina yapıldı haberin yoğ mu? Şehrin zenginleri de 23. kat benim olsun diye açık artırmaya girimiş… Güç gösterisinde bulunimiş… Arkada kalan binaların güneş ışığından faydalanma hakkını ellerinden gasp ediler umurlarında mı? Bu mudur karıncanın hakkını gözeten ataların torunu olmakla övünmek?  Kul hakkına hassasiyetten anladıkları bu mudur?

Yav sahan söliyem? Ahan bu zihniyetle heç bişey olmaz… Sen hangi mirastan hangi kültürden bahsedisin… Ne kaidesinden ne kuralından?

"İnsanlığı çıplak olana hiçbir ahlak kuralını giydiremezsin. Hiç."