ÖTEKİ BEDENDE SOLUMAK HAYATI
Hayat… Bir başkasını kendin gibi yaşamaktır ya da kendini bir başkası gibi yaşamak
Hayat… Bir başkasını kendin gibi yaşamaktır ya da kendini bir başkası gibi yaşamak. Bir başkasına nefes olmaktır ya da bir başkasının nefesini solumak. Bir başkasına göz olmaktır ya da dünyaya bir başkasının gözünden bakmak. Kendi bedenine hapsolmaktır ya da toprak olup özgürleşmek. Sonsuzluğa yeşermek doyasıya…
Kendini inkâr ederek yaşar bir başkası gibi hayatı. Kendi öz varlığından vazgeçerek bir başkası olabilir. Öldürür tüm kendiliğini bir başkasında yaşayabilmek için. Başkalaşır tüm varlığı tüm başkaları gibi. Öteki olur herkes hiçbir öteki kalmayıncaya dek. Kendine dair ötekileştirdikleriyle yüzleşemeden yabancılaşır kendine. Kendine yabancı sözcükler geçer çarpıp geçerek dilinden, damağından. Ayak izleri görmeye alıştırır gözlerini. Hiçbir ayak izi göremediğinde vazgeçer yürümekten, korkar ve geri döner ayak tersine dönmüş ayak izlerinin kılavuzluğunda. Bir başkasının nefesine ortak olur. Öteki bedene hapseder nefesini. Kendine ötekileşir ve onun tüm ötekiliğine rağmen var eder ötekileşen kendiliğini.
Başkasını inkar ederek ise kendi gibi yaşar hayatı. Tüm varlığını ötekine göre konumlandırır. Öteki dışındaki her şeydir o. Ötekine Öteki olan her şeyde ifadesini bulabilir. Ötekisini kendi öz varlığına ötekileştirerek bir başkası yapar. Yani kendi gibi oluverir tüm ötekiler. Nefesini dağıtır ötekiliğine ötekileştirilmiş yeni yabancılara. Ayak izlerini dağıtır. Adım olur, yürüdüğü kadar yürüyen kendi ötekilerine.
Bu kadar ötekinin yaşadığı bir dünya düşünün… ve öteki olmadığını iddia eden, kendiliğini ötekileştirmişlerin yaşadığı bir dünya. Herkesin bir diğerine öteki olduğu bir dünya. Ötekileşen kendiliklerine yabancılaşmış, kendi hayatına turist olanlarla dolu bir dünya düşünün. Aurasını yitiren sahte ruhlarla dolu bir dünya… Her şey ‘gibi’ olan, kendi ‘gibi’ olan, başkası ‘gibi’ olan ama asla kendi olamayan insanlarla dolu bir dünya…
Nefesinden vazgeçerek nefes olabilir insan. Bir toprağa üflenmiş soluk kadar hayat vardır damarlarında. Nefesi içine almakla yaşayamaz sadece. Hapsedemez hayatı içinde. Nefes alır, verir, alır, verir…. Ta ki nefes olup çıkıncaya kadar hapsolduğu bedenden.
Hayatın renkleriyle büyüyen ikiz bebeklerinden salıverir tüm renkleri, tüm tınıları özgür bırakır kalbine giden mağaradan, tüm yaşanmışlıklarını bırakır cansız bir bedende, bir öncekine kapanır gözleri bir sonrakine uyanmak için… örter göz kapakları yaşamın üzerini usulca… Toprak ananın karnına döner yeniden doğmak için hayata…
Artık bir nefestir insan, bir nefes kadar özgürdür nefsinden sıyrılmış bedeni. Artık öteki bedenlerdeki nefesi solumayacaktır yaşamak için. Çünkü salıvermiştir tüm yaşam özlemini… özlem olmuştur artık… umut olmuştur… Hakk’a yürüyen bir muzaffer olmuştur. Yenmiştir nefsini. Kurtulmuştur hapsolduğu karanlıktan. Yaşam sandığı gölgeden süzülmüştür yavaşça ışığa doğru…
Artık uçmak için kanada, yürümek için ayağa, konuşmak için dile ihtiyacı yoktur. Sözcük olmuştur iki sevenin dilinde, ayak olmuştur sevdiğine koşan mecnunların yolunda, kanat olmuştur Hakk’a varmak istercesine dualarını göklere haykıranlara…
Öteki bedende solunan bir yaşam mıdır gerçek? Yoksa nefes olup yaşamak mıdır? Gerçek nedir sahi? Bilinçli olarak mı yaşar insan yoksa kendi bilincinde olarak mı? Nefes alarak mı yaşar yoksa nefes olarak mı? Maddeye mi içkindir yaşamı yoksa maddeye mi hapsolmuştur? Soru sorarak mı cevap bulur yoksa soracak sorusu kalmadığında mı?
Öteki bedende mi yaşamalı hayatı… yoksa bedenden özgür mü bırakmalı nefesi…