ÖĞRETMEN OLMAK
Her yıl 24 Kasım'da güzel temennilerle hatırlandığını gördüğümüz o günün heyecanını yine yaşıyoruz
Her yıl 24 Kasım’da güzel temennilerle hatırlandığını gördüğümüz o günün heyecanını yine yaşıyoruz.
Yine sosyal medya da işin maddi boyutlarına dem vurulacak…
Öğretmene 3600 ek gösterge verilecek.
Ek ders ücreti 15 lira olacak.
Her yıl bir maaş tutarında ikramiye verilecek.
On yıl ve üzeri hizmeti olanlar uzman öğretmen olacak.
Gibi daha onlarca temenni ve öneri bir hafta boyunca yazılıp üzerinde yorumlar yapılacak.
Tabii bir eğitimci olarak bu dilek ve temennilerin dile getirilmesinin gelecek adına olsa bile meslektaşlarımızı umutlandırdığını da ifade etmeden geçemeyeceğim.
Elbette öğretmen hak ettiği ücreti almalı ve sosyal haklarının iyileştirilmesini talep etmelidir.
Bir birey normal standartlarda ailesinin geçimini sağlayacak bir gelir düzeyinde tabii ki olmalıdır. Daha net bir ifadeyle bu günün şartlarında bir eğitimcinin yıllık gelirinin otuz bin dolar seviyelerinde olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Gelişmiş ülkeler kategorisini baktığımızda ortalama miktarın yaklaşık bu kadar olduğunu görebiliriz.
İşin maddi boyutunu ele alarak 24 Kasım Öğretmenler Günü üzerinden daha anlamlı mesajlar verilmesinin daha doğru olduğunu da ifade etmek isterim. Maddi sorunların düzeltilmesinin çok kolay olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Ki zaten bunun için kurulmuş olan ve mücadelesini bu yolda anayasal kurdigerar içinde veren onlarca eğitim sendikası var.
Özellikle bir dönem birlikte çalışma fırsatı bulduğum çok değerli ağabeylerimiz MEMUR-SEN Konfederasyonu eski genel başkanı ve şimdi ki Ak Parti Ankara Milletvekili Ahmet GÜNDOĞDU Bey ve MEMUR-SEN ve EĞİTİM-BİR-SEN Genel Başkanı Ali YALÇIN Beyle eğitim çalışanları çok önemli ekonomik ve sosyal kazanımlar elde ettiler.
Peki, bu yeterli mi? Elbette değil. Ekonomik ve sosyal sorunların zaman içerisinde maksimum seviyede tam olmasa da makul imkânlar içerisinde giderilmeye çalışılıyor.
İşin maddi boyutunu tartışarak aslında temel sorunu gözden kaçırdığımızı görmemiz gerektiğinin farkında olmalıyız.
Daha açık bir ifadeyle bugün ülkemizde eğitimciler olarak bizler sadece eğitim çalışanının ekonomik ve sosyal hakları üzerinden bu tartışmayı sürdürdük. Bu mesleğin nitelik boyutundaki eksikliklerinin varlığını hep başka cephelerden dinledik. Dolayısıyla eksik yanlarımızı görmekten, yanlışlarımızı dile getirmekten en önemlisi de öz eleştirimizi yapmaktan nedense hep kaçındık. Oysaki mesleğimizin nitelik sorununu masaya yatırıp tartışmak ve uygun çözüm önerileri sunmak öncelikli görevimiz olmalıdır.
Unutmayanız ki isteyen herkes bu memlekette kolay bir şekilde öğretmen olabiliyor. Yani standart haline getirilmiş bir öğretmenliğe kabul prosedürü ne yazık ki yok. En büyük eksiğimiz bu. Bu konu üzerinde titizlikle durulmalıdır ve kimlerin hangi şartları taşımaları halinde bu mesleğe kabul edilecekleri belirlenmelidir. Aksi takdirde eğitimde ki sorunlarımız karda yuvarlanan bir kartopu gibi büyümeye devam edecektir. Öğretmenlik mesleğine nitelik kazandıracak çalışmalara odaklanıp eğitim alanındaki bu temel sorunumuzu çözersek diğer bütün alanlardaki sorunlarımızı da rahatlıkla çözebiliriz.
Eğitim sendikalarına, sivil toplum örgütlerine ve üniversitelerimize bu hususta çok önemli görevler düşüyor. En önemlisi de ülkemizde sadece öğretmen yetiştiren üniversitelere ihtiyaç var. Unutmayınız ki biz zamanlar İTÜ gibi sadece mühendis yetiştiren üniversitelerimiz vardı. Ve o mühendisler ülkemizin imar edilmesinde en büyük pay sahibi oldular.
Bu ülkenin iyi yetişmiş öğretmene ihtiyacı var. Onurlu mesleğimizin kaybolan değerini kanaatim odur ki niteliğimizi ortaya koyarak geri alabiliriz.
Bunun için öncelikle bir öz eleştiri yapmaya ihtiyacımız var.
Yarınlara umutla bakmayı kaybetmemek üzere eğitim çalışanları olarak günümüz kutlu geleceğimiz aydınlık olsun inşdigerah!
Kalın sağlıcakla.