Milletvekili Erol'dan Hakimiyet'e Ziyaret

CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, Elazığ Hakimiyet Haber'i ziyaret etti.

Milletvekili Erol'dan Hakimiyet'e Ziyaret

CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol bölgede ziyaretlerine yoğun bir tempoyla devam ediyor. Erol, bu kapsamda Elazığ Hakimiyet Haber İmtiyaz Sahibi Ahmet Toprak’ı ziyaret etti.

Ziyaret kapsamında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Milletvekili Erol, Terörsüz Türkiye sürecini destelediğini ancak bu süreçte şehit ailelerinin acılarının kine dönüşmesine engel olunması gerektiğini belirtti. 

“TERÖRÜN ETKİLİ OLDUĞU DÖNEMDE BABAMIN MEZARINI ZİYARET ETMEYE GİDEMEZDİM”

Milletvekili Erol: “Öncelikle Türkiye’nin terör sürecini doğru analiz etmek gerekir. 40 yılı aşkın bir süredir ne yazık ki ülkemiz PKK terör örgütünün yarattığı hem ekonomik kayıplarla hem insan kaynaklarıyla, güvenlik politikalarından kaynaklı birçok sorunla yüzleşti. Bu süre içerisinde 2 trilyon dolara yakın kamu bütçesinden terörle mücadeleye para harcandı. Bizim şu anda özel sektör ve kamu borcumuz 500 milyar dolar. 2 trilyon dolar teröre değil de ülke ekonomisine, tarıma, hayvancılığa, turizme, ülkenin kalkınmasına yönelik yatırımlara harcanmış olsaydı belki Türkiye şu anda Avrupa’nın ekonomik olarak en güçlü ülkesi olacaktı. Diğer taraftan terörle mücadele edilirken bölgede uygulanan yanlış güvenlik politikalardan kaynaklı birçok mağduriyetler yaşandı. 90’lı yılların ortasında güvenlik gerekçesiyle 5 milyona yakın vatandaş evinden barkından ayrıldı, köyler boşaltıldı. Köydeki yurttaşlarımız zorunlu olarak boşaltıldıktan sonra doğal olarak büyük şehirlere göç ettiler. Göç ettikleri büyük şehirlerde ne kültürünü yaşatabildiler ne de o şehrin kültürüne entegre olabildiler. O şehrin alt yapısı bunu kaldırmadı. Sosyolojik dengesi bunu kaldırmadı. Ülkemiz bundan çok olumsuz etkilendi. Doğu, Güneydoğu bölgesine tayin sonucu gelen kamu görevlileri, kolluk güçlerimiz birçok şehidimiz oldu. Batıda insanlar evlatlarının acısını yaşadılar. Allah kimseye böyle acılar yaşatmasın. Diğer taraftan bölgede faili meçhul cinayetler işlendi. Yargısız infazlar oldu. Yani tam bir kaos ortamı yaşandı. Tabi bu süreçte Devlet Bahçelinin söylemiyle Türkiye de yeni bir süreç yeni bir dönem başladı. Terörsüz Türkiye adı altında. Doğal olarak hiçbirimizin ülkemizde terörün varlığından mutlu olması mümkün değil. Babamın mezarı Pertek ilçesinin Baskivan köyünde ben terörün etkili olduğu dönemde babamın mezarını ziyaret etmeye gidemezdim. Cesaret edemezdim. Her an her yerde yapabilme bir manevra kabiliyeti vardı. İnsanlarımız bağına bahçesine köyüne gitmekten korkar olmuştu. Şehirlerarası yollar güvenlik nedeniyle belli saatler kapatılıyordu. Bunların hepsini yaşadık. 

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÖYLEMİ BİR DEVLET POLİTİKASINA DÖNÜŞMÜŞ”

Ülkenin ekonomisinde sosyal yaşantısında kültürel birlikteliğimizde zenginliğimizde yarattığı birçok olumsuzluklar ve etkileri oldu. Tabii ki terörsüz Türkiye olmalı ama kendi başına yeterli bir söylem değildir. Terörsüz Türkiye olurken aynı zamanda özgür bir Türkiye de olmalı. Yurttaşlık hakların anayasal güvenceye alındığı hukukun yargının bağımsız olduğu kişiye dayalı bir inisiyatifin, anlayışın değil kuralların kanunların geçerli olduğu bir ülkenin de yaratılması lazım. Bununla ilgili sanıyorum önümüzdeki süreçte bir anayasa değişikliği de gelecek. Öyle gözüküyor yani sonuçta terörsüz Türkiye diyerek bu iş olmuyor bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç var. Bu gelirken aslında yeni anayasanın bir özgürlükçü anayasa olması lazım yurttaşlık temelinde herkesin adil görebildiği yurttaşlıkların tarif edildiği bir anayasa olmalı. Siyasi partiler kanunda değişmesi gerektiği bir anayasa olmalı. Ama bunları yaparken toplumun hassasiyetlerini çok önemsemek lazım. Mesele sadece terörü çözmek değil; terörü çözerken aynı zamanda toplumsal uzlaşmayı sağlayabilmek, bir şehit annesiyle bir terör örgütünü mensubunun annesi evlatlarından kaynaklı aynı duyguları yalayabilmeleri için herkesin bir birisinin yaşadığı duyguları da düşünerek hareket etmesi lazım. Sonuç itibariyle bu terörsüz Türkiye söylemi bir devlet politikasına dönüşmüş ben öyle görüyorum. Ve doğrudur da. Ama bunu yaparken terör örgütünün başındaki Abdullah Öcalan’a ‘önder, apo kurucu lider’ diye tanımlamaları kim tarafından olursa olsun doğru bulmuyorum. Terörsüz Türkiye olmalı ama benim için dün apo çocuk katiliydi bugün yine apo bir çocuk katilidir yarın da yine benim için bir çocuk katili olarak kalacaktır. O ayrı o ayrı. Terörsüz Türkiye denilerek geçmişte terör örgütlerinin bu ülkede yaşattığı acıları unutmak mümkün değil. Bu ülkede üniter devlet yapımızı korumak adına vatanımızın birliğini beraberliğini sağlamak adına gözünü kırpmadan binlerce şehidimiz topraklara kanını dökmüşler.

“YALNIZCA ‘SİLAHIMI BIRAKTIM, BU İŞTEN VAZGEÇTİM’ DEMEK GEÇMİŞTE YAŞANAN ACILARIN UNUTULMASI İÇİN TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİLDİR VE DOĞRU DEĞİLDİR”

Bunun en önemli örneklerinden birisi de bizim hemşehrimiz Fethi Sekin’dir. Silahında mermi bitmesine rağmen terör örgütlerinin İzmir Adliyesi’ne olan saldırısını engellemek için ölümü göze almıştır, bunu unutmamak lazım. Şehitler her zaman bizim onurumuz, gururumuz, namusumuz olmalı ve şehit aileleri de her zaman başımızın tacı olmalı. Hassas bir dönemden geçiyoruz. Yani bu hassas dönemde herkes, tüm siyasi partiler, siyasi düşünceleri ne olursa olsun toplumun hassasiyetlerine yönelik davranmak zorundalar. Bu süreçle ilgili bir rahatsızlığımı ileteyim, bunu ilerleyen günlerde parlamentoda da gündeme getireceğiz. Terör örgütü mensubu bir şekilde ceza evinden çıkarılıyor, serbest kalıyor. Bakıyorsun konvoylarla, bir zafer havasında karşılamalar yapılıyor. Bunlar toplumu rahatsız edici davranışlar. Bu yaşananların kamuoyuna bu şekilde yansımaması gereken bir süreçteyiz. Terör örgütü bizim için her zaman terör örgütüdür. Yalnızca ‘silahımı bıraktım, bu işten vazgeçtim’ demek geçmişte yaşanan acıların unutulması için tek başına yeterli değildir ve doğru değildir. Onun için herkes daha makul davranmalı, toplumun hassasiyetlerine göre davranmalı. 

“BU BÖLGEDE YATIRIMA İHTİYAÇ VAR”

Bu bölgede yatırıma ihtiyaç var. Mesele yalnızca Kürt kimliğinin tanınması değil, aynı zamanda bu bölgede yeni istihdam alanlarının yaratılması ile ilgili, yeni kamu hizmetlerinin bölgeye teşviklerinin verilmesiyle ilgili bir sürecin de başlatılması lazım. Yalnızca bir insanın kimliğini tanımak yeterli değildir. Aynı zamanda Doğu ve Batı arasındaki kamu yatırımları arasındaki adaletsizliğin ve eşitsizliğinde çözülmesi lazım. Meseleyi yalnızca terör örgütünün kendini lağvetmesi ve silah bırakması olarak görmeyi tek başına yeterli görmüyorum. Bu toplumun hassasiyetleri var. Bu ülke için canını feda etmiş aslanlarımız, yiğitlerimiz var. Daha çocuklarını defnetmeden, tabut başında ‘vatan Sağ olsun’ diyen anne babalar var. Bu acıyı yaşamış, ülke için evlatlarını şehit etmeyi gurur meselesi görmüşler. Onun için bu ülkede toplumun her kesimi birbirlerinin duygularını anlayarak ona göre daha sakin ve toplumu germeyen söylemlerle sürecin yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum” 

Kentin çeşitli bölgelerinde sık sık vatandaşlarla bir araya gelen CHP Milletvekili Gürsel Erol, Elazığ’da ayrıştırıcı ya da eleştirel değil, pozitif ve birleştirici bir siyasi duruş sergilediğini, kentin sorunlarını eleştirerek değil, çözüm önerisi sunarak gündeme getirdiğini belirtti.

“KENDİMİ ‘DEVLET GELENEKLERİNE BAĞLI VE DEVLETÇİ BİR MİLLETVEKİLİ’ OLARAK TANIMLIYORUM”

Milletvekili Erol: “Ben pozitif bir siyasetçiyim. Siyaseten kendimi ‘devlet geleneklerine bağlı ve devletçi bir Milletvekili’ olarak tanımlıyorum. Gruptaki birçok arkadaşımız bile beni tanımladığı zaman ‘meclisin en devletçi Milletvekili’ diye tanımlıyor. Bizim bu bölgede söylenen çok güzel bir söz vardır; ‘devlet güçlü olmalı, aynı zamanda adil olmalı’ diye. Yani ben devletçi bir Milletvekiliyim ama bu devletin her yurttaşımıza adil olması için çaba sarf eden birisiyim ve bu anlamda pozitif dil kullanıyorum. Bir sorunun tespiti ile ilgili çözümsüzlüğe ve eleştiriye yönelik bir söylem değil, problemin çözümüne yönelik katkı sunuyorum. 

Mesela geçtiğimiz günlerde ilimizin 5 Milletvekili, il Belediye Başkanımız, İlimizin Valisinin heyet başkanlığında Çevre Bakanımızı ve Sanayi Bakanımızı ziyaret ettik. 2 Bakanla birlikte Çimento Fabrikasıyla ilgili bir toplantı yaptık. Orada Bakanın bir ifadesi çok önemliydi, fabrika temsilcilerini çağırdığında ‘bu fabrikanın buradan kalkmasıyla ilgili ortak bir iradenin oluştuğunu ve CHP Milletvekili Gürsel Erol da aynı fikirde’ demesi, bizim ona destek vermemiz o konunun haklılığını da ortaya koyuyor. Çözümle ilgili bir düşünce ortaya konacaksa önce bizim düşüncemizin gerçekliği üzerinden bir değerlendirme yapılıyor. Siyasette kutuplaşmak, germek, kavga etmek en kolayıdır. 

Ben deprem sürecinde çadırları gezerken mağdur vatandaşlara ‘merak etmeyin devlet sizi ortada bırakmaz, mağdur etmez, bunun kefili benim. Burada konutlar yapılacak’ demeseydim, topluma moral vermeseydim o günkü şartlarda doğal olarak toplum bir mağduriyet yaşadığı için çözümüyle ilgili umutsuzluğa kapılabilirdi. Biz siyasetçiler çözümsüzlük üzerine siyaset yapmak yerine çözümün bir parçası olmalıyız” dedi.

“MUHALEFETTEN KAYNAKLI DEĞİL, İKTİDARDAN KAYNAKLI BİR SORUN”

Milletvekili Gürsel Erol, “Biraz önce Rektör Bey’le görüştüm. Geçtiğimiz günlerde Plaj Köyünü ziyaret ettim. Bölge muhtarlarıyla bir toplantı yaptık ve Hazar Gölü’ne bir kamış atılmasından kaynaklı orada bir sorunun yaşandığını ayrıca balık üretimini desteklemek adına İsrail Sazanı diye bir balık atılmış ancak bu İsrail Sazanı oradaki yerli balıkları yer hale gelmiş. Şimdi bu Hazar Gölü’nün ekolojik dengesini bozuyor. Hem o kamış, hem de o balık. Bu konuyu televizyona taşıyıp ‘siz ne yaptınız, Hazar Gölü’nü bitiriyorsunuz’ demek yerine ilimizin Rektörünü aradım. İyi niyetli bir çalışma yapılmış olabilir ama sonuçları Hazar Gölünü olumsuz etkileyebilir. 

Kendisine ‘Su ürünleri Fakültesi’nden arkadaşları, buraya ilgili arkadaşları görevlendirin, araştırma yapalım. Bu sorunun boyutları çözümsüzlüğe gidebilir şimdiden nasıl bir tedbir alabiliriz? Bilimsel bir veri elimizde olursa ona göre bürokratik ilişkilerde bulunalım.’ dedim. Yani ben kavganın adamı değilim, ancak kavga edilecek yerde en sert kavgayı edecek adamım. Benim birinci önceliğim kentin uzlaşık kültürü içerisinde sorunlarının çözümünde katkı vermek, haddini bilmek, haddini bilmeyenlere haddini bildirmek. Sonuçta ben bu halk tarafından özel seçilmiş bir milletvekilli olarak kendimi tanımlıyorum. Çünkü burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin Milletvekili seçmek için kendi taban oyu yok. Toplum beni sorunlarda taraf olduğu zaman doğruları ortaya koyan, yanlışların karşısında direnebilen, doğru söyleyip yönlendirebilen bir profil olarak görüyor. Ben de o doğrultuda hareket ediyorum. Gerektiği zaman milletvekilli arkadaşlarımızla bir araya geldiğimiz zaman, onlara doğruyu anlatıyorum, ağabeylik yapıyorum. Gerektiği zaman önlerini açmak için bilgi akışı sağlıyorum. Veya benim onlara ilettiğim bir sorun için benim yanlış bildiğim bir şey varsa onu düzeltiyorlar. Bu doğrultuda ilerleyebiliyoruz. Elazığ’da daha güzel şeyler olabilir miydi? Evet olabilirdi ancak o muhalefetten kaynaklı değil, iktidardan kaynaklı bir sorun” şeklinde konuştu.

“AK PARTİ ELAZIĞ’DA GÜÇLÜ BİR SİYASETÇİ YETİŞTİREMEMİŞ”

Ak Parti’nin Elazığ’da lider ruhlu bir siyasetçi yetiştiremediğini belirten Milletvekili Erol, “Elazığ güçlü bir siyasetlere alışmıştı. Lider ruhlu savaşçı ruhlu siyasetçiler ve kendi başlarına özgür iradesi olan geçmişte bunların örneği var siyasetçi profili olarak değerlendirildiği zaman geçmişte Alizade Septioğlu, lider ruhlu bir siyasetçiydi. Gerektiği zaman genel başkanına bile restti çekti bağımsız aday olabiliyordu. Yine Mehmet Ağar savaşçı bir siyasetçiydi kendi özgür ağırlığı olan. Ak Parti’nin bence en büyük eksikliği. Necati Çetin için aynı şeyi söyleyemem Bürokrasiden gelen bir devlet adamı kimliğiyle bana göre, bugüne kadar gelen Ak Parti Milletvekilli içerisinde kendini en fazla kabul ettiren milletvekillerinden birisidir. Ama güçlü bir siyasetçi kimliği yetiştirememiş Ak Parti’nin Elazığ’da en büyük sorunu özel statülü devlet memuru gibi olan Milletvekilleri. Yani dönem bittiği zaman bir daha seçilir misin? Seçilmezsen varlığın bile unutuluyor. Mesela Elazığ kamuoyuna bizim geçen dönem 4 milletvekillimiz kimdir desek aynı anda 4 kişiyi sayamaz. Şimdi desem Mehmet Altuğ’u hatırlıyor musun? Hatırlayabilirler, aynı şekilde Septioğlu’nu hatırlar yani bunun gibi birçok ismi çoğaltabilirim. Geçmişte Elazığ’da lider ruhlu siyasetçiler vardı iktidarıyla, muhalefetiyle. 

Elazığ’ın en büyük sorunu bölgeyi sahiplenecek bir Bakan olmaması ve 22 yıllık iktidar döneminde lider ruhlu bir siyasetçi yetiştirememesi. Bu konularda biraz eksikliğimiz var diye düşünüyorum onu da ben tamamlayacağım. 

Ak Parti’den daha güçlü insanların milletvekilli olması bu kentin değerine değer katar. Mevcut arkadaşlarımız için de şu yorumu yapabilirim, iyi niyetliler. Ben bir art niyetlerini görmüyorum. Elazığ’ın sorunlarının çözümünde de samimi görüyorum ama yeterli değil. Her insanın siyaset yapma tarzı, yeteneği, bilgisi, becerisi kısıtlıdır. Onun üstüne geçemiyorlar kapasitelerini zorluyorlar, onu yapmanın mücadelesini veriyorlar. Ancak Elazığ için yeterli değil onun üzerine çıkabilmek için de kendilerinin problemleri var. Ama temel olarak Ak Partinin temel sorunu lider ruhlu siyasetçi yetiştirememiş olması” dedi.