MARDİN ÇOK KÜLTÜRLÜ KENT MÜZESİ
Başak MERAL GÜNDÜZ/Çok Kültürlü Kent Müzesi 2009 yılında Mardin'de açıldı. Müzenin Sanat Tarihçisi hemşerimiz Pınar YAŞAR Sakıp Sabancı Kent müzesi ve Sanat Galerisi hakkında bilgiler verdi.
MARDİN'İN ESKİ SÜVARİ KIŞLASI ARTIK SABANCI KENT MÜZESİ
Mardin’in eski Süvari Kışlası, artık Sakıp Sabancı Kent Müzesi. Farklılıkları önemseyen bir kentlilik anlayışıyla kurulan müze, Dilek Sabancı Sanat Galerisi’yle birlikte bölgede önemli bir merkez oldu.
Bir zamanlar bir Mardin beyine ait olan eski Belediye binası, biraz ilerisinde camları kırık ve görkemli eski hükümet konağı, çevrede tipik Mardin evleri ve hepsinin ortasında belli ki el değmiş, yenilenmiş, canlanmış bir yapı; Mardin Kent Müzesi 2009 yılında açılan Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi, kentin bu eski merkezinin parlak geleceği için atılmış ilk önemli adım oldu.
SABANCI VAKFI'NIN AÇTIĞI MÜZENİN TEMEL MOTİVASYONU TARİHİMİZDEN GELİYOR
Sabancı Vakfı’nın açtığı müzenin, temel motivasyonu Mardinlilerden tarihimizden geliyor.
Memleketi Mardin için bir şeyler yapmak isteyen İstanbul Valisi Muammer Güler, Prof. Metin Sözen’in önerdiği projeyi yıllar önce Sakıp Sabancı’ya sunmuş ve olumlu cevap almış. Sakıp Sabancı’nın ölümünden sonra da ailesi projeyle ilgilenmiş, devlet kurumları ve Mardinlilerin de desteğiyle kent müzesi gerçekleşti.
19. yüzyılda Süvari Kışlası olarak yapılan, en son Vergi Dairesi olarak kullanılan yapı, üç yıllık bir çalışmayla yenilendi. Müze ve galerinin kurulmasında Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer görev almış. Müze için sahne tasarımcısı ve mimar Metin Deniz de çalışmış. Müzede, kentin tarihini, kültürünü, gündelik yaşamını aktaran çeşitli objeler, fotoğraflar ve açıklayıcı panolar yer alıyor.
Eşyaların tamamı Mardinlilerden toplanmış. Bu konuda özellikle İstanbul’daki Mardinliler Derneği’nden (MAREV) destek görmüşler. Kişisel koleksiyonlardan yapılan bağışlar arasında, farklı dinlere ait mezar taşları, giysiler, ev eşyaları, Süryani manastırlarında basılmış dua kitapları, çeşitli dillerde basılmış kitap ve dergiler, eski paralar, bir telkari tezgahı ve değerli telkari takılar, dibek taşları, çatılara konulan sedirlerden biri, hatta dikiş makinaları, baskı makinaları ve bir eski teyp makinası bile var. Tüm bu malzeme, özellikle Mardin’in çokkültürlü yapısına vurgu yapan bir bütün oluşturuyor. Müslüman, Süryani, Hristiyan Mardinlilerin, Türkçe, Arapça, Kürtçe, Süryanice konuşarak sürdürdükleri ve hâlâ izleri görülebilen o meşhur ‘Mardin ruhuna’ sadık bir müze bu. Nitekim müzenin açılışı sırasında hem Güler Sabancı, hem Kültür ve Turizm Bakanı, kentin bu kimliğinin altını çizdiler.
Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, ‘etnografya müzeleri’ ile ‘kent müzeleri’ arasındaki temel farkın da görülebilir olduğu önemli bir örnek. Cumhuriyet’in erken dönem kurumları olan, Türkiye’nin pek çok kentinde, kasabasında hâlâ görebileceğiniz etnografya müzelerinin ‘tekleştirici’ yaklaşımı, artık kentleri ‘çokkültürlü’ sivil bir alan olarak tanımlayan yaklaşımdan oldukça farklı.
İlkinde ulusun geçmişini korumak ve ‘halk kültürünü’ tanımlamak öne çıkarken, ikincisinde en popüler tabirle yaşantıyı aktarmaya çalışan bir yaklaşım var. Yani modern dönemlere de bakan, gündelik hayatın ayrıntılarına merakla eğilen ve kentin farklılıklarını göstermeye gayret eden kurumlar kent müzeleri. Bu nedenle, sadece otantik kostümler giymiş balmumu mankenler değil, ama mesela 50’lerde, 60’larda çok önemsenen dikiş makinaları da yer alıyor bu müzede ya da Yezidiler, Süryaniler hakkında çok yakında basılmış Türkçe olmayan kitaplar da…
Genç sanatçılara müjde!
''Kent Müzesi, kent kültürü, kent tarihi hakkında çalışmalar, yayınlar, toplantılarla epey hareketli olabilecek bir kurum. Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi ise beraberindeki Dilek Sabancı Sanat Galerisi’yle enerji potansiyelini ikiye katlıyor. Dilek Sabancı’nın adını taşıyan bu galeri, Türk resim tarihinin önemli örneklerinden oluşan ‘Doğa, İnsan ve Deniz’ başlıklı bir sergiyle açıldı. İstanbul’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nden gelen resimler bir yıl boyunca Mardin’de sergilendi. Bunu bir hazırlık süresi olarak kabul etmek gerek. Sonra Abidin DİNO, Ara GÜLER, Mardin’de Bir Oryantalist...
Batının Gözüyle Batı Fotoğrafları konulu beş büyük sergimiz oldu..
Çünkü bu tür büyük sergiler kadar, belki de daha önemli bir şey, bölgedeki sanatçı potansiyelini daha da hareketlendirecek bir merkez olacak Malum, sadece Diyarbakır’da değil, Mardin’de, Batman’da Elâzığ’da ve başka yerlerde de önemli işler yapan sanatçı grupları var. Diyarbakırlı ve Elazığlı sanatçılar uluslararası çağdaş sanat aleminde varlıklarını çoktan ortaya koydu. Bu varoluş, genişleyerek sürerken, Mardin Müzesi de bunun önemli bir destekleyicisi olmaya aday. Buradan aldığımız cesaretle galerinin, yerel zanaatlara değil, bölgesel sanatçılara öncelik vereceğini şimdiden söyleyebiliriz.
7-14 yaş arası çocuklara verilen eğitim programlarımız da var. Milli Eğitim ile beraber çalışıyoruz. Fotoğraf ya da resim eğitimi veriliyor, profesyonel eğitimcilerimiz var. Çocuklarımız da severek öğreniyor.
Ayrıca
Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’nin hemen yanındaki Hükümet Konağı da Artuklu Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesi olarak düzenlenecek. Yani, eskinin ‘hükümet meydanı’ yakında kentin ‘kültür adası’na dönüşecek; darısı başka kentlerin de başına.
Kışlaları müze yapalım
Sakıp Sabancı Kent Müzesi’nin bulunduğu yapı, 1889 yılında ‘Süvari Kışlası’ olarak inşa edilmiş. Ermeni mimar Sarkis Elyas Lole’nin tasarladığı bina, kemerli cephesi, incelikli taş işçiliğiyle süslü ana kapısı ve temel malzemesiyle Mardin mimarisinin bir parçası. Kışlanın alt katında atlar, tonozlu yapısıyla etkileyici bir iç mekanı olan üst katı ise askerler kullanıyordu. Sonraki yıllarda Askerlik Şubesi, Jandarma Karakolu ve 90’lardan 2000’lerin başına kadar Vergi Dairesi olan yapı valiliğin de desteğiyle müzeye dönüştü. Restorasyon ve yeniden inşa edilen alanlarla birlikte müze üç bin metre kareden fazla bir mekana sahip..
Bir kentin müzesi olması neden çok önemli?
İnsan anılarıyla yaşıyor. Kentler de. Kent biricik olmalı, diğerine benzememeli ve bu durum kentin dokusuna sinmeli. İşin çıkış noktası bu. İnsanlara yaşadıkları yerin biraz öncesini anlatmak çok önemli. Farkındalık ve aitlik hissi oluşturmak...
Kent Müzesi kavramı dünyada nasıl gelişti?
Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan; halk kültürlerine eğilmek, dil ve geleneklerin kökenine inmek gibi eğilimlerle başladı her şey. Avrupa’nın pek çok yerinde halk kültürü müzeleri peş peşe açıldı.
Kent müzesinin olmazsa olmazları neler?
Kent müzeleri, halk kültürünü yansıtmak zorunda. Tarım, ev yaşamı, yemek kültürü, yerel mimari, mutfak kültürü... Gümüş, maden ve taş işçiliği… Eksik kalan, arkeoloji ile günümüz arasındaki zaman. Yani yakın tarih. Yüz seneden geriye giderseniz o bir biçimde sanat tarihinin alanına girer. Eksik halka, yakın tarih ve o da unutulmaya en müsait olanı. Kent müzesi mutlaka yakın tarih belleğini yakalamalı.
Bir müze nasıl kurulmaz?
Bu işin olmazsa olmazı koleksiyondur. Müze gereksinimini koleksiyon meydana getirir. Önce malzemeniz olacak, sonra ona uygun bir mekân arayışına gireceksiniz. Ama bizde tersinden işler süreç. Önce bina yapılır, sonra içi doldurulmaya çalışılır. Öyle şey olmaz. Kesinlikle olmaz.
Genelde eldeki binalar kullanılıyor…
O bile değil. Öyle şeyler yapılıyor ki… Ortada ne bir koleksiyon, ne de müze talebinde bulunan bir toplum var. Sadece müze sahibi olmanın getirdiği prestij söz konusu. O prestij düşünülerek, özellikle Yakın Doğu Ülkeleri’nde tanınmış mimarlara büyük paralarla binalar yaptırılıyor. Boş boş binalar. Ondan sonra da o binaları doldurmaya çalışıyorlar.
En tehlikeli tarafı ne?
İşin en tehlikeli tarafı, bunu bir ticari iş olarak görmek. Paranın olduğu ama müze talebinin olmadığı ve müze gerektirecek malzemenin bulunmadığı ülkeler için tehlikeli girişimler bunlar. Belki çok güzel yapılar çıkıyor ortaya ama içleri boş oluyor. Talep, merak ve malzeme yoksa muhteviyat eksik kalıyor. Talep eden bir cemaat olmalı. Yoksa kendi kendinize müze kurar, eserlere tek başınıza bakarsınız.
Peki; kentin bir müzeyi dolduracak kültürel geçmişi varsa ama malzemesi eksikse; Mardin’deki gibi… Elâzığ’da ki gibi...
Mardin’in bir müzeyi dolduracak kültürel geçmişi var; hatta fazlası var, eksiği yok. Onun için buradayız zaten... İnsanlar gelip görsünler. Bu müzeyi gezmeden dönmeyin sakın. Rahmetli Sakıp Sabancı ne de güzel düşünmüş, ne de iyi yapmış bu müzeyi kurmakla. Harika eserler var içinde bayılacaksınız. En kısa zamanda bizde Elazığ'a geleceğiz tarihi güzelliklerini heyetimizle beraber gezeceğiz.