İDEAL KENTLER ve ELAZIĞ

FORBES Dergisi bu ay (Ekim-2016), 'Yaşamak ve Çalışmak için En İyi Şehirler' başlığı altında 81 ili, masaya yatırmış… İdea

İDEAL KENTLER ve ELAZIĞ
TAKİP ET Google News ile Takip Et

FORBES Dergisi bu ay (Ekim-2016), “Yaşamak ve Çalışmak için En İyi Şehirler” başlığı altında 81 ili, masaya yatırmış… İdeal Kent nedir? Türkiye’de ideal kent var mıdır? Vb. sorulara cevaplar aramış, tespitlerde bulunmuş ve nihayetinde ilginç sonuçlar çıkarmış ortaya…

Bu araştırmayı nasıl yaptıkları hususunda okuyucuyu, -henüz konu başında- uyarma ihtiyacı duymuşlar, kaleme alanlar… İyi de etmişler…

Sübjektif ve öznel değerlendirmeden uzak kaldıklarını, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) nüfus yoğunluğu, istihdam, sağlık, eğitim, gelir seviyesi, yeşil alan oranı ve benzeri birçok objektif, hesaplanabilir verilerinden faydalandıklarını söylemişler…

Örneğin “Bir şehrin, kazılmış sokakları, bozuk kaldırımları haklı olarak kent sakinlerinde mutsuzluk yaratıyor olabilir. Bunlar istatistiki olarak hesaplanamaz…” diyorlar. “Mimari çirkinlikler, insanların kabalığı gibi unsurlar ölçülemez.” deyip samimi bir öz eleştiride bulunuyorlar…

Elazığ açısından da şunu demeye çalışıyorlar… “Bak kardeşim! Senin şehrinin tam ortasında bulunan Çimento Fabrikasının yarattığı hoşnutsuzluğu, minibüs durağındaki kaosun ruhunda oluşturduğu travmaları ve yaşlılara yer vermeyen gençlerin kabalığını biz bilemeyiz…”

Devam edeyim…

Araştırmayı yapanlar, suç oranı, , hava kirliliği, işsizlik, tiyatro gibi kriterlerin de içinde bulunduğu 94 veriyi, 4 ana başlık altında toplamış... Verilerin önemine göre ağırlık puanlarını da yeniden düzenlemişler… Nihayetinde illere dair bir karne çıkmış… Yaşanabilirlik adına…

Beşeri Sermaye ve Yaşanabilirlik başlığı altındaki değerlendirmede Elazığ 28. sırada yer almış.

Marka Becerisi ve Yenilikçilik değerlendirmesinde 19.sırada,

Ticaret Becerisi ve Üretim Potansiyeli değerlendirilmesinde 41. sırada,

Erişilebilirlik değerlendirilmesinde ise 20. sırada yer almış…

Genel değerlendirmede ise 19. sırada…

“İstatistik yalan söylemez.” diyorlar ama ortada net bir açmaz olduğundan bahsediyorlar… “İnsanlar, Trafiğin olmadığı, işe gitmek için saatler harcanmadığı, havası temiz, suyu damacanayla almadığı, yeşil alanı bol kentlerde yaşamak istiyordu. Ama büyükşehirler bu açıdan fiiliyatta tam tersi bir tablo çiziyordu. Buna karşılık kentlere göç etmeye devam ediyorduk.” tespitiyle,  insanın kendi içinde yaşadığı paradoksu dile getiriyorlar…

“İstatistik” kavramının sitemli bir şekilde toplanan sayısal bilgiler olduğunu… Aslonanın bu bilgileri aklıselim yorumlamaktan geçtiğini gözler önüne seriyorlar…

Yani diyorlar ki, “ istatistiklerde Elazığ’da mobil telefon sahiplik oranı %100 görülebilir. Ancak bu değer Kesrik’te ki Fahriye ablayı cep telefonu sahibi yapmaz…”

Biraz da ilginç sonuçlardan bahsedeyim…

Mesela, Türkiye’de tiyatro olmayan tek il Bilecik. 7 kentte sinema salonu yok. Havası en kirli kent Aksaray, en temizi ise Çankırı… YGS sınavında birinci Yalova iken TEOG’da Tunceli… Komşumuz Tunceli, yaşam süresi en uzun kentler değerlendirmesinde de ilk sırada… Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin en yüksek işsizlik oranına sahip kentler… Genel değerlendirmede en son sırada ise Muş bulunuyor.

Şanlıurfa ili, ilginç bir görüntü sergiliyor…

Peygamberler Diyarı, son üç yıldır “ en yaşanılmaz kent” listesinin ilk iki sırasında mutlaka yerini alıyor. GAP’a rağmen işsizlik Yüzde 17 gibi yüksek bir rakamda, nüfus artış hızı yüzde 25… Aşırı borçlu… Yeşil alan neredeyse yok… Hastane sayısı yeterli değil ve üniversiteli sayısında Türkiye sonuncusu. Konut kalitesinde son beşte ve eğitim istatistikleri yerlerde sürünüyorlar…

Ama onlar her Allah’ın günü sıra gecesi yapıyor, müzik eşliğinde kebapları yiyip vur patlasın çal oynasın bir yaşam sergiliyorlar…

Bu yaman çelişki, Antik Yunan’dan beri insan aklını en çok karıştıran soruyu hatırlatıyor…

“Yaşamak mı çalışmaktan, çalışmak mı yaşamaktan çıkar?”

Yok, yok… Bu değildi…

“Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?” sorgusuydu…

Sanırım bu paradoksal döngüye en çarpıcı cevabı Kazancı Bedih veriyordu.

“Olmak ya da olmamak… İşte bütün mesele bu”