HARPUT DÜNYA MİRASI OLUR MU?
Geçen hafta kadim şehir Harput'un, UNESCO Dünya Miras Listesine dahil edilmesi amacıyla Elâzığ Vilayet Makamı ile Belediye Başkanlığı'nın önderliğinde geniş katıl
Geçen hafta kadim şehir Harput’un, UNESCO Dünya Miras Listesine dahil edilmesi amacıyla Elâzığ Vilayet Makamı ile Belediye Başkanlığı’nın önderliğinde geniş katılımlı bir toplantı yapılmıştı.
Öncelikle ifade etmek isterim. Bu toplantıya katılma imkânım olmadığından yetkililer tarafından yapılan bilgilendirmeler, izlenecek yol haritası hakkında detaylı bir bilgim yok. Umarım vizyoner bir bakış açısı sergilemişlerdir.
Yerel medya tarafından konuyla ilgili detaylı olmasa da yapılan haberlere ve toplantıya iştirak eden gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Av. Cengiz Gülaç’ın izlenimlerine bakılacak olunursa; bilgilendirme yapılması için davet edilen katılımcıların böylesine ciddi ve derinlik isteyen önemli bir konuda ne kadar hazırlıksız ve donanımsız ve bir o kadar da trajikomik bakış açısı sergiledikleri ise içler acısı.
Toplantıda yaşananlar buysa eğer, tek kelimeyle memlekete yazık.
Gerçi Sayın Belediye Başkan’ımızın ulusal televizyonlara verdiği demeçler, toplantının içeriği ve gidişatı açısından önemli ip uçlarıydı. Örneğin, onlarca farklı medeniyetin binlerce yıl mekân tuttuğu bu kadim şehri, Kura Üniversitesi’yle ön plana çıkarması dikkat çekiciydi. Sayın Başkan’ın bu ifadeleri bilinçli söylemler midir? Yoksa bilinçaltının dışavurumu mudur? Veyahut Harput’a yapılması planlanan Diyanet Külliyesinin alt yapısına zemin hazırlayan sözler midir? Bilemem… Ancak bu ifadelerin Başkan’ın geniş paradigmasına yakışmadığını söylemek isterim.
Zaten hatırası kalsın diye kapıların, kapı kollarının olmadı duvar kerpiçlerinin sökülüp yukarı şeherden yeni şehre taşınmaya başlanıldığı günden, bugüne dek geçen yüzyıllık süre zarfında Harput mirasını koruma adına yapılanlar, daha doğru ifadeyle yapılmayanlar aleni ortadayken çok şey söylemeye de gerek yok.
“Görünen köy kılavuz istemez.”
*****
Einstein’ın bir sözüdür. Şöyle der; “Var olan sorunları, var olan düşünce biçimiyle çözemezsiniz. Çünkü var olan sorunlar var olan düşünce biçiminin ürünüdür.”
Tarihi Ulu Cami’yi sırf eğri olduğu için eğri minaresiyle, Dünya Miras listesinin önemli bir figürü olan Pisa Kulesiyle mukayese eden bir düşünceye sahip zihni;
Ulu Caminin duvarlarını dört bir yandan saran elektrik kabloları, demir doğramadan kapatılan avlu tavanı, bahçesinin asfaltla döşenmesi rahatsız etmez… Etmediği için de kalkar o bahçede piknik yapar, mangal yakar, keyifle karşısındaki Harput Kalesi’ni seyretmeye koyulur.
Niçin? Çünkü tüm bunlar bu düşüncelerin ürünüdür de ondan...
Tarihi mirasları korumadaki esas amacın, aslını korumak olduğunu bilmeyen, restore adına yama yapan, şerefeye takılan aydınlatma projektörünü olağan karşılayan zihinler, aslolan temel kriterlerden bihaber “Bizim minare, Pisa’dan daha eğri” der övünür. Üzerine de şimdilerde lokanta hizmeti gören tarihi Cimşit Hamamı’nda soslu kuşbaşıyı yer, göbeğini öfeler ve nihayetinde iyi bir geğirir…
*****
UNESCO’nun Dünya Mirasları listesine, karış karış tarih kokan Anadolu topraklarında pek çok tarihi yerleşim yer, bulunurken neden sadece Safranbolu ile Bursa-Cumalıkızık’ın dahil edildiği, adım başı tarihi yapıt varken sadece İstanbul’un tarihi alanları, Edirne Selimiye Cami, Efes Antik Kent, Diyarbakır Kalesi ve Nemrut Dağı gibi tarihi dokusu bozulmamış 13 adet kültürel yapıt ve mekânın bu listeye dahil edildiği, derinlemesine irdelendiğinde ve buna karşın Harput’un bugünki mevcut durumuna bakıldığında;
Harput’un Dünya Miras listesine girmesi için geçmişte yapılan hatalardan sıyrılmış, yani arınmış zihinlere, somut eylem ve projeleri bir an evvel hayata geçirecek vizyoner kimliklere ihtiyaç olduğu yadsınamaz… Yoksa kimse kusura bakmasın bu haliyle yapılan her girişim bir ütopyadan öteye gitmez. Gidemez.
*****
“Anadolu’nun en eski mabetleri arasında sayılan Meryem Ana Kilisesi’nin, Harput Kalesi’nin, Ulu Cami’nin, Cimşit Hamamı’nın suçu yok… Harput’un suçu yok. Suç onları bu hale getirende! Suç insan denen varlıkta!” dedi, Sakdigerı Mustafa ve devam etti.
“Harput’ta ki iki gözlü evimizin sobalı odasında nenem oturmuş önündeki fotoğraf albümünde ne kadar fotoğraf varsa yırtıp, soba deliğinden içeri atidi. Bu halde görünce onu, başımdan kaynar sular döküldü, sinirden bağırdım. “Yavvv nene, onları niye yırtisin?” dedim. Dönüp bahan dik dik baktı ve cevap verdi. “Bunlar eskidir.”
Şimdi bunlar Yunesgo’mudu, nedi? kalkıp oraya müracaat ederler. Onlar da ellerinin tersiyle çevirir, önce siz sahap çıkın öz varlığıza, düşüncelerizi arındırın ele bize gelin derler de… Yav ona da bahaneleri hazır… Dış güçlerin oyunu derler, bişeyler uydururlar, bizi istemiler derler, işin içinden sıyrılırlar…
Gardaşıma bunu da diyem, lafımı noktalayam… Aynıştayın’ın bir sözü daha vardır. Şöyle der,
“Sorunu dışarıda kabul eden zihnin taa kendisidir sorun!” Anladın?