Elazığ'ı bir de Elazığlı olmayandan dinleyin

Aydınlı bir genç, askerlik görevini yaptığı Elazığ'a duyduğu minneti ve sevgiyi, sosyal medyada paylaştığı bir mektupla dile getirdi. 'Seni sevdim Elazığ' sözleriyle başlayan yazı, hem Elazığlıların misafirperverliğine hem de şehrin unutulmaz atmosferine dair samimi ifadelerle dolu.

Elazığ'ı bir de Elazığlı olmayandan dinleyin

Askerlik yerinin açıklandığında ailesiyle birlikte şaşkınlık yaşadığını belirten genç, “Elazığ nerede?” diyerek haritaya baktığını ve Aydın’dan ne kadar uzak olduğunu fark ettiğinde annesinin gözyaşlarına boğulduğunu anlattı. Ancak zamanla bu uzaklığın, sıcak dostluklarla kapandığını dile getirdi.

Aydınlı Genç paylaşımda, ‘’Sevgili Elazığ,

Askerden döneli uzun zaman oldu ama seninle ilgili tek kelime etmemiş olmak içimi rahatsız etti. Oysa sen, misafirperverliğinle, güven veren sıcaklığınla bunu hiç hak etmedin.

Askerlik yerim açıklandığında ailecek şaşkındık. “Elazığ nerede?” deyip haritaya bakmıştım. Aman Allah’ım, ne kadar uzaktın Aydın’a! Annem gözyaşlarına boğulmuştu. Biz Konya’dan ötesine geçmemiş bir aileydik, sen bize çok uzak ve yabancı gelmiştin. “Doğu’nun Batısı’dır” demişti Hüseyin Sinan Abi senin için. Hatta bağrından çıkardığın Bodruk Ailesini aramıştı hemen.

12 Aralık sabahı ayak bastım topraklarına. Beni, hâlâ yerini hatırlayamadığım bir caddende sevgili Mehmet Abi karşıladı. İlk günlerde Aydın’ın havasına benzetip “Güneşli, ılık” diyordum evdekilere. Ama sonra hayatımda görmediğim kadar karı, hissetmediğim kadar soğuğu seninle yaşadım. O bitmek bilmeyen rüzgarın yok mu! Nisan gelmiş, hâlâ titriyorduk. Mayıs ortası olmuş, rüzgar göz açtırmıyordu. Tozun da rüzgarın da belleğimde en net kalan detaylardan.

Ama en çok da insanın…
Bugüne dek Elazığlılar kadar yardımsever, samimi insanlar görmedim. Bu hem esnafının tavrıyla hem de Bodruk ve Yüksel ailelerinin katkısıyla oldu. Zaten sen askeri, polisi, öğrenciyi seven, sıkmayan bir şehirsin derler ya, doğruymuş. 156 gün boyunca Enes, Mücahit, Mehmet ve Fahrettin abiler hiç yalnız bırakmadı beni.
Misafirini nasıl ağırlayacağını bilemeyen Elazığlı yoktur sanırım. Yabancıya karşı tereddüt yaşamayan, güven veren insanlarsınız. Bir gün yeğenim Zühre ziyaretime geldiğinde tatlıcıdan paket yaptırıyorduk. Beklerken “buyrun” deyip bir tabak tatlı getirmişlerdi. Esnafın 3-5 kuruş hesabı yapmaz sizde. Bu çok kıymetli bir şey.

Çarşı izinlerinde tek sıkıntım, her yerde et türü yiyeceklerin olmasıydı. Bir gün Pizza Pizza’nın yerini bulmuştum da kendimden geçercesine yemiştim.

Bir de senin şu sürekli gece açan, gündüz kapanan gri gökyüzün yok mu… Günlerce içim daralır, sıkılırdı. Yine de Harput Kalesi’ne üç kez çıktım, hem de keyifle. Kalenin etrafındaki mesirelik alanlar da çok güzeldi.

Ama esas büyü Çırçır Şelalesi’ndeydi. O güzelliği tarif edecek kelime bulamıyorum. Nizamiyeye giderken sık sık geçtiğim Şehit İlhanlar Caddesi, hani kargo şubelerinin olduğu yer. Bana çok ferah gelirdi. O kaldırımlarda yürümek büyük keyifti.
Bir de Sezgin’le her çarşı izninde mutlaka uğradığımız Simit City vardı. Aydın’da böyle bir yer yok diye çok üzülürdüm.

Derler ki, insan üniversite okuduğu ya da askerlik yaptığı şehri sevmezmiş. Ama ben seni sevdim Elazığ. Yolum bir daha düşer mi bilinmez. Ama düşerse, biliyorum ki sen beni yine o ilk günkü samimiyetle karşılayacaksın.'' dedi.