ELAZIĞ ÇOK BOZULDU

Geçtiğimiz Cumartesi günü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Elazığ'daydı… Orada bulunanlar miting alanına oldukça yoğun bir

ELAZIĞ ÇOK BOZULDU
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Geçtiğimiz Cumartesi günü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Elazığ’daydı… Orada bulunanlar miting alanına oldukça yoğun bir ilginin olduğunu söylüyorlar… Elli yıldan fazladır devlet büyüklerine misafirlik eden İstasyon Meydanı’nın uzun bir süredir böyle bir kalabalıkla buluşmadığından dem vuruyorlar… Yaşı elliyi geçmişler, “Eski mitingleri hatırladık, geçmişe yolculuk yaptık adeta… Tıpkı Türkeş’in, Erbakan’ın, Ecevit’in, Demirel’in, Özal’ın hatta Menderes’in, İnönü’nün… Hatta ve hatta Evren’in bu kadim meydanda yaptığı mitinglere aldı götürdü bizi… Onlar kadar coşkuluydu, çok duygulandık.” diyorlar… O günleri göremeyen yeni yetmeler de tarihe tanıklık etmenin sevincini yaşadıklarını ifade ediyorlar kendilerince…

Ben televizyondan izledim mitingi… Öyle sığ düşüncelere kapılıp, açılışı yapılan 100  küsür yatırım sayısının abartılı olduğunu, bunların içinin boş olduğunu, 1 yıl önce açılan tesislerin yeniden açıldığını söyleyip, kolaycı bir eleştiri yoluna gitmeyeceğim… Ya da 40 yıllık stadyumun üstüne giydirilerek yapılacak bir stadyuma kavuşmanın abartılı sevincini de yansıtmayacağım… Eğer bunları yaparsam, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Elâzığ halkına hedef gösterdiği çok daha önemli iki temel konunun üzerine hasır çekmiş olurum… Yazık olur…

Bu hedeflerin ilki, miting meydanındaki gençliğeydi… Şöyle diyordu özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan…

“Bu gençlik sıradan bir gençlik değil. Bu gençlik Fatih Sultan Mehmet Han’ın torunlarıdır. Fatih, henüz 21 yaşında bir çağ kapatıp, yeni bir çağ açtı… Siz de açarsınız… Ben gençlerimize güveniyorum. Bu yüzden seçilme yaşını 18’e indirdim…”

Gençlerin bu önemli mesaj karşısında heyecanlanıp, geçirdikleri sarsıntıya yormak gerek haykırışlarını… 

“Stadyum istiyoruz! Stadyum istiyoruz! Stadyum istiyoruz!”

                                                     *****

Sultan Mehmet Han’ın, kendi anadili olan Osmanlı Türkçesi dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bildiği ifade edilir… Antik tarihe meraklı olduğu, Pulutarque'nin “Geographia” isimli eserini Yunanca'dan Türkçeye çevirdiği, Homeros’un meşhur “İlyeda Destanı”’nın kopyasını hazırladığı, Antik Yunanistan'daki düşünürlerin ve Romalı tarihçilerin eserlerini okuduğu söylenir… Büyük İskender’in, Roma İmparatoru Augustus’un hayatlarını irdelediği onlara karşı ilgi beslediğinden bahsedilir…

Şiir de yazarmış Sultan Mehmet Han… Şair ruhluymuş… Felsefi tartışmalardan hoşlanırmış… Ali Kuşçu, Hocazade ve Georgias gibi devrin zekalarını koruması ondanmış… İtalyan ressam Gentile Bellini’ye kendi hususi resmi olmak üzere çeşitli portreler ve heykeller yaptırması sanata ve estetiğe olan düşkünlüğündenmiş… Fen bilimlerine olan doyumsuz meraklılığının yanında…

                                                       *****

İkinci hedef, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “En az Üç!” sloganında gizliydi…

Elazığ’ın büyükşehir olma yolundaki en önemli şifreleriydi… Bu konuda çok net konuştu. Şöyle diyordu Cumhurbaşkanı;

“Biliyorsunuz. Büyükşehir olmak için nüfusun 750 bin olması gerek. Şu anda Elâzığ’ın nüfusu kaç?”

 -Anlaşılan danışmanları, bu sayıyı da abartılı bir şekilde vermişler.- Cevaplayarak konuşmasına devam ediyordu Sayın Erdoğan;

“650 bin… Ne kadar var büyükşehir olmanıza? 100 bin…. Ben size daha önce de söylemiştim. “En az üç!” diye… 2019’ a kadar vaktiniz var… Çalışın bakalım.”

                                                      *****

Elazığ’ın nüfusu, 2013 Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre 568 bin… Son günlerde yapılan açıklamalarda ise 578 bine ulaştığı söyleniyor… İstatistiklere göre şehrin nüfus artış hızı, binde 9 civarında… Memlekette evlenme oranı binde 8, bebek ölüm oranı binde 10. 

Bu ve benzeri değerler dikkate alındığında Elazığ’ın büyükşehir olması mümkün değil. Büyük şehir olmasına da gerek yok memleketin… Şehir kalsın yeter…

“En az üç!” konusuna gelince mahrem diye öğrettiler büyükler… Ulu orta yazılmaz, konuşulmaz... Suratım gevşemiyor hemen… Edep deyip, susmayı yeğliyorum…

                                                      *****

Kadim bir dost tavsiyesiyle edindiğim, bir kitap var elimde… Adı “Kurtuluş Çok Bozuldu.” 

Kurtuluş, İstanbul’da bir semt… Yazarın bozulduğundan mustarip olduğu yer anlayacağınız… Kurtuluş’tan önce hemen kitabın ilk sayfasında kendini eleştiriyor yazar. Şöyle sesleniyor okuyucuya…

“Yazar değilim kitap yazdım. Televizyoncu değilim, televizyon programı yapıyorum. Köşe yazarı değilim, köşe yazarı yapıyorum. Oyuncu değilim sahneye çıkıyorum. Velhasıl olmadığı işleri yapan adamım.” diyor…

Sakdigerı Mustafa’ya okuyunca bunları, bıyık altından gülüyor ve “Böylelerinden memlekette çok var. Sen de onlardan biri değil misin?” diyor ve devam ediyor.

“Memleket bele midi eskiden?… Bak! Stadın yolunu bilmeyenler stat istiyor, günde iki paket sigara içenler, çimento fabrikasının şehirden kalkmasını… Memlekette bir yıldır, sanat ve kültür adına ekinlik yok, tiyatro yok, sergi yok, konferans yok, bu hdigere herkes şehrin büyükşehir olmasını istiyor… Al sana işleyeceğin bir konu. Bir kitap da sen yaz. Adını da şey koy… Nedi yav? Gardaşıma diyem…

Elâzığ çok bozuldu.”