DÜŞMANININ HAKKINI BİLE GÖZETMEK
Adolf Hitler'in 1925 yılında ilk olarak yayınlanan 'Kavgam' isimli otobiyografi tarzında yazılan kitabını okumamışsanız bile mutlaka duymuşsunuzdur
Adolf Hitler’in 1925 yılında ilk olarak yayınlanan “Kavgam” isimli otobiyografi tarzında yazılan kitabını okumamışsanız bile mutlaka duymuşsunuzdur. Kitabı tavsiye etmeyi düşünmüyorum. Bana biraz sıkıcı gelmişti. Meraklıları nasıl olsa okur…
Amacım sizlere gerçek bir olayı aktarmak ve bu olay üzerinden az biraz utanmamızı sağlamak!
Utanmak rahatsız edici bir ifade olabilir. O zaman Batı medeniyeti ile aramızdaki farkı anlatmaya çalışacağım, böylesi daha rahatlatıcı olabilir.
“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.” Mısraını, ideolojik körlüğünün esiri olup angut seviyesiyle anlayanlar yazımın muhatabı değildir! Hiç zahmet etmesinler…
(Toplumsal baskının korkusuyla sürekli açıklama yapmaktan insan yazıya konsantre olamıyor!)
Neyse, hikâye şöyle…
Adolf Hitler’in Kavgam isimli otobiyografik eseri İkinci Dünya Savaşı öncesi İngilizceye çevriliyor ve İngiltere’de satılmaya başlanıyor.
Biliyorsunuz, savaşa birçok devlet katılmış olsa da, savaşın bir tarafında Batı özgürlüğünü temsil eden İngiltere vardı. Diğer tarafta ise Nasyonal Sosyalizmi, yani faşist bir düzeni savunan Almanya vardı.
İngiltere ne yapıyor, biliyor musunuz?
En büyük düşmanı olan Adolf Hitler’in Kavgam isimli kitabından doğan telif hakkını savaş devam ederken Hitler adına bir bankaya yatırıyor!
Her gün birbirinin hakkını, doğrudan veya kamu üzerinden dolaylı olarak çalmaya alışmış bizler için anlaması ne zor bir seviye, değil mi?
Biliyorsunuz telif hakkı, bir yazın, bilim ya da sanat yapıtını yaratan kişinin, bu yapıtla ilgili haklarının tümü demektir. Emeğe, alın terine saygı diyerek daha folklorik bir ifadeyle de tanımlayabiliriz…
İşte bu İngiltere, elli yıldır kapısının önünde içeri girmek için kıçımızı yırttığımız AB ile tek celsede boşandı! AB adamların umurunda bile değil.
“Dünyada her nerde zulüm varsa Batı yapıyor. Kan döküyorlar, savaşları onlar çıkartıyor…” Şeklinde itiraz edeceklere cevap vereyim…
Batı’nın siyasetini anlatmıyorum. Anlatmak istediğim “Emek” kavramının, bilimin, sanatın… Hülasa insanın Batı uygarlığı karşısındaki değerini anlatmaya çalışıyorum. Sen önce Batı’nın geldiği uygarlık seviyesine bir bak, sonra adil olup olmamaya karar verirsin!
KISKANDIM!
Geçtiğimiz hafta bir grup şanslı hemşerimiz Ak Parti İl Başkanı Sayın Ramazan Gürgöze’nin öncülüğünde Kudüs’ü ziyaret etti. Geziye katılanların sosyal medyada paylaştığı fotoğrafları görmüşsünüzdür.
Bastırılmayı hak eden birçok duygum olabilir ama kıskanç birisi olmadığımı söylemeliyim. Lakin saklamanın bir anlamı yok. Kudüs’e giden ekibi kıskandım. Hele o paylaştıkları fotoğraflara gıcık oldum!
Geziden haberim yoktu. Olsa bile ne değişecekti ki? Gitmem mümkün değildi. Sanki az dedikoduyla uğraşıyormuşum gibi birde Kudüs’e birilerinin himmetiyle gittiğim zırvasıyla uğraşmak zorunda kalacaktım!
Aynı şey Mücahit Beyin Fransa gezisi için de geçerli. Basından kimlerin davet edildiğini tam olarak bilmiyorum. Bildiğim, sadece Kanal Fırat geziye katıldı. Gitseydim bile masraflarını cebimden karşılayacağıma emin olabilirsiniz.
Fransa’ya Mücahit Bey ve beraberindeki ekiple gittiğimi bir düşünsenize… Aman Allah’ım! Harput’un UNESCO tarih mirasları listesine alınıp alınmama meselesi unutulurdu! (Niye burun kıvırıyorsunuz ki? Kendimi önemli hmek istedim canım! Allah Allah!)
Gerçi Fransa’ya gitmek isterdim. Biliyorsunuz İlber Ortaylı Hoca Harput hakkında Fransa’da bir konuşma yaptı. İlber Hocayla sohbet edip, cehaletin aslında insanı mutlu eden bir özgüven hastalığı olduğunu görmek veya yaşarken anlamak fena olmazdı!
Neyse… Sıkıcı gezilerde işim ne benim? Kudüs’ü çok merak ediyorum. Gidersem eşimle baş başa giderim. Hem kimse canımı sıkamaz da…
DÜZELTME
Pazartesi günü yayınlanan “Hadi Brezilya Dizisi Olmasın” başlıklı yazımın yayınlanmasından sonra, yazıda adı geçen MHP Belediye Meclis Üyesi Sayın Osman Dilek beni arayarak düzeltme hakkını kullanmak istedi.
Ben o yazıda kendisinin imar komisyonuna partisinin grup kararıyla aday olduğunu ve Ak Partili meclis üyelerinden oy istediğini yazmıştım. Sayın Dilek Ak Partililerden böyle bir talebi olmadığını ancak yazımdaki diğer hususun gerçek olduğunu aktardı.
Benim açımdan yazının diğer kısmı önemli olsa da, kendi açısından hassasiyet taşıdığını aktaran Sayın Dilek’in cevap ve düzeltme hakkına saygım gereği itiraz ettiği kısmı düzeltiyorum.
DOĞRU MU?
Angela Merkel’in, ABD ziyaretinde Donald Trump’ın kendisini adam yerine koymayıp yüzüne bile bakmamasından dolayı yaşadığı travmayı henüz atlatamamışken, Erdoğan’a çok özenli davranılmasından ötürü intiharın eşiğine geldiği doğru mu?