BİR MAYIS'IN ARDINDAN
Bizler heyecanla beklerdik Bir Mayıs'ları…
Biz Bir Mayıs'larda koşar, oynardık
Bizler heyecanla beklerdik Bir Mayıs’ları…
Biz Bir Mayıs’larda koşar, oynardık.
Bayram yapardık Bir Mayıs’ları…
1960’lı yıllardı.
Mertliğin, ahlak ve faziletin zirvede olduğu, ihanet tohumlarının ekilmediği, hırsıza hırsız, namussuza namussuz, haine hain denildiği, siyasetin kirlenmediği, delikanlılığın meziyet olduğu yıllardı.
16-17 yaşlarında gönüllerinde vatan ve bayrak sevgisi yanan gençlerdik.
Kültür Mahdigeresi Dal Sokak’ta oturuyorduk.
Sokağımızda adını unuttuğum Bitlisli bir şoför komşumuz vardı onunda REO marka tahta kasalı bir kamyonu…
Sere serpe otururduk hasır, kilim serili kamyonun kocaman kasasına...
Kamyon homurdana homurdana fidanlığın yolunu tutardı...
Az sonra varırdık varacağımız yere…
Kamyondan iner bu kez hasırları kilimleri yerlere sererdik…
Anneler yemek hazırlığına başlar. Yemekler yapar, börekler açar, tatlılar yaparlardı.
Bir aile gibiydik bütün konu komşular.
Yapılan bu yemeklerin kimin pişirdiği, açılan bu böreklerin kimin yaptığı belli değildi. Hepsi aynı sofraya diziliyor, hepsi aynı ölçüde paylaşılıyordu. Çünkü o zaman insanlarımız paylaşmayı ve bölüşmeyi biliyorlardı.
***
Erkekler tavla müsabakası yaparken biz gençlerde yırtılır korkusuyla vurmaya bile kıyamadığımız eski pürsü futbol topuyla kendi aramızda gazozuna maç yapıyorduk.
Genç kızlar çeyizlerini işliyor geleceğe umutla bakıyorlardı.
Mayıs ayının bu ilk gününde bütün tabiat yeşilden bir giysi giymiş, etrafına güzellikler saçıyor, insanın kanını coşturuyordu.
İnsanlar arasında biri birlerine sınırsız bir güven ve sadakat vardı. Sevgi ve saygı doruklardaydı.
Büyükler küçükleri sever, küçükler büyüklerini sayardı.
Her şey duru, her şey tertemizdi…
***
Yemekler yenilir, çaylar içilir, muhabbetler edilirdi. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamazdık. Bir bakardık ki güneş yuvasına girmek üzere bu kez dönüş hazırlığına başlardık.
Bizler o gün Bir Mayıs Bayramı dediğimiz bu günü hakikaten bayram olarak kutlardık.
Biri birimizi kucaklar soframızı paylaşırdık,
Milli servete zarar vermez, kırmaz ve dökmezdik.
Vatanımızı insanlarımız kadar, insanlarımızı vatanımız kadar candan severdik.
Hile yoktu, ihanet yoktu, riya yoktu…
Birlik, dirlik ve beraberlik vardı.
***
Aradan yarım asırdan fazla bir zaman geçti.
İnsanlar daha eğitimli, daha bilinçli, daha zengin, tarihine kültürüne örf ve ananelerine daha bağlı olması gerekirken…
Heyhat!..
Yüzlerinde maskeler, ellerinde Molotof kokteylleri, cana, mala kast ediyorlar, yakıyorlar, yıkıyorlar, kundaktaki bebekleri öldürüyorlar.
Sebebini sorsanız sebebini bile bilmiyorlar. Çünkü onların boyunlarındaki yular başkalarının elinde…
Yak denilince yakıyor, yık denilince yıkıyorlar.
Çünkü onlar tarihini kültürünü bilmiyorlar.
Çünkü onlar cahiller, gafiller, hainler…
***
Biz yine sokağımıza dönelim…
REO Marka kamyonumuz sokağa girdiğinde bizimle birlikte pikniğe gelmeyenler bizlere gıpta ile bakar gelemediklerine üzülürlerdi. Mahdigerenin çocukları kamyonun etrafını sarar beş dakika içerisinde eşyaları ait olduğu evlere götürürlerdi.
Piknikte gazozuna top oynadığımız arkadaşlarımız “Haydi gazozumuzu içirsenize” dediklerinde onlara gazoz alacak paramızın olmadığını söylerdik. Esasen bizde olmayan para onlarda da yoktu Ama biz bu mutluluğu parasızda yaşıyorduk…
Bizim zenginliğimiz duru bir dostluk, ter temiz sevgilerdi.
Demek ki o zamanlar dostluk, o zamanlar komşuluk vardı.
Demek ki o zamanlar her şeyden üstün sevgiler vardı.
Riyasız, hilesiz, ter temiz sevgiler.
Hey gidi günler hey!..
Ne tez tükendi o bitmez tükenmez dediğimiz sevgiler?
Kimler aldı bu saadeti elimizden, neden alıp götürdüler?
Neden sevgi tohumları yerine ihanet tohumlarını ektiler?
Neden bu dünyayı bu kadar kirlettiler?
Ve neden bu hayatı çekilmez bir hale getirdiler?
Neden?