İNSAN NASIL İNSANLAŞIR?
Felsefi düşüncede, Deneycilik (Empirizm) teorisine göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur
Felsefi düşüncede, Deneycilik (Empirizm) teorisine göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. Bu yaklaşıma göre, doğru bilgi duyular vasıtasıyla ve ancak deney yolu ile elde edilebilir. 'Bütün bilgilerin ilk kaynağı duyudur' der, bu düşünceyi ortaya koyan düşünürler…
Günümüzden yaklaşık 2500 yıl öncesine ait bu felsefi akım, 17. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri kabul edilen John Locke tarafından sistematik hale getirilerek, kuramsdigeraştırılır. Ve bu maziye karışmış akım, felsefi dünyada yeniden gündeme gelerek oldukça tartışma yaratır…
İnsan zihninin doğuştan boş bir levha (tabula rasa) olduğu savı, John Locke'un bu konudaki en çarpıcı söylemidir… Ona göre zihin, daha sonra kazanılan deneyimle birlikte dolar.
Zamanla bu düşünceyi destekleyen vakalar da ortaya çıkmış… Vahşi hayvanlar tarafından büyütülen Aveyronlu Viktor gibi… Tarihte bu ve buna benzer hadiseleri örnek gösterenler şu kanıya varmışlar…
'Biyolojik bir varlığımız olsa da tümüyle 'insan' olarak doğmayız. İçinde bulunduğumuz toplum sayesinde insanlaşırız.'
*****
Haksızlığın hüküm sürdüğü, bozulmuş bir toplumda 'Nasıl insanlaşırız?' diye İsa peygambere sorduklarında, yanına küçük bir çocuğu çağırmış ve onu göstererek şöyle demiş…
'Size doğrusunu söyleyeyim, yolunuzdan dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, insanlaşamazsınız. Kim bu çocuk gibi saf duygular içinde olursa, ancak o zaman ben insanım diyebilir.'
Nikodim adlı yaşlı biri bu cevap üzerine telaşlanmış, 'Yaşlanmış bir adam nasıl bir çocuk olabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?' diye feveran etmiş, İsa peygambere…
O da cevaplamış 'Arınmış bir ruha sahip olunarak…'
*****
Sakdigerı Mustafa'ya sormuştum. 'Arınmış bir ruha nasıl kavuşulur?'
Tebessüm ederek 'Çocuklaşarak…' demişti ve devam etmişti… 'Hani ya! Çocuklara kızarsın, o da siner bir köşeye çekilir, sonra da başını okşarsın, tutup seversin… Unutur olanları, sarılıp kucaklar seni… Kin tutmaz… tutmayı bilmez ki, çocuk anı yaşar, geçmişe takılmaz, gelecek hesabı yapmaz. Hesabı, kitabı yoktur onun… Ne zaman ki büyür, o zaman toplum tarafından bozulmaya başlar yavaş yavaş… Bu hasletlerini yitirir.
Ancak bozulmuş bir insan, tam bir bilinçle kendini inşa etmeye başlarsa… Kin tutmayı bırakır, geçmişe takılmaz, gelecek kaygısı duymazsa… Hırs denizinde boğulmazsa eğer, yeniden saflaşır, çocuklaşmaya başlar… Hem de büyük bir farkla… Çünkü, küçük çocuk bu insani hasletleri bilinçsizce yaptığından büyüyünce bozulur. Ama yeniden kendini inşa eden bir insan, bir daha bozulmaz. İnsan çocuklaşarak insanlaşır'
Günümüzden yaklaşık 2500 yıl öncesine ait bu felsefi akım, 17. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri kabul edilen John Locke tarafından sistematik hale getirilerek, kuramsdigeraştırılır. Ve bu maziye karışmış akım, felsefi dünyada yeniden gündeme gelerek oldukça tartışma yaratır…
İnsan zihninin doğuştan boş bir levha (tabula rasa) olduğu savı, John Locke'un bu konudaki en çarpıcı söylemidir… Ona göre zihin, daha sonra kazanılan deneyimle birlikte dolar.
Zamanla bu düşünceyi destekleyen vakalar da ortaya çıkmış… Vahşi hayvanlar tarafından büyütülen Aveyronlu Viktor gibi… Tarihte bu ve buna benzer hadiseleri örnek gösterenler şu kanıya varmışlar…
'Biyolojik bir varlığımız olsa da tümüyle 'insan' olarak doğmayız. İçinde bulunduğumuz toplum sayesinde insanlaşırız.'
*****
Haksızlığın hüküm sürdüğü, bozulmuş bir toplumda 'Nasıl insanlaşırız?' diye İsa peygambere sorduklarında, yanına küçük bir çocuğu çağırmış ve onu göstererek şöyle demiş…
'Size doğrusunu söyleyeyim, yolunuzdan dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, insanlaşamazsınız. Kim bu çocuk gibi saf duygular içinde olursa, ancak o zaman ben insanım diyebilir.'
Nikodim adlı yaşlı biri bu cevap üzerine telaşlanmış, 'Yaşlanmış bir adam nasıl bir çocuk olabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?' diye feveran etmiş, İsa peygambere…
O da cevaplamış 'Arınmış bir ruha sahip olunarak…'
*****
Sakdigerı Mustafa'ya sormuştum. 'Arınmış bir ruha nasıl kavuşulur?'
Tebessüm ederek 'Çocuklaşarak…' demişti ve devam etmişti… 'Hani ya! Çocuklara kızarsın, o da siner bir köşeye çekilir, sonra da başını okşarsın, tutup seversin… Unutur olanları, sarılıp kucaklar seni… Kin tutmaz… tutmayı bilmez ki, çocuk anı yaşar, geçmişe takılmaz, gelecek hesabı yapmaz. Hesabı, kitabı yoktur onun… Ne zaman ki büyür, o zaman toplum tarafından bozulmaya başlar yavaş yavaş… Bu hasletlerini yitirir.
Ancak bozulmuş bir insan, tam bir bilinçle kendini inşa etmeye başlarsa… Kin tutmayı bırakır, geçmişe takılmaz, gelecek kaygısı duymazsa… Hırs denizinde boğulmazsa eğer, yeniden saflaşır, çocuklaşmaya başlar… Hem de büyük bir farkla… Çünkü, küçük çocuk bu insani hasletleri bilinçsizce yaptığından büyüyünce bozulur. Ama yeniden kendini inşa eden bir insan, bir daha bozulmaz. İnsan çocuklaşarak insanlaşır'