EY İSRAFİL NERDESİN?

Murat Belge, adı İstanbul'la özdeşleşen, birkaç kültür insanından biridir… Yıllardır bu büyüleyici şehri anlatıyor ve tanıtıyor meraklı

TAKİP ET
Murat Belge, adı İstanbul'la özdeşleşen, birkaç kültür insanından biridir… Yıllardır bu büyüleyici şehri anlatıyor ve tanıtıyor meraklısına…

Yazdığı 'İstanbul Gezi Rehberi' adlı eseri sayesinde bir başka tanıyor insan Boğaziçi'ni, Galata ve Beyoğlu'nu, Haliç boyunu…

Ekim 1917 Rus Devriminin en önemli karakterlerinden biri olan Lev Troçki'nin 4,5 yıl sürgün hayatı yaşadığı Büyükada'daki konağını, bu eseri okuduğumda öğrenmiştim. Kıyısından denize girdiği, Rum balıkçıyla balık avına çıkıp, balkonundan saatlerce manzara seyrettiği konağı… Ada sakinlerinin varlığından bihaber olduğu bu konağı, fayton sürücüsünün 'abi falanca dizinin çekildiği yalıya götüreyim mi?' muhabbetleri arasında zor da olsa bulmuştum.

Harabe haldeydi… Sahipsiz… Çürüyüp yok olmaya terkedilmiş bir halde…

Oysa ki bu konak, Troçki'nin, 'İhanete Uğrayan Devrim' 'Sürekli Devrim', 'Sanat ve Edebiyat' gibi başyapıtlarını yazdığı ve bu yönüyle sürgün hayatının en verimli geçtiği dönem kabul edilen önemli bir mekandı...

Troçki'nin bu faaliyetlerinden rahatsız olan dönemin Sovyet ve Türk hükümetleri onu yeniden sürgüne zorlarlar. 1933 yılında ayrıldığı Büyükada'dan sonra kısa sürelerle İsveç ve Fransa'da ikamet eder. Bu mücadele adamı orada da boş durmaz, çalışmalarını sürdürür. Ta ki 1940 yılında Meksika'da kaldığı evde bir ajan tarafından baltayla öldürülünceye kadar…

Suikasta uğrayıp yaşamını yitirdiği Meksika'daki bu ev bugün, dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğrayan bir müze durumunda… Belçika'da kısa süreliğine kaldığı evin de devlet tarafından müze haline getirildiği söyleniyor… Büyükada'daki harabeye dönen konak ise sahipleri tarafından kelepir fiyatına satılığa çıkarılmış… Neticesi ne oldu, bilmiyorum. Belki de Adalar Belediyesi tarafından mezbelelik ihtiyacı için kullanılıyordur şimdilik… Ya da fayton çetesi kılığına bürünen Kızıl Muhafızlar tarafından Troçki'nin anısını yaşatmak adına işgal edilmiştir. Kim bilir?

Murat Belge bu trajikomik durumu kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle tahlil ediyor…

'Bugün yönetimde incelmiş zevkleri, kültürü olmayan birtakım kadrolar var. Her şey onların elinde. Başlangıçta biraz olsun 'Danışalım, edelim' diye kaygıları vardı. Şimdi o kaygılarda kalktı. Sadece bir özgüven yükselmesi değil bu. Tepeden 'Sakın onlara bir şey sormayın' da diyorlar. Böyle bir atmosfer var. 'Sakın onlara sormayın' diyen otoritenin, bir estetik kaygısı da yok zaten… Büyük olsun, hızlı olsun, yeni olsun… Hepsi bu.

Zevksizliğin ilk göstergelerinden biridir zaten büyüklük merakı… İkisi beraber gider. Güzelliği boyda bosta aramak… İlkel bir duygudur.' diyerek işin asli durumunu özetliyor…

Şehrin geçmişinin Yenikapı'daki kazılardan öğrenildiğini, Roma İmparatorluğu'ndan kalma hipodromun hiçbir şey yapılmadan üstünün kapatıldığını, Aksaray'daki katakomplar için de aynı şeyin söz konusu olduğunu, nihayetinde Bizans'ı unutturmak üzere bir politika uygulandığını ifade ediyor.

Kültür Bakanlığı'nın izniyle ya da katkısıyla yenileme çalışması yapılan Samatya'daki Sinan Hamamı'nın ülkenin modernizm biçimini gözler önüne serdiğine dikkat çekerek yenileme adına yapılanların Mimar Sinan'ı bir tür işkence masasına yatırmak anlamına geldiğini çarpıcı bir şekilde dile getiriyor….

                                                                        *****

'Bizi işkence masasına yatırmamışlar mı sanisin?' dedi ve devam etti Sakdigerı Mustafa.

'Cehaletin ayyuka çıktığı bir şehirde yaşamak işkence çekmek değil de nedir? Hani sen geçen yazında Ulu Cami'nin minaresini sırf eğri olduğu için Pisa Kulesi ile ilişkilendiren zihinleri eleştirmiştin ya! Akademisyenin biri kalkmış demiş 'bu ilişkilendirme toplum nezdinde bir algı oluşturmaktır.'

Allah Allah! Devenin de boynu eğri… Onun üzerinden algı oluşturadız… Üniversite hocası bele dedikten sonra Pisa kulesine Pizza kulesi diyene ne diyesin? Neniyesin?

 

Yavvv sahan söyliyem?

 

Cehaletin kendine has bir masumiyeti var, söylenenlere gülebilisin…  Ya yobazlara ne diyesin? Şehir bir haftadır ne gonişi bili misin? Yoh efendim toki'nin yaptıkları binaların pencere pervazları haç şeklini andirimiş, toki Hristiyan propagandası yapimiş… Eğer elese kesin onlar da fetoşcudur. Ele mi ele del mi?

 

Adamın biri cinsel sapkın… kalkmış gitmiş psikiyatriste… Psikiyatris önündeki kğıda bir dikdörtgen çizmiş ortasına da bir nokta koymuş… Sormuş hastaya 'Ne görisin?' Hasta demiş, 'dikdörtgen bir yatak ve üzerinde çıplak bir kadın.'

Doktor, bu sefer kare çizmiş ortasına da noktayı koymuş karenin… Hastanın buna da cevabı 'kare bir yatak ve üzerinde çıplak bir kadın' olmuş… Devam etmiş doktor üçgen çizmiş, daire çizmiş ne çizmişse aynı cevabı almış… Doktor artık dayanamamış 'Sen sapıksın!' demiş hastaya… Hasta altında kalır mı bu lafın? 'Ulan! demiş sabahtan beri yatakla çıplak kadını çizen sensin. Asıl sen sapıksın!'

 

Şehrin durumu bele işte gurban! İnancın olsun bazen son reddeye gelim. Dayanamim artık… Avazım çıktığı kadar bağırim, Hüseynik'ten…

 

'Ey İsrafil neredesin? Çal artık şu suru!'

 

Bakmadan Geçme