AKP'DEN EVVEL AKP'DEN SONRA

Biz dünya ile tarihi, coğrafi ve siyasi bir kaynağa başvurduğumuzda karşımıza M

AKP'DEN EVVEL AKP'DEN SONRA
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Biz dünya ile tarihi, coğrafi ve siyasi bir kaynağa başvurduğumuzda karşımıza M.Ö ve M.S olmak üzere iki dönem çıkar. Bu realite AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle yerini “AKP’den evvel ve AKP’den sonra” olmak üzere yine iki döneme bırakır.

Bizde bunun cevabını bulmaya çalışırız. 

“AKP’den öncemi, AKP’den sonra mı?” Sorusuna cevap ararız.

                                                     ***  

AKP’den önce bütün olumsuzluklara, bütün yokluklara rağmen günlük hayatımızda karşılaştığımız hadiselerin yanında hiçbir kurum ve kuruluşlarımız bu kadar yıpranmamıştı.

Askere, sivile,

Eğitime, sağlığa, hukuka,

Ekonomiye kültüre asla ve asla bu kadar müdahale edilmemişti.

          Bağımsız olan bazı kurumlarımız bu kadar bağımlı hale getirilmemişti.

Hiçbir dönemde siyaset bu kadar askerin, yargının ve dinin içerisinde yer almamış, imam öğretmenden üstün tutulmamış, iş ehlinden çıkarılmamıştı.

                                                     ***

Sanki bu millet AKP’den sonra Müslüman oldu.

Atatürk’ten kalan bütün izler birer birer silinmeye başlandı.

Her tarafta din istismarcılığı yapıldı…

Din istismarcılığı türbanla birlikte bütün resmi kurum ve kuruluşlarımızın yanında okula, camiye ve kışlaya girdi.

Devlet kurumlarında bile kermesler açıldı.

Atatürk’ün çarşaftan çıkardığı kadınlarımız bu dönemde yeniden kara çarşafa girdi.

Devlet memurları mesai dâhilinde masasında ilahi söylemeye başladı.

Çünkü yükselmenin yolu bu tür fiillerden geçiyordu.

Her şeyin üzerinden adına Paralel dediğimiz bir paralel çizgi geçti.

Her şey ikiye bölündü.

Sağcı, solcu,

Türk, Kürt,

Alevi, Sünni, Çerkez, Zaza, Laz…

İslamcı, çapulcu,

Laik, anti layık,

Yetmedi…

Ya taraf olacaksınız, yâda bitaraf olacaksınız,

Ya yanımızda olacaksınız, yâda karşımızda olacaksınız denildi.

Millet ikiye bölündü.

İnanan, inanmayan.

Çalan, çalmayan,

Yüzde elli yüzde elli yarısı senden yarısı benden...

                                                     ***                                        

Ezan okuyan saat, namaz kıldıran seccade hayatımızda yer aldı.

Sabah ezan okuyan saatle uyanıyor namaz kıldıran seccadenin başına geçiyorsun. Seccade komut veriyor sen tekbir getiriyorsun.

Seccaden dua okuyor sen takip ediyorsun.

Yanlış okumak yok, geri kalmak yok.

İslami duygularımız bile değişti.

Başını kapatıyorsun, kıçını açıyorsun…

                                                     ***

Diyanetin kapısında büyük harflerle yazılan Diyanetin (D) harfi yere düştü. Hocalar türedi haramdan, hırsızlıktan, yolsuzluktan asla ve asla bahsetmeyen hocalar. Vatandaşa israfın haram olduğunu söylerken kendileri milyonluk mercedeslere binen hocalar.

Yedi yaşındaki kız çocuğunun başının örtülmesini isteyen ancak;  “Dokuz yaşındaki kız çocuğunun evlenmesine” fevte veren, “Yedi yaşındaki kız çocuğunun diz kapağının üstü görünürse babası olsa tahrik olur” diyen yobazlar çoğaldı.

“Arkadaşımı ikinci eş olarak kocama getirebilirim” diyecek kadar ahlak ve faziletten yoksun hanımefendiler türedi.

“Kadınların deşarj olmak için dövülebileceği” fetvasını veren sözüm ona orta çağ âlimleri çoğaldı.

TV kandigerarında din tüccarları ile ayda bir milyon yüz bin lira alan

Esra’lar çoğaldı.

Ülke gerçeklerini görmeyen iftira ve yalanla beslenen havuz medyası, yandaş basın çoğaldı.

En vahimi Karanlığı aydınlığa tercin eden eğitimciler çoğaldı.

Büyüdüler, çoğaldılar, palazlandılar.

Dal budak oldular.

 

                                                     ***

Buna karşılık “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk gençliğini emanet ettiği eğitimciler tükendi.

          Bu ülkede kendi ayakları üzerine durabilen idareciler, bürokratlar, akademisyenler tükendi.     

Bu ülkede Hazreti Ömer'in adaletini uygulayacak tarafsız ve yansız hukukçular tükendi.

Onların yerine hazır olda bekleyen askerler.

"Baş üstüne" demekten başka bir icraatı olmayan yöneticiler,

Emir komuta altındaki akademisyenler,

Uzaktan kumanda ile idare edilen rektörler,

“Kaldır parmak, indir parmak” otomatiğine bağlanan vekiller

En acısı Şalvarlı, kara çarşaflı ve takkeli aydınlar türedi.

Siyasetçiye güven sıfırlandı.

Siyasetçi de ettiği yemine sadık kalmadı.

          Siyaset kirlendi.

Dinle, dinsizlik biri birine karıştı.

Cumhuriyet tarihinde belki de ilk defa “Ben din adamıyım yalan söyleyemem” diyen imam sürgün edildi.

Hırsızlık yapanlar değil, hırsızları yakalayanlar tevkif edildi.

Böylelikle yalana, talana ve yolsuzluğa prim verildi.

Yeni Türkiye diye bir kavram oluştu.

Bizde Türk milleti olarak değil, Yeni Türkiyeli olarak yeni Türkiye’de yaşamaya çalışıyoruz.

Tabii yaşayabilirsek…