Rahmetli Ahmet Kabaklı Hocanın sıklıkla kullandığı bir kavram…
Alperen, “hem din adamı hem komutan olan yiğit!”
Ahmet Kabaklı, Anadolu’nun fütuhat yıllarına gider.
O yıllara, ‘nazar’ ederler.
“Ahmet Yesevi ve Yunus Emre’nin temsil ettiği ruh…”
Selçuklu ve Osmanlı Devletinin kuruluş yılları…
O yılları sindirerek okuyalım ve ‘tefekkür edelim’
Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı, ‘tarihimizde üç dönemden’ söz ederler;
“Sultan Alparslan’ın, Ahmet Yesevi ve talebeleriyle birlikte Selçuklu Devletini kurduğu zaman ve mekânda…”
“Sultan Osman ve Orhan Gazi’nin, Yunus Emre ve talebeleriyle birlikte İslâmi-milli devletin kurulduğu zaman ve kemanda…”
“Erzurum, Sivas ve Ankara’da toplanan Çanakkale gazilerinin, Batıcılığa, taklitçiliğe, vurgunculuğa ve yolsuzluğa savaş açarak “Asımın Nesli” halinde devlet kurmaya giriştikleri 1919 ve 1923 arasındaki zaman ve mekânda…”
Malazgirt (1071), İstanbul’un Fethi (1453), Çanakkale Zaferi (1915)
Yahya Kemal’in, “Türk Ordusuna Hediye Ettiği Şiir”
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın”
Bu mısralarda, ‘tevhit aşkı…’ vardır.
O manevi aşkla ‘şehadete’ yürüyen bir ordu vardır;
Orhan Şaik Gökyay bütün yüreğiyle bu orduyu anlatır;
“Tarihin dilinden düşmez bu destan
Nehirler gazidir, dağlar kahraman
Her taşı bir yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir!”
Bütün bunlar, ‘fedakârlığın…’ Alperen ruhuna yansımasıdır.
Akif, kendinden geçercesine sırlar âlemine gider;
“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
Allah Resul’ünün (sav.) ‘müjdelediği bir millet…’
Kur’an da, “mü’minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıda,
Allah yolunda savaşan, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim…”
Sadece, Allah rızası… O rızayı ilahi uğrunda nefes tüketenler… Ne mutlu!
Tefekkür edelim…
Bu milletin, Anadolu’ya gelişlerini…
Her bakımdan kendilerini yetiştiren, ‘aksaçlı kâmil insanlar…’
Arif Nihat Asya’ya kulak verelim;
“Nerde kaldı o çağlar ki
Analar kurt doğururdu
Hilkât insan çamurunu
Destanlarla yoğururdu”
Sıklıkla kullanırım…
Orta Asya’dan, Atayurt’tan, ‘binlerce km yol almışız…’
Malazgirt’ten İstanbul önlerine…
Anadolu’dan üç kıtaya…
“Fütüvvet diliyle akmışız…”
Tarihçiler ne derler, “Türkler sadece Balkanlarda 30 binin üzerinde eser inşa etmişler!”
Alperenlik, ‘coğrafyayı vatanlaştıran bir ruh…’
Akif bizlere, ‘o ruhu tasvir ediyor’
“Asımın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek”
İki şık, “Ya şehadet, ya hürriyet…”
Alperenlik ruhunda, ‘yükselen değerler…’
Bu millet, tarihi boyunca da; ‘o değerlerle birlikte anılır’
Bizim Yunus ne diyecekler;
“Ben gelmedüm dâ’vi içün benüm işüm sevi içün
Dostun evi gönüllerdür, gönüller yapmağa geldüm.”
21. yy’deyiz. Davamız farklılaştı mı?
Aynı, kutlu dava üzerinden yolumuza devam edeceğiz!
“Çağlar açıp, çağlar kapatan bir milletiz!”
Bayrak Şairimiz, ‘günümüz nesline’ sesleniyor;
“Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Her zaman, her zeminde, “Alperen ruhuna ihtiyacımız var!”
Savaşların ortasında, ‘güçlü bir Türkiye olmaya mahkûmuz’
Alperen ruhuyla, ‘geleceği inşa etmeye de mahkûmuz’
Tarih, bizlere çok büyük sorumluluklar yüklüyor…
O sorumlulukların şuurunda olalım…