YEMEN TÜRKÜSÜ BELGESELİ

Tarih 26 Aralık 2015 Cumartesi günü

YEMEN TÜRKÜSÜ BELGESELİ
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Tarih 26 Aralık 2015 Cumartesi günü.

Gene Manas Kültür Evi’nde toplanmış bulunuyoruz.

Konu: Rahmetli Fikret Memişoğlu’nun, Harput Ahenginden alınmış YEMEN TÜRKÜSÜ SÖZLERİ.

Küçücük toplantı salonu gene tıka basa dolu.

Genç araştırmacı İletişim Fakültesi öğrencisi Umut Bodur, olanca çabasını göstermiş ve yüklü bilgilerle karşımıza çıkmış.

Manas’ın yöneticisi Şener Bulut, çiçek gibi kokan salonda gene her şeyi bilindiği şekilde hazırlamış.

Paşa Demirbağ, emekli Albay Lokman Tasalı, Naci Sönmez, Nihat Kazazoğlu, Bünyamin Eroğlu, Yalçın Turhan,  Doğan Sever bir güzelce masanın bir yanını, öte yanını da bizler; Prof. Dr. Asaf Varol, Bedrettin Keleştimur, Dr. M. Naci Onur, Zekeriya Bican, Şükrü Kacar, İsmail Eroğlu, Hasan Ergün Yılmaz, Hasan Özçam, Günerkan Aydoğmuş tutmuşuz. Düzen gereği sanatçılarımız her zaman oturduğumuz yeri de elimizden almışlar. YEMEN TÜRKÜSÜ bir kez daha anılacak, bir kez daha düşlerimizi vurup geçecek. Yemen Belgeselini bir güzellikle hazırlayan İletişim Fakültesi öğrencisi Umut Bodur’u ve bu genç araştırmacıya destek olan Manas Yayıncılık’ı bir daha içtenlikle kutluyorum.

Yemen öteden beri ailece öykülendirdiğimiz ve acılarıyla unutamadığımız bir Osmanlı vilayeti. O dönemlerde Arabistan kadar bu yöreye de Osmanlı İmparatorluğu değer verir, asker gönderir o derece korumaya çalışırdı. Her yıl sayısız asker gider, ancak gidenlerin çoğu geri dönmezdi. Benim de Zülfü ve Hasan dayılarım Yemen’e gitmiş, bir daha geri dönmemişlerdi. Rahmetli annem Yemen’e giden dayılarımdan sık sık söz eder, arada bir gelen mektuplarını anlatıp dururdu. Yemen’de özellikle yiyecek bakımından şikayetlenen dayılarım yeşil çekirdekleri açlıktan nasıl yediklerini bile anlatıp dile getirirlermiş. Birinci dünya savaşında korumaya gittiğimiz Yemen halkının İngilizler tarafından aldatılıp askerimizi arkadan nasıl vurduklarını da söyleyip yakınırlarmış. Sonradan birçok gidenimiz gibi bu iki dayım da şehit olup geri dönmemişlerdi. Yine aynı yıllarda Kafkas Cephesine giden Şükrü ve Ali amcalarım da Sarıkamış’ta şehit olmuşlardı. Bu bakımdan babam ile annemin gözyaşları her vakit akar dururdu. Yemen Türküsü sanatçılarımız tarafından bir güzelce seslendirildiğinde, aklıma dayılarımı andığım Yemen şiirim gelmişti.

  ŞU YEMEN İLLERİ

             (Yemen’de şehit olan dayılarıma)            

                                    

Şu Yemen elleri çöldür geçilmez

Sıcaktır suları bir tas içilmez

Analar, babalar yaş döker durur

Analar seçilir, yarlar seçilmez.

 

Mektup ulaşmaz, uzaktır yollar

Gülleler altında sdigeranır kollar

Beklenir çok yıllar, haberler gelmez

Bekler durur, nice analar, dullar.

 

Ateş ateş yanar, nasıl yürekler

Açlıktan bükülür, kalır bilekler

Yemen’e gidenler gelmez bir daha

Gözü yaşlı anneler, yolları bekler.

 

Orası Yemen’dir söylenir adı

Orada çekilmez hayatın tadı

Yüzbaşı, Binbaşı öğütler verir

Her ölenin kalır geride yadı.

 

Huş Dağı, yol vermez, gelen geçene

Rastlanmaz orada kefeni biçene

Cesetler gömülür bir bir kumlara

Ne mutlu,  orada şehit düşene.

 

Söner ne ocaklar, tütmez dumanı

Çöller nasıl yutar, bir gör insanı

Ağıtlar yakılır Yemen üstüne

Kimse bilmez, orda adsız yatanı.

 

Ne canlar gitti, bir daha dönmedi

Yığıldı acılar yaşlar dinmedi

Sayısız şehitler verdik Yemen’de

Şehit düştü çoğu geri gelmedi.