Taha Yusuf SARIGÜL

MİLLETE "HİZMETKAR" DEĞİL "EFENDİ" OLMAYA ÇALIŞANLAR VAR !

Taha Yusuf SARIGÜL

"Mal ve mülkle mağrur olma, deme var mı ben gibi,

Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi

Dünya malı elde iken düşmanların dost olur,

Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur."

 

   Mevlâna'nın bu dörtlüğü çok şey anlatıyor aslında ama biz yine de dilimiz döndüğünce derdimizi anlatmaya çalışalım.

   Bir hayalin peşinden gidiyor insanlar. Güzel, tatlı ve çekici hayaller, peşinden koşanları esir ediyor kendine. Bağımlılık yapıyor. Hayaller zamanla heva ve hevese, heva ve heves de zamanla hırs ve ihtirasa dönüşüyor. İnsanlar bir makama bir mevkiye bir servete ulaşabilmek için hırsının kurbanı olabiliyor. Herkes başarılı olmak, belli makamlara gelmek ister. Herkes zengin olmak ister. Ama bunu isterken veya bunun için mesai harcarken çok dikkatli davranmıyor nedense insanlar. Paranın da makamın da geçici olduğu gerçeği hep yadsınıyor. Ölüm gerçeği, hesap günü hep unutuluyor. Kırılan kalpler, yenilen haklar hep gözardı ediliyor.

Hayat, ölüme soruyor:

-Neden insanlar beni seviyor ve senden nefret ediyor?

Ölüm cevap veriyor:

“Çünkü; sen hoşa giden bir YALANSIN;

ben ise acı verici bir GERÇEĞİM.”

   Acı veren bir gerçek olduğu için herkes ölümden kaçıyor, görmezden geliyor. Geçici dünya hayatı için ise sağlığını, zamanını, ailesini feda edebiliyor. Ölüm kadar gerçek olan başka birşey daha var. Sağlık ve huzur parayla satın alınmayacağı gerçeği! Eğer bir insan huzurlu ise ve sağlığı da yerindeyse ondan şanslısı yoktur. Elimizdekilerin kıymetini bilmeliyiz.

   Hep daha fazlası için tüm değerleri ayaklar altına alıp etrafımızı kırıp döktüğümüz zaman geriye dönüp bakacak yüzümüz kalmaz. Tırmandığınız ağacın dallarını kırarsanız inerken tutunacak dalınız kalmayacağı için baş aşağı düşersiniz. Bir makam bir mevki size Allah'ın bir emanetidir, imtihanıdır. Siyasi kadrolar için de bu geçerlidir. Hangi kademede olursa olsun makamın sahibi değil emanetçisi olduğunuzu unutmamalısınız. Fakat Türkiye genelinde de ilimiz özelinde de bizleri yöneten kadrolardaki çoğu siyasinin emanetçi değil de makamın ebedi sahibi gibi davrandıklarını görüyoruz. Ne diyordu Recep Tayyip Erdoğan: "Millete efendi değil, hizmetkar olmaya geldik."

  Erdoğan'ın işi gerçekten zor. Onlarca il, yüzlerce ilçe, binlerce yönetici. Teşkilat büyük, emaneti yüklenecek binlerce kişiye ihtiyaç var. Fakat emanete talip olanların bazılarının millete hizmetkar olma gibi bir dertleri yok. İlimiz özelinde de söylüyorum. Daha görev verilip verilmeyeceği belli değil. Bakıyorsun millete selam vermiyor. Millete tepeden bakıyor. Bu tip insanlar göreve gelseler ne olacak ki? Ak Parti'ye en çok zararı bu tipler verecek. Reis hangi birine yetişsin. Hangi biriyle ilgilensin.

   Kimsenin inancını sorgulamıyoruz ama konu "dava" olunca ve davayı yüklenmeye talip olan insanlardaki bazı hasletleri görünce bunları dile getirmek boynumuzun borcu oluyor. İçki içen, tefecilik yapan, fuhuş yapan birinin bu partide yeri olmamalı, olamaz! Millet bunlara Reis'e destek olsunlar diye, İslam davasını yükseltsinler diye oy veriyor. Yukarıda saydığımız pislikleri işlesinler diye oy vermiyor. Bu tip insanlar bizim mahallenin insanları değiller. Reis dünya ile uğraşıyor, dönüp de teşkilatlardaki bu tür sıkıntılara yetişemez. Adam ABD ile Avrupa Birliği ile İsrail ile kısacası Emperyalizm ile uğraşıyor. Ama gelin görün ki bazı kifayetsiz muhterisler yüzünden bu dava zarar görüyor.

   Bir de mahalle değiştiren insanlar var tabi partide. Bir makama bir mevkiye getirildiğinde "kerametini kendinden menkul" sanıp, havaya girenler ve vazgeçilmez olduğunu sananlar var. Küçük dağları ben yarattım havasındalar. Yürüyüşüyle, bakışlarıyla, konuşmasıyla, yaşam tarzıyla bunu ortaya koyuyorlar adeta. Dün samimi olduğunuz, geçmişini bildiğiniz, kapasitesini bildiğiniz adam partide bir görev alıyor, sizi yolda görünce selam vermiyor. Büyükleniyor, mağrur oluyor. Geçmişini unutuyor. İnsanlara tepeden bakıyor. Hizmetkar değil "efendi" olmaya çalışıyor. Mahkeme kadıya mülk değil. Millet "efendi" olmak isteyene değil "hizmetkar" olmak isteyene teveccüh gösteriyor, bunu unutuyorlar.

   İl bürokrasisi için de aynı durum geçerli. Milletvekillerinin, il başkanının veya başka bir siyasinin referans olduğu insanlar millete hizmet etmek yerine makamın keyfini çıkarmaya çalışırsa, personelini kendisinin hizmetçisi zannederse, özel hayatında her türlü pisliğe bulaşırsa, tüm bunlar ona referans olan siyasiye mal ediliyor. Devleti temsil eden bu insanlar aynı zamanda Ak Parti'yi de temsil ediyorlar. Bu tip insanları görenler de tepkisini siyasilere yönlendiriyor. "Bizim oy verdiğimiz milletvekilleri getirdi bu tip insanları." diye söyleniyorlar. Bu tip insanların kibirlenmelerini ve pis işlerini görünce ister istemez soğuyorlar, uzaklaşıyorlar.

"Ben Ak Parti'ye bu tür insanlar bize köle muamelesi yapıp kendilerini "efendi" zannetsinler diye mi oy verdim."

"İçki içen zina eden bu adamlara mı oy verdim ben şimdi."

"Her türlü pislik var bu adamda, nereden başımıza bela ettiler!"

   İnanın bunlara benzer onlarca cümle duyuyorum etrafımda 18 yıldır Ak Parti'ye oy veren insanlardan. İnsanlar ülkenin selameti için, Erdoğan'ın yüklendiği dava için, yedi düvele meydan okuyan güçlü bir Türkiye için "bu insanlara" oy verdi. Verdi vermesine ama hep sorguladı. Ama bu sorgulama son safhaya gelmiş durumda. Ak Parti, kendi ismini kullanan, teşkilatlarda yer edinen bu hastalıklı tiplerden kurtulmalı bir an önce.

   Zira millet kendine "efendi" aramıyor. "Hizmetkar" arıyor...

Yazarın Diğer Yazıları