Taha Yusuf SARIGÜL

GÜNAH KEÇİSİ ÖĞRETMENLER!

Taha Yusuf SARIGÜL

 Toplum olarak klasik davranış kalıplarımız var. Hiçbirşeyi kolay kolay beğenmeyiz. Konuşmayı çok severiz. Eleştirmeyi daha çok severiz. Her işin uzmanıyızdır. Fiili olarak ortaya koyduğumuz bir ürünümüz yoktur ama söze geldi mi kimseye sıra vermeyiz. Sağlık alanında, ekonomik alanda, siyasette, sporda ve birçok alanda özellikle de EĞİTİM alanında uzmanızdır. Kimse, kendisine sorulan bir soruya ben bu konuyu bilmiyorum diye cevap vermemezlik etmez bizim ülkemizde. Mutlaka verecek bir cevabı vardır.

   Meşhur bir reklam filmi vardı ya 'Ağzı olan konuşuyor' gerçekten de öyle. Ha bir de konuşmak bedava!

   Çocuğumuzu okutan öğretmeni beğenmeyiz mesela. Eleştiririz sürekli. Evde baş edemediğimiz iki çocuğumuz için biz mükemmel anne-babayız. Okulda 40 tane çocuk ile uğraşan öğretmen ise tembeldir, yetersizdir! Bunu sık sık dile getiririz. Bunları duyan çocuğumuz öğretmene saygı duyar mı? Tabi ki hayır.

   Şu an ülkemizde çoğu kesim 'Eğitim Uzmanı' kesilmiş durumda.

   Eskilere özlem var diye söylenir ya hep. Bir eğitimci olarak gerçekten de katılıyorum. Hiç unutmam İmam Hatip'de 70 kişilik sınıfta okurduk. Çıt çıkmazdı sınıftan. Gayet de başarılıydı öğrenciler. Çoğu hakim, doktor, mühendis ve öğretmen gibi mesleklerin sahibi oldular.

   Öğretmeni gördük mü hem saygı ve sevgi hem de korkudan olsa gerek hemen toparlanırdık. Önümüzü iliklerdik. Selam verir saygımızı ortaya koyardık. Şimdi öğrenci bizi görüyor ayak ayak üstünde otururken istifini bile bozmuyor. Yanımızdan geçerken arkadaşları ile bağıra bağıra muhabbete devam ediyor. Konuşmaları ve bizlere yaklaşımları eskiye göre çok farklı. Burada öğrencide hiçbir suç bulmuyorum. Onu bu şekilde yetiştiren anne babaların oturup da düşünmesi gerekir. Eğitim sisteminde her ne kadar sıkıntılar olsa da bir öğretmene anne-baba nasıl yaklaşıyor ise öğrencileri de öyle yaklaşıyor. Bunu bir rehber öğretmen olarak yaptığım veli görüşmelerinde daha iyi anlıyorum. Çocuğunun yalan söylediğini bildiğim veli ile bu konuları konuşurken velinin de yalan söylediğini görünce görüşmenin pek de verimli olmadığını hemen anlıyorum. Velilerin öğretmenlere karşı tavırlarını görünce öğrencilerin tavırlarını da yadırgamıyorum. Hiçbir veli benim çocuğum sigara içer, yalan söyler, saygısızlık eder gibi bir cümle kurmaz, kuramaz. Hepsinin çocuğu mükemmeldir. Hayatta yalan söylemezler, asla saygısızlık etmezler. Ne diyelim?

   Bir eğitimci ve bir 'sendikacı' olarak belirtmeliyim ki; öğretmene saygı aldığı maaş ile de alakalıdır biraz. Bugün yeni başlayan bir öğretmen 4100₺ maaşla işe başlarken yeni işe başlayan bir bekçi 5100₺, polis ise 5500₺ civarındaki maaşla işe başlıyor. Diğer meslekler de benzer durum var. Polis, asker, bekçi maaşlarını hak etmiyorlar mı? Sonuna kadar hak ediyorlar. Ama öğretmene de 4100₺ maaş çok düşük bence. Eskiden öğrencilerin hayalinde öğretmenlik mesleği vardı. Şimdi ise veliler hiçbirşey olamazsa bari öğretmen olsun yaklaşımındalar. Halbuki doktoru da avukatı da mühendisi de yetiştiren öğretmen değil mi? Yazık...

   Virüs salgını var, insanların hayatları söz konusu. Her gün bir tanıdığın koronavirüs kaptığı haberini alıyoruz. Durum çok ciddi.

   İkinci dönemin çoğu kısmı uzaktan eğitim ile devam etti. Öğrenciler fiili olarak okullara gidemediler. Bilim kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda okulların fiili olarak açılması 31 Ağustos yerine 21 Eylül tarihine ertelendi. Bu tarihe kadar uzaktan eğitime devam edilecek.

   Oturdukları her ortamda öğretmeni ve 'öğretmenlik mesleğini' ağzına dolayanlar bu süreci bir 'tatil' olarak görüyorlar. Biraz insaf ve izan lütfen.

   İkinci dönem 3 ay boyunca yapılan ve şimdi başlayacak uzaktan eğitim sürecinde dersleri kim yaptı, kim yapacak acaba?

    Vefa Destek Gruplarında aktif olarak kimler çalıştı acaba?

   Deprem sonrası AFAD depolarında gelen her türlü yardımı gece gündüz çalışarak kimler tasnif etti acaba?

   AFAD çadırlarının kurulmasında ve hala çadırkentlerin yönetiminde ve hasar tespit komisyonlarında kimler çalışıyor acaba?

   Daha sayamayacağımız birçok görev öğretmenler tarafından yapılmıştır. Yapılmaya da devam ediliyor.

   Öğretmenleri eleştiren kesimin en büyük derdi evdeki çocukları ile baş edememeleridir. Biraz empati yapsalar kendileri 2 çocuk ile baş edemezken bu öğretmenler 40 çocukla nasıl baş ediyor acaba!

  Okulların fiili olarak açılmamasını öğretmenler istiyor sanki. Maske takmazlar, sosyal mesafe diye birşey nedir bilmezler. Akşama kadar çarşıda pazarda gezer, kahvede otururlar. Tatile gitmeyi ihmal etmezler. Avm'lerden çıkmazlar. Düğünlerden geri kalmazlar. Virüsün yayılmasına en çok neden olanlar okullar neden açılmıyor diye feveran ediyorlar sonra. Öğretmenler yatıyor diye de boş boş konuşuyorlar.

   Öğretmenler yatmıyor. Öğretmenler 7/24 göreve hazır bir şekilde bekliyor. Devletin hizmetinde milletin emrindedir öğretmenler. Bilim Kurulu okulların açılmasına onay verdiği gün tüm öğretmenler hazır kıta, yüz yüze eğitime başlayacaktır.

   Fakat bazı dar kafalılar hala kendi keyifleri ile 'insan sağlığı' arasındaki farkı idrak edemiyorlar. Okulların açılmamasını sanki öğretmenler istiyormuş gibi öğretmenleri günah keçisi ilan ediyorlar. Allah akıl fikir versin.

   Virüs salgını şu an zirve yapmış durumda. Maske takmayan, sosyal mesafeye dikkate etmeyen büyük bir grup var. Toplum sağlığı adına alınan önlemlerin tam tersini yapan bu grup 'neden okullar açılmıyor' diye yaygara yapıp 'öğretmenlere yine tatil oldu' diye konuşuyorlar. Bazılarına anlatmak zor ama yine söyleyelim; Okullar tatil olmadı, sadece fiili olarak açılmayacak. Eğitim-Öğretim 'uzaktan eğitim' şeklinde devam edecek.

Ah bunu bir anlasalar...

Yazarın Diğer Yazıları