Taha Yusuf SARIGÜL

   DEİZM VE TOPLUMSAL KARŞILIĞI

Taha Yusuf SARIGÜL

  Son günlerde en çok duyduğumuz kelime “deizm” olsa sanırım. Tartışma programlarının, köşe yazılarının, siyasetin ve kamuoyunun gündeminde olan konu “deizm” konusu. Olayın çıkış noktası Konya’da düzenlenen “Gençlik ve İnanç” konulu bir çalıştay. Çalıştaya 50 din dersi öğretmeni katılmış ve sonuç bildirgesinde; Öğrencilerin anlatılan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeni ile deizme kaydığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalıştayda ortaya çıkan görüşlerden biri de; “Hurafeler din addedilmektedir. Dini anlatan kişiler arasında yaşanan tartışmalar ve sunulan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar gençlerde din düşüncesinin saygınlığına zarar vermektedir.” Görüşüdür. Ve yine gençlerin; neden Tanrı’nın yeryüzünde kötülüklere müdahale etmediği ve sessiz kaldığı gibi sorular sorarak inanç problemi yaşadıkları ve Allah’ın zatı, tasavvuru, kader, sabır ve tevekkül gibi konularda yeterince bilgi sahibi olmadıkları vurgulanmıştır.

Peki, nedir deizm?

   Deizm terimi Latince Tanrı anlamına gelen Deus sözcüğünden türetilmiştir. İlk olarak 16. yy.’da kullanılmaya başlanmıştır. Yaradancılık anlamına gelir ve evrenin yaratıcısı tek bir Tanrıdır fakat evrenin işleyişine karışmaz görüşünü kabul eden bir anlayıştır. Akıl yoluyla insanların doğruyu bulacağına inanılır ve vahiy, peygamber, mucize, melek, şeytan, cennet, cehennem, ahret ve kader gibi konuları reddeder.

   Toplumsal yaşamı göz önüne aldığımızda insanların yaşadığı hayatın “deizm” den farksız olmadığını görebiliyoruz. Gençlerin pratik hayata uyguladıkları şey büyüklerinden gördükleridir. Gençlerin neden böyle bir inanışa kaydığını sorgulamadan önce düşünülmesi gereken konu % 99’u Müslüman olan ülkede toplumun genelinin pratik olarak Allah’ı hayatından çıkarmış olmasıdır. Sokakta sorsalar yaratıcı kim diye? Herkes Allah der. Peki, Allah’ın emirlerine ne derecede riayet ediyorsunuz diye sorsalar çoğu kişi boynunu bükerek cevap verir. Yine sorsalar deizm nedir diye çoğu kişi cevap veremez ama açıklasanız deizm şu anlama geliyor diye, herkes sert bir şekilde deist olanın dinden çıkacağını ve bunun kabul edilemeyeceğini söylerler. Oysaki pratik olarak toplumumuzun durumu tam da deizmle örtüşüyor. Tek fark deizm din adına tüm kutsalları reddedip sadece yaratıcıyı kabul ederken geleneksel toplumumuz yaratıcı ile birlikte din adına tüm kutsalları fazlasıyla kabul ediyor. Fakat uygulamada ise hem müslümanım diyen hem de desitim diyen dünya işlerine Allah’ı karıştırmıyor. Ticaret yaparken, faiz yerken, miras dağıtırken, akraba ilişkilerinde, tatil yaparken, mal biriktirirken, evlenirken, yemek yerken, yolda yürürken kısacası hayatının her alalnında Allah’ı hayatına karıştırmayanlar çoktan “deist” olmuştur haberleri yoktur bile. Batı’da bunun diğer bir ismi de Pratik Ateizm’dir Allah’ı inkâr etmeyen fakat pratik hayata karıştırmayan bir anlayıştır.

   Hz. Ömer’in şu sözü tam da bu durum için söylenecek bir sözdür; “Eğer inandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” Bu bağlamda yapılması gereken çok basittir aslında. İnandığımız gibi yaşamıyorsak, yaşadığımız gibi inanacağımız gerçeğini yadsımadan inandıklarımızı sorgulayıp pratik hayatımıza yansıtmamız gerekiyor. İnandığımız kutsal kitabımızı raflardan indirip, astığımız duvarlardan indirip okumalıyız. Hem de önce Türkçe sonra Arapça okumalıyız ki ne dediğini anlayalım ve hayatımıza tatbik edelim. İnsanlar Kuran okurken kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınarak okumadığı için hayatlarına hiçbir tesiri olmuyor sanırım. Çünkü camilerde akşama kadar Kuran okunuyor. Kuran bir hayat rehberidir, yaşam nizamıdır. Hayatımıza Kuran ile yön vermiyorsak, rehberimiz kuran değilse, önderimiz yaşayan Kuran Peygamber efendimiz ve onun örnek hayatı değilse imanımızın gereğini yerine getirmiyoruz demektir.  Çünkü “İman bir iddiadır, ispatı da ameldir” İspatsız her şey çürümeye ve yok olmaya mahkûmdur.

  Toplumda din adına ortaya çıkan bidat ve hurafelerin giderek yaygınlaşması deizm, panteizm, spritüel deizm, nihilizm, agnostisizm, ateizm, pratik ateizm gibi daha birçok kavramın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Tarikatları, zikir cemaatlerini, şeyhleri, dervişleri, evliyaları, ermişleri, mübarekleri saymıyorum bile. Etki tepki sonucu bu kavramlar birbirini doğurmaya devam edecektir. Tartışılması gereken konu bu tür kavramsal meseleler yerine bozulan din anlayışının nasıl düzeltileceğidir. İnsanların Kuran’a ve Sahih Sünnete dayalı bir hayatı neden yaşamadığının irdelenmesi gerekir.

Allah’a emanet olun…

Yazarın Diğer Yazıları