Taha Yusuf SARIGÜL

BUGÜN 28 ŞUBAT

Taha Yusuf SARIGÜL

Bugün   28 Şubat 2017. Tam 20 yıl önce   Türkiye siyasi ve toplumsal hayatı için kara bir gündü. 28 Şubat 1997 yılındaki MGK toplantısı sonrası alınan kararlar ve sonrasında yaşanan gelişmeler Türkiye tarihi açısından kara bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur. Yıllar geçtikçe o dönemin kodlarını daha iyi okuyabiliyoruz.    Vatandaş olarak verdiğimiz oyların ne kadar değersiz olduğunu anlamıştık. Bu ülkede egemen olan gücün halk değil asker, yargı, bürokrasi ve medya olduğunu görmüştük. Halk olarak kendi geleceğimizi kendimizin belirleyemediğini görmüştük. Bu ülkenin gerçek sahibi olduğunu iddia eden bir zümre istediği şekilde ülkeyi yönetiyordu. Kendi inanç ve değerleri doğrultusunda insanların yaşam tarzlarına müdahale ediliyordu. 1995 genel seçimleri sonucu Refah Partisi’nin birinci parti olması ile fitili ateşlenen olaylar 1997’nin 28 Şubat’ında MGK’da alınan kararlar ile zirveye ulaşmıştı. Alınan kararları uygulamak için kurulan illegal bir yapı olan BÇG (Batı Çalışma Grubu) hükümet gibi davranmaya başlamıştı. Komutanlara göre ‘İRTİCA’ artık ‘PKK’ dan daha tehlikeli bir boyuttaydı. Namaz kılan insanlar, başörtüsü takan bayanlar PKK’lı teröristlerden daha tehlikeliydi! Devlet dindarlardan temizlenmeliydi. Bunu BÇG aracılığıyla gerçekleştireceklerdi. Düşünebiliyor musunuz kamuda çalışan erkekler fişlenmemek için gümüş olan nişan alyanslarını bile takamıyorlardı parmaklarına. Ülkeyi seçilmişler değil atanmışlar yönetiyordu. Seçilmişlere karşı bir rahatsızlık ve öfke vardı. Aslında öfke Anadolu İnsanı’nın ‘değerlerine’ idi. Asker, yargı, bürokrasi ve medya el ele verip seçilmişleri alaşağı etmeye çalışıyorlardı. Bunun için ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Ülke soyuluyordu bunların sesi çıkmıyordu. Bankaların içi boşaltılıyordu bunlarda ses yoktu. Halkın 300 milyar dolar parası çalındı kimse hırsız var diye ortalığı ayağa kaldırmadı. Dert başkaydı. O dönemdeki ana haber bültenlerini çok iyi hatırlıyoruz. Her gün bir irtica haberi. Okulda namaz kılan çocukların öcü gibi gösterilmesi, başörtüsü takan bayanların terörist gibi gösterilmesi, dine ait hangi motif varsa bunların negatif propagandalarının hedefi olmuştu. Sahte şeyhler, sahte tarikatlar ve provakatif eylemler üzerinden mütedeyyin insanlara saldırıp seçilmiş olan Refah Partisi’ni iktidardan indirmeye çalışıyorlardı. Başarılı da oldular. Refah Partisi’ni kapattılar. Saiyasi yasaklar koydular. Hükümetleri devirdiler. Gazetecilerin evinde hükümetler kurdular. Başbakanları pijamaları ile elleri ceplerinde karşıladılar. Binlerce insan sırf inancından dolayı ötekileştirildi. İşinden, okulundan oldu. Binlerce insan suçsuz yere gözaltına alınıp hapislere girdi. Mahkûm edildi. Ama hiçbiri kalkıp da vatanına ihanet etmedi. Sokağa çıkıp gayrimeşru eylemler yapmadı, silahlanmadı. Gidip de Almanya’nın, Fransa’nın, ABD’nin kucağına sığınmadılar. Sadece sabrettiler. Bu günler de geçer dediler. Önce Allah’a sonra Anadolu insanına güvendiler.  ‘28 Şubat bin yıl sürecek’ dediler.  Meclise başörtüsü ile gelen bir hanıma ‘Şu kadına haddini bildirin’ dediler. ‘Başını örtmek isteyen Arabistan’a gitsin’ dediler.  ‘Asker, kendine verilen görevi kullanmıştır. Asker daha demokrattır’ dediler. (CIA imamı Fetullah Gülen)     Askerin ayağına gidip brifing alan yargıçlar… Askerden talimat alan koca koca profesörler… Manşetleri bile generaller tarafından atılan bir medya…    Ama 3 Kasım 2002’den sona bu ülkede çok şeyin değişeceği beliydi. Öyle de oldu. Yaklaşık 15 yılda, Bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat’ın izleri silindi. Acele edilmedi. ‘Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste’ diye boşuna dememişler. 28 Şubatçıların tutukladığı ve ömür boyu siyasi yasak koydukları Recep Tayyip Erdoğan için ‘muhtar bile olamaz’ manşetleri’ atılırken geldi bu ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı oldu. Askeri vesayeti, yargı ve bürokrasi vesayetini ve medya vesayetini uzun mücadeleler sonrasında bitirdi. 28 Şubat’ın aktörlerini yargı karşısına çıkardı.    Ama hala vesayet kalıntıları var. Hala ‘Karargâh Rahatsız’ manşetleri ile hükümete aba altından sopa göstermeye çalışanlar var. Daha 7 ay önce bu millet 15 Temmuz’da canını ortaya koydu. Unuttukları bir şey var o da artık karşılarında pijama ile karşılayabilecekleri bir lider yok. Şapkasını alıp gidecek bir lider yok. Dışarıdan talimat alan bir lider yok. Gücünü milletten alan ve milletine güvenen bir lider var. Ülkesi için canını ortaya koymuş ve ona inanan milyonlar var. Bir daha bu ülkede halkın üstünde bir güç olmayacak. ‘Hak’ gücünü halk ile tesisi edecek.     Bu istemezükçü zihniyetin şu anki rahatsızlığı da ‘yaşam tarzımıza müdahale ediliyor’ yalanı. ‘Aslında onların esas rahatsızlığı yaşam tarzlarına müdahale edilmesi değil, onların artık bizim yaşam tarzımıza müdahale edememeleridir.’

Yazarın Diğer Yazıları