Şükrü KACAR

ŞU BİRLİK BERABERLİK

Şükrü KACAR

Her üzücü olay çıktığında, ilk söylenen söz “Birlik-Beraberlik” sözü oluyor. Ne kadar büyük, ne kadar kutsal sözler varsa birbirini izliyor. Oysa öyle bir aşamaya geldik ki, ne birlik kaldı, ne de beraberlik. Kimseler kimselere de güvenemiyor artık. Nedeni insanlarımız çok değişti. Değer yargılarımız bir bir yok edildi. Böldükçe böldük insanlarımızı. Kardeşi kardeşe bile düşman ettik. Hele hele biri birimize güven duygusu, tümden yok edilir duruma geldi. Herkes, kendi çıkarı peşinde. Herkes, bir yolunu bulup götürmeye çalışıyor. Bir bakınız şu İslam Devletlerine. Hepsinde kavga var, hepsinde kan dökülüyor. Önce bir Hizbullah örgütü çıktı ortaya; insanlar insanları zincirlerle boğmaya başladı. Sonra bir sözde IŞİD, yani Irak, Şam İslam Devleti. O daha başka göstermeye başladı yüzünü. Yakaladığının, ele geçirdiğinin kafasını kesmeye başladı. Görülmemiş işkencelere başvurdu. Türkiye bugüne kadar böylesine bir kargaşa da yaşamadı. Şu beş ay içinde oluşan olaylara bakın. Ülkede önüne geçilemeyen bir kardeş kavgası başladı. Şehirler, kasabalar nasıl da yakılıp harap ediliyor. Bugüne kadar geçirilen eski o büyük savaşlarda bile bu kadar yakmalar, yok etmeler olmamıştı. Suriye dedik, Türkiye’yi Suriye’den de kötü duruma getirdik. Kardeşi kardeşle vuruşturmaya çalışıyoruz. Arkasından da şaşaalı nutuklar çekiyoruz. Hiç de inandırıcı olmuyor, güven verici de olamıyor söylediklerimiz. Tek sebebi etnik bakımdan çok karalayıcı ve de yaralayıcı yollara başvurduk. Alt kimlik-üst kimlik söylemleriyle herkesi herkese düşman yaptık. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Gürcü say sayabildiğin kadar etnik gruplar yarattık. Bizden olanlar, bizden olmayanlar… bu tür sözlerle kimi korku odakları yarattık. Tehlike, iyiden iyiye gelip kapıya dayanınca da “Birlik Beraberlik” istemeye başladık. Ankara’da ki son insanlık dışı saldırıdan sonra da: Terörle yaşamaya alışalım tarzında anlaşılmaz sözlerle karşı karşıya kaldık. Yanlış politikalar, umursamazlık, bir görün bizi nereden nereye getirdi. Komşu ülkelerin iç işlerine burnumuzu sokmaya kalkışırsak, sonuç da bu olur. Önce Irak parçalanıp gitti. Sonra Esat kardeşin ülkesi Suriye’ye dil uzatmaya başladık. Oysa birlikte ne güzel günler, ne güzel tatiller geçiriyorduk. İran’la birçok bağlarımız vardı. Ne güzel gidiş gelişlerimiz vardı. Ne olduysa Kör Şeytan burada da aramıza girdi. Büyük komşumuz olan ve doksan yıldan beri dostluğumuz sürüp giden Rusya ile de bir anda ilişkilerimizi bozduk. Bu yüzden Rusya gelip güney komşumuz Suriye’de yerleşti. Yüzyıllardan beri Akdeniz’e inemeyen Rusya, burada da bir türlü üs kurmaya başladı. Bir de “ Büyük Ortadoğu Projesi” diye bir anlaşılmaz projemiz vardı. Onda da büyük bir sorumluluk yüklenmiş bulunuyorduk. Oysa bu proje ülkemizin bir tür bölünmesini, parçalanmasını hedefliyordu. Şu birkaç yıl içerisinde birçok ekonomik sorunu bulunan Yunanistan, irili ufaklı 16 adamızı işgal ediyor ve yumuşak karnımızı bir o kadar baskı altına almaya çalışıyor. Oysa yıllar önce işe yaramaz bir Karpat adası şahlanıp nasıl da ayağa kalkmıştık. Bütün bu olan bitenler Türkiye’de ki terör odaklarını bir o kadar cesaretlendirip ayaklandırmışa benziyor. Araya giren şu 3-4 yıllık süreç, görün başımıza neler açtı. Ülke kaybettiği insanlara yanıyor. Yakılan, yıkılan yanlarına ağlıyor. Biz bütün bunları bırakmış, birtakım olmazlardan söz ediyor, birbirimizi boş yere karalamaya çalışıyoruz. Düşmanın, dışarıda değil içeride bulunuşu kuşkusuz bizi çok düşündürüyor. Şu beş aylık dönemde kalbimiz olan Ankara’dan üç kez vurulmamız bizim ne denli bir gaflet içinde olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor. Gerçekten samimi iseniz haydi çeşitli çıkarlarımızı bir yana itelim de derlenip toplanıp bir araya gelelim. Bizi bu zor günlerden ancak birlik ve beraberlik kurtarır.  

Yazarın Diğer Yazıları