Şükrü KACAR

HOŞ GELDİN GÜZEL RAMAZAN

Şükrü KACAR

2 Haziran 2016. Perşembe gününden bu yana köydeyiz. Yurdun çok yerlerinde olduğu gibi bizde de doğa bir başka vurup geçti çevremizi. Önce dolu, sonra yağmur, sonra da rüzgâr. Manas’ın sevgili ozanı Aydın Adıgül burada olsaydı, gene “Harmanımı yel aldı, bostanımı sel aldı, bir yar sevdim el aldı.” türküsünü dertli dertli çalar söylerdi. Hele dün geceki, yani Ramazana gireceğimiz geceki rüzgâr bir başkaydı. Bir başka şiddette esiyordu. Bahçenin ağaçları neredeyse birbirini vurup geçiyorlardı. Çatılar daha çok korkutmuştu bizi. Çünkü yurdun birçok yerlerinden kötü haberler geliyordu. Ama bugün hava çok şükür açık ve güneşli. Ramazanla birlikte etraf da aydınlanmış oldu. “Hoş geldin güzel Ramazan, hoş geldin on bir ayın sultanı” diyesimiz geldi içimizden.  Ramazanlar, çoklukla bereket ayı, bolluk ayı, yardımlaşma ayı olarak bilinir. Zenginler, yoksullara, muhtaçlara öylesine yardım etmeye çalışırlar. Ramazan sofraları da bir başka süsler evlerimizi. Çeşit çeşit yemekler, sofraları o türlü doldurmaya başlar. Bizim hanım da, sabah erkenden kalkmış iftar yemeğini hazırlamaya çalışıyor. Bir yandan da bağ yaprağı toplayıp toplayıp kavanozlara doldurmaya çalışıyor. Bahçe, bu yıl çok daha başka olmuş. Doluya, rüzgâra karşın gene de güzelliğini korumuş. Balkonda oturmuş bu yazıyı yazıyorum. Bir anda eskilere gidip gidip geliyorum. Ne idi eskilerde yaşadığımız o günler. Yaz aylarında damlarda yatar, yatağa girdiğimizde gökteki yıldızları saymaya başlardık. “Bu Kutup yıldızı, bu Çoban yıldızı, bu Büyükayı, bu Küçükayı, bu Samanyolu” diye sıralardık arka arkaya gökteki yıldızları. Öyle törör filanda yoktu. Bir birlik, beraberlik içerisinde geçer giderdi günlerimiz.  Çanakkale’lerde, Sakarya’larda, İnönü’lerde, Sarıkamış’larda, Yemen’lerde birlikte savaşanlar geçerdi gözlerimizin önünden. Öyle Türk, Kürt, Çerkez, Laz Arap, Abaza diye ayrılıkta yoktu. Bütün savaşları birlikte ve kardeşçe vermeye çalışmıştık. Ne olduysa çok partili sisteme girdikten sonra oldu. Seçilmek, bir yerlere gelmek için bölündükçe bölündük. Gün geldi iyiden iyiye ayrımcılık yapmaya başladık. Bize koca Cumhuriyeti armağan edenleri karalamaya, haklarında hiçte yakışmayacak sözler etmeye koyulduk. O “ayyaş” dediğimiz büyükler zamanında, dağdaki çobanlar bile sürülerini dağda bırakıp bir rahatça şehire iner ve gereksinimlerini alarak tekrar dağdaki sürülerinin, yanına dönerlerdi. Atatürk geldi, eşkıya, soyguncu da yok oldu. Oysa bizim Beyyurdu ve Karakaya mevkilerinden eskiden kimseler soyulmadan geçemezlerdi. Karakaya, soygun yeriydi, eşkıya yatağı idi. Ama hatırlıyorum, 1940’lı yıllarda ağabeylerimle şehire gittiğimizde Karakaya’da, Şehitler ve Sakolar Mahallesi’nden şehire girmiştik. Korkusuz ve rahatça yaşanılan bir Türkiye vardı. Bugüne bir bakınız. Her gün birkaç şehit, her gün bir yerlerde bombalama ve yakıp yıkma. Her gün Türkiye’yi bölmek için olay çıkaranlar. Üstelik bir de bir Ermeni Soykırımı var gündemde. Son olarak, Birinci Dünya Savaşı’nda savaş ortağımız olan Almanya da soykırım kararı aldı. Böylece Ermeni soykırımı giderek gündem doldurmaya başladı. Oysa birkaç yıl önce Ermeni soykırımı üzerinde çok açıkça bir araştırma yapan bir Mehmet Perinçek de, bu yüzden üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmıştı. Babası Doğu Perinçek gibi, Mehmet Perinçek de bir cesaretle bu uydurma soykırımın üzerine gitmiş ve yandaşlara açıkça meydan okumuştu. Bir bakınız, komşulardan hiç dostumuz kaldı mı? Başta 70 yıllık dostumuz olan Rusya ile bile bir uçak düşürme nedeniyle aramız açıldı. Mustafa Barzani’nin oğlu Mesut Barzani, Irak’ta ayrı bir devlet kurarak kendini kanıtlamaya başladı. Suriye ile diğer komşu ülkelerle de aramız o değin gerginleşti. Şimdilerde içeride bir iç savaştır sürüp gidiyor. Biz, 1950’li yıllarda Güneydoğu’da, Mardin’de, Nusaybin’de, Cizre’de, Şırnak’ta, Midyat’ta, Mazıdağı’nda, Derik’te, Kızıltepe’de, İdil’de, Gercüş’te, görev yaptık. At sırtında, katır sırtında başta Hasankeyf’ler olmak üzere o yörelere gidip geldik. Soyunup Dicle sularında yıkandığımız günler oldu. Ama o günlerde birlik beraberlik vardı. Alt kimlik, üst kimlik diye bir şey yoktu. Mardin, Nusaybin en sessiz yerleşim birimlerimizin başında gelirdi. Şu kötü politika, bir görün başımıza neler getirdi. Seçmek, seçilmek uğruna neler yaptık. Bugün de acı acı bunun hesabını veriyoruz. Güzel Diyarbakır bile ne hallere düşürüldü. Mübarek bir günde istemeyerek bunları dile getirdiğimiz için nasıl da üzgünüz. Haydi, güzel ramazan, on bir ayın sultanı, tekrar hoş geldin. Dileriz bu ayda akan kanlar durur. Aklımızı bir güzelce başımıza toplar, şu ayrılıkçı düşlerimizden vazgeçeriz. Gün, birleşme günü, birlik olma günü, kardeşçe yaşama günüdür. Ramazan ayı, bütün İslâm âlemine hayırlar getirsin. Hepimize güzel günler geçirmemizi nasip eylesin. Tek millet, tek devlet olarak yaşamamız, sonsuza dek devam etsin. Ve yüce Tanrı, bizi hep koruya dursun… Köyden, herkese bol bol selamlar. Dilerim, hepimiz güzel bir Ramazan geçiririz.   Canım Şener Bulut Köyden zahmetlerle birlikte selamlar ve sevgiler. Ramazan, hepinize kutlu ve de uğurlu olsun. Köye beklediğimizi de söylemeden geçmeyelim. Gözlerinizden öpüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları