Rıdvan AYDIN

YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM                        

Rıdvan AYDIN

Yzb. Serhan kolu, yürekleri “Yurtta barış, dünyada barış” vuran, dörtlü bir avcı koluydu... İslam inancı da dünyanın, hatta tüm âlemlerin barışı için değil miydi? Eğer bindirmeli takviye yapılmazsa komşu kol da dörtlüydü. Oysaki altılı gelecekleri tahmin ediliyordu. Zira genelde hep öyle olmuştu. Dörtlü gelmeleri, bir aksilik çıkmazsa Serhan kol’un işini, daha bir kolaylaştıracaktı. Komşu Bağırtlakları bir güzel hırpalayıp, yakıtları kritiğe düşmeden, üslerine rahat dönebileceklerdi. Hasmın dörtlü gelişi, “A” planını raflarına kaldırmış, “Lider Brifingi”nde anlatıldığı senaryoyla “B” planını mecbur kılmıştı. Kol, savunma ve Taarruz elemanı olarak ikiye ayrılmayacak: Liderle lider, elemanla eleman kapışacaklardı… İşini erken bitiren, ola ki zordakinin yardımına koşacak; yardım edilen kişi, o gün orda kol arkadaşlarına, dört başı mamur bir yemek borçlanacaktı...

İt dalaşları, savaş uçaklarının türlü türlü manevralarla kafa kafaya kapışma dalaşlarıydı. “Hava Muharebesi”nin; adını köpeklerin boğaz boğaza dövüşlerinden alan can alıcı, en son aşamasıydı. Girmesine mecbur bıraktığınız Azrail’e komşu manevralar serisinde, hasmınızın en ufak bir açığından giriş yaparak, trigonometrik bir akılla önünüze düşürme sanatıydı. Dalaşların tümü, otomatik olarak an be an, VTR kayıtlarına alınırdı. Görev sonunda filmin her karesi, filonun tüm pilotlarınca tek tek izlenir, mesleki harp sanatını besleyen, stratejik ve taktik dersler çıkarılırdı.

Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtında, kürenin efendilerine sadakatle taşeronlaşan komşu Yunanistan’ın, bazı siyaset baronları, uzaktan kumanda cüretleriyle bu kez, Ege’de rahat durmuyorlardı. Ekonomik gelecekleri zaten alarm veren zavallı Yunan halkını, gene ulusal bir maceraya sürükleyişin, tarihsel bir zaman diliminden geçiriyorlardı. Doyumsuz emperyalizmin diplomasi özürlü barışa şer iktidarları; başlarına çalınası politikalarını, her alanda olduğu gibi savaş uçaklarına da yükleyip yükleyip, göğün bir yerlerinde inatla kapıştırmaları, marifet sayarlardı… Bir böylece içte siyasal itibarlarına imaj, dışta küresel ağalarına savaş gereçlerinin, Pazar alanlarını açarlardı. 

 Atlantik ötesinden yönetilen diyarlarda, sosyal sorumluluk projelerinin, siyaset bilimine özürlü proje mimarları; ekmeğiyle suyuyla havasıyla büyüdükleri ülkelerini, otokrat bir bağımlılıkla Amerikan uydusu olmalara yapılandırırlardı. Amerikanlaşan Ülkenin, Washington’laşan Başkentinde, oydaş ve yandaş çıkarlar senfonisi, hep yürürlükteydi. Siyasası  partizan zenginleşme endüstrisine dönüştürülmüş diyarların, kara cehaleti ustaca uyuşturulan öylesine bağnaz, öylesine uykuda haritalarına; siyasetin cambaz maestroları, şaşaayla hükümet eylerlerdi. Oralarda siyasi birilerinin sömürü dayatma dünleri ya da bugünleri; ille de kimsesizliğin karartılan geleceğiydi. Öylesi coğrafyaların siyaset tarihine, okyanus ötesinden bulunmaz Hint kumaşı olarak lanse edilenleri; İnsanlık tarihinin utanılası ayıpları, cehalet havzalarının kandırılma kalıplarıydı. Liyakat fukarası seçilmiş ve atanmışlarıyla kendi ayakları üzerinde duramayan öylesi coğrafyaları; kucağına alıp alıp ekonomik metres yapmak; sonrasında Askeri ve Siyasi güç kısıtlamalarıyla zulme maruz bırakmak; Şam Babası Sam Amca’nın, oldubitti emperyalist devlet adabındandı...

Ege göklerine salınmış komşu Bağırtlakların deneyimsiz, hatta biraz da eğitimsiz oldukları, denizle gök mavinin birbirine çelmeler attığı tablosal fonda; ürkek, sakıngan, disiplinsiz resim verişlerinden okunuyordu.. Emektar Radar operatörleri, olanca yeteneklerini kullanarak, ülkelerinin gök arena gladyatörlerini, bir an önce biri birlerine önletip; erken sabahların, o kendinden buğulu çaylarını, birazdan yerkürede afiyetle yudumlamaya koyulacaklardı. Sandalyelerini geriye çekip; önlerindeki radar ekranlarında aha da koptu kopacak bir kasırganın, İt dalaşlı cehennemini, ateşli bir yurt sevgisiyle seyre duracaklardı... Tabii ki ara ara uzak mesafelerin, Savaş Harekât Odalarından gelen telefon çağrıları da olacaktı. Operasyonun üst düzey Generallerine, dalaşın seyrini yüreklerinin milli duygularıyla canlı yayın anlatacaklardı.

Ege göklerinde oynanan bu ölüm kalım düellosunun telefondaki skoru, tarihin tabelasına Milli yas ya da Bayram olarak yazılacaktı…

O, barışın devasa yüreği, O bilimsel savaş dehasının “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine hor bakan, taşeron siyaset tacirleri; bazen ne yapıp edip, savaş pilotlarını da hoyratça ayrıştırırlardı. Meslektaş da olsalar; söz konusu vatansa platonik sevdasını, melankolik yaşadıkları asker yürekleriyle Bulutlar diyarından, ölesiye savunurlardı. Kürenin doyumsuz haramileri; Çağ çorağı bıraktıkları diyarlarda; Siyasi Parti Liderliklerine son verir, Liderlerin Partisi dönemlerini dayatırlardı. Güçlü sömürüleri bitimsiz sürsün diye, akılcı etkenliğin siyaset bilimini, edilgen bilimsizliğin siyaset endüstrisine konuşlandırırlardı. Böylelikle oralı siyasal aktörlerin; kimi dinsel, kimi ırksal, kimi ulusal, ille de finansal değerlerden kargaşayla nemalanmalarını zorlarlardı. Dünya yuvarlağının tribün oyuncaları; tek hassas ölçü birimi, sanki kendileriymiş gibi yurtseverlik, ırk severlik, din severlik yarışlarını ateşleyip, insanlığı parçalar kutuplaştırırlardı. Oraların küresel ilahlara güdümlü yöresel ekran çerçilerine bakarsanız; illaki görürsünüz asıl amaçlarının efendileri gibi mevki, makam, servet severlik olduğunu. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini, sömürülerine tehdit gören kürenin, servet yürek bezirgân avcıları, aralarının sorunlarını şeytanca kaşıyarak, tüm komşu ülkeleri birbirleriyle dalaştırırlardı. Kaldı ki yakın bir gelecekte, olası ki galaksileri bile dalaştıracaklardı. Emperyalizmin Obezite marazlı doyumsuz efendileri, türlü türlü iblisliklerle 7.78 milyar insanı, kendilerine hizmet ettirirken, herkeslere sinsi sinsi görev dağılımında bulunmuşlardı. Kimi muharebe cephelerinin… Kimi siyaset mahfillerinin… Kimisi de ekonomi mevzilerinin, kıyasıya savaşçıları olmalıydı. Kimi yurdu için can pazarında Tarih yazarken; kimi Ekonomi Tarihine servet; kimisi de Siyaset Tarihine saltanat-ı azamet; İnsanlık Tarihine rezalet inşaatçısı olmalara koyulmalıydı…

 

“Kobra İki Üç, Kale!”

 

“Kale, Kobra İki Üç”

 

“Komşu dörtlü geri döndü bilginize!”

 

“Anlaşıldı!..”

 

Serhan Kol, İzmir radarının görsel kontrolünde volta atarcasına dolaşırken, komşu savaşçıların her nedense sahayı terk etmelerine bir anlam verememişti!.. Alnı açık yüzü ak karşıdan olmasa da oysaki düelloya, arkalardan gizli gizli ne de güzel yaklaşmışlardı! Geriye dönüşleri Yunan oyunlarının kurnazca bir taktiği mi (?) yoksa başlarına gelen ani bir Emercensi’nin, yani can kaybıyla sonuçlanabilir ağır bir uçak arızasının, acil iniş mecburiyeti mi (?) henüz belirsizdi. Ya da durup dururken, her nedense dönüş emri mi almışlardı! Yoksa yer altının Savaş Harekât odalarında, gene altılı gelmelerine mi karar kılınmıştı. Her neyse ne diyerek, durum muhakemesini şimdilik olduğu yere bıraktı Yzb.  Serhan. Nasıl olsa Filoya döndüklerinde, istihbarat Subayı tarafından, illa ki bilgisi verilecekti. Eğer bu, oralara atılan bir yemdiyse oltaya gelmiş gibi davranmayı, aklından geçirdi Serhan... Ve derhal uygulamaya koyuldu…  Sağa yakın kolda uçan dört savaşçı, ani bir geriye dönüşle Kuzey Doğu’ya doğru yöneldi…

Not 1: Savaş pilotluğunda sağ elinizin dört parmağını bitiştirip, yere bakacak şekilde tutarsanız, “Sağa yakın kol” uçan, dörtlü bir Jet kolunu biçimlemiş olursunuz. Orta parmak lideri temsil eder. Aynı biçimselliği sol elinize uygulamanız, dörtlü bir jet kolunun “Sol’a yakın kol” uçuş şeklini belirtmişsinizdir. Hedefi tehditsel önemine göre İkili, üçlü, dörtlü, hata bazen 6’lı, 8’li, 12’li yapılan kol uçuşları, savaş uçaklarının vazgeçilmez görev düzeniydi. Sadece Test ya da Eğitim uçuşları çift pilotlu tek uçakla yapılır. F-4 uçaklarının tümü çift sandalyelidir. Görevlerde pilotla beraber bir de seyrüsefer subayı da vardır.

 

Not 2: Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” Roman dosyasından devam edecek…

 

Dünya dualarınız, hayat dileklerinizce olsun!..                                             

                            

 

 

                            

 

Yazarın Diğer Yazıları