Mehmet DUMAN

İPİN HESABI

Mehmet DUMAN

Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, "Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. "O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. - Tamam, servetin yarısı senin, demişler. - Aman, demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm? Böyle işte, ölüm var. Hem de geri dönüşü olmayan bir şekilde. Kaçışı, kurtuluşu, transferi, yer değişikliği, satın alınması olmayan bir halde. Ölüm var, hesabı sınırsız, geri dönüşü imkânsız, yapılanlar telafisiz bir durumda. Allah'ın verdiği en büyük servet insanoğluna nedir diye sorduğumuzda alacağımız cevap hiç kuşkusuz ki, akıl olur.

Salgın bir hastalığın insandaki o aklı nasıl yerle bir ettiğini izliyoruz hep birlikte. Paranın ve gücün hiçbir değer ifade etmediği ortamda bizlere kalan dua, “Allah’ım akıl sağlığımızdan etme bizi” olur bence. Bu düşman, sen, ben, o, zengin, fakir, siyasetçi, büyük, küçük, güçlü, güçsüz dinlemiyor çünkü. Dayanışmamızın sembol cümlesi, “Biz bize yeteriz Türkiye” oldu olmasına da, benim kendi düşünceme göre sönük kaldı gibi. Dünya çapında özel şirketlerimizin sesi soluğu çıkmadı gibi. Sağlık sektörüne damga vurmuş özel hastaneler, mahalle arası bakkal amcaların yok olmasına sebep market zincirleri ve sayamadıklarım bu dayanışmanın neresindeler, hangi ipin ucunu tuttular bilmiyorum. Bakın beyler, kefenin cebi yok, götürülecek başka bir yerde yok. Burada biriktirdiğiniz bohçanız burada kalır, sadece hesabı senin yanına yük olur. Ne kaybedeceksin ki, yapılan bağış ve yardımların gelir hanende görünen kârından düşüyor nasıl olsa.

Fırsat varken aklını kullan, akıl sağlığından olma sakın. Televizyonda hep beraber izledik çok zengin birinin kimsem kalmadı hayatta diyerek bütün servetini balkondan aşağıya attığını. Destek paketleri açıklanıyor, esnafımıza, dar gelirlilerimize, emeklilerimize, dul ve yetimlerimize, çalışanlarımıza. Yapılması ve düşünülmesi gereken sosyal devlet anlayışındaki dayanışma örnekleri, olması gerektiği gibi. Keşke Hz. Ömer’in adaleti gibi olsa demek le yetiniyorum. Toplanan bağışlar dağıtılırken, ihtiyacı olmayanlar sunulan kredi den ayıklanabilse, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşılabilse diyorum. Çekilen krediler araba yenilemeye, dövize yatırılmaya, ikinci bir balayına gitmeseydi diyorum. İhtiyacı olmayanların bile aldıkları bu kredileri, borcu biriken, vergisini, sigortasını, bağ kurunu, kirasını, elektrik ve suyunu ödeyemeyen esnafın borcuna mahsup için saysaydınız alacağınız dua daha değerli olmaz mıydı? Bunun yanında Emekliye verdik denilenler aklıma takıldı, gerçekten ne verdiniz benim emeklime. Maaşına ek bir katkımı geldi, ekstra ne yapıldı, var olan bayram ikramiyesini erken ödemeye aldınız da bunun adı piyangomu oldu.

Bin beş yüz liraya tamamlanan maaşlar mı düğün dernek gibi geldi onlara sandınız. Bırakın Allah aşkına bu laf cambazlığını. Devletimiz ve Milletimiz büyüktür diyorum. Elbette ki zorluklar baş ağrıtmaya devam edecektir, elbette ki dualarımıza sığınacağız, sabrımıza ilaç, sabrımıza metanet, sabrımıza zaman diyeceğiz. Biz çok büyük bir milletiz, elbette ki yardımlarda sınır, sen ben, ırk, dil, din demeden işe koyulup büyüklüğümüzü göstereceğiz. Yeneceğiz bu virüsü, kazanacağız dünyanın en büyük savaşını, onların görünmezliği varsa bizim de Allah’ımız var var diyerek, Türkiye mi Allah’a emanet ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları