Geçtiğimiz Salı günü kurucusu ve yönetim kurulu üyesi olduğum Elazığ Gazeteciler ve Yazarlar Cemiyeti ile yerel gazetelerimizden Harput Gazetesi’nin birlikte düzenledikleri Elazığspor’lu futbolcu kardeşlerimize verilen kahvaltı programında bir araya geldik. Bitmişliğin ve tükenmişliğin gözlerden okunduğu bu kahvaltı programında futbolcu kardeşlerimizin gerek beden dili gerekse konuşmalarında gördüğüm ortak nokta, Elazığspor diye bir takımın bir daha hayatlarında olmayacağı yönündeydi.
Üzüldüm, bir parça sıcak aşa bu takımı muhtaç ettirenler bir yana, şehirde ve kulüpte gördüğüm manzara beni daha çok kahretti diyebilirim. Takımda yönetici kalmamış, takımın sahibi de kalmamış, takımın herhangi bir mahalle takımından farkı da kalmamış. Bu durumun söz konusu olmadığı yerde disiplin, kolej takımı ya da ekip ruhundan konuşamazsınız. Takımı yöneten, sevk ve idaresini yapanlar tamamen kulüp personeli olmuş. Takımın dışarıdan idaresi ve yönlendirilmesi de kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanan bazı basın mensuplarına bırakılmış.
Futbolcuların ya da çalışanların Orhan Kaynak hocaya karşı saygıları sadece sevginin öne çıkardığı düşüncenin meyvesi olmuş durumda. Futbolcuların çoğu bavulunu hazırlamış, evini toplamış ilk yarının son maçı olan Altay maçının bitmesini bekliyorlar. İsteseler serbest kalma haklarını elde etmiş durumdalar ve maçı beklemeden çekip gidebilirler, sadece bir haftalık ek süreyi bekliyorlar, bu maçı da oynayalım ondan sonra başımızın çaresine bakalım düşüncesindeler. Birçoğu kendilerine göre kulüp bulmuş ya da teklif alıp gideceği takımla anlaşmış durumdalar. Bir elin parmakları kadar futbolcu kalır mı elimizde desek yalan olur, alt yapıdan futbolcularımız varsa onlarla amatör bir şekilde yola devam edebilir miyiz düşüncesi ufkun bir tarafını kaplıyor. Bazı futbolcu kardeşlerimiz şu anki yönetim kurulu başkanı Yumakgil’in iyi niyetinden kuşku duymadıklarını sadece şehri yöneten, atanan ve seçilenlerin sıkıntılı süreci iyi yönetemediklerinden takımın bu hale geldiğini savunuyorlar. Üzüldüm, Elazığspor bu hale nasıl getirildi diye. Süper ligde, Avrupa da ve bulunduğumuz Birinci ligde birçok futbolcunun Bordo beyazlı formayı giydiği günler aklıma geldi.
İki, üç milyonu Elazığspor’a çok görüp bu takımın süper ligden düşmesine sebep olanlar, daha sonrasında kaynaklarını hiç düşünmeden bu takıma aktaranlar, futbolculara ve çalışanlara ödeme konusunda binlerce yemin edipte yolda bırakanlar aklıma geldi. Kim ne derse desin bu takımın katilleri bence onlar diyorum. Son genel kurul bir anda takılıyor aklıma, önceki genel kurullarda kulübe aktarılan kaynak için bir birlerini yerden yere vuranlar, bakıyorsun son genel kurulda oynadıkları tiyatronun başrol oyuncuları olmuş, kardeşlik destanı yazıyorlar sanırsın.
Bir aylık ve üç günlük yönetim kurullarına söz söylemek için dillerine kelepçe taktıran bu zihniyetler meğer bülbül olmuşlar, takıma sahip çıkmaya çalışanlara da bu şehrin gerçek sahipleri gibi cephe alıyorlar. Bu böyle yürümez. Bu şekilde yola çıkmaktansa çıkmamak daha iyi olur gibi ağır sözler kullanmaya yeltensek inanın buna en çok bu şehrin laf cambazlığı yapan seçilmişleri sevinir diyorum fakat bir yandan da yumruğunu masaya vurduğu zaman sevinçlerini kursaklarında bırakacak bir babayiğit arıyorum aklım sıra. Kimseye kızma lüksümüzün olmadığı bu durumda bizde üzüntülerimizi kaleme dökerken gocunmadan eskiden olduğu gibi bu takıma bir Selçuk gerek demekten de geri kalmayacağımın bilinmesini isterim.
Samimiyetim, oturup kalkmışlığım, herhangi bir muhabbetim olmamıştır kendisi ile fakat işi bu hale getirenler aklıma geldikçe bu işin ehli ve piri bu adam diyorum, gocunmadan, çekinmeden. Yarası olanlar düşünsün.