Mehmet DUMAN

FIRAT EKSPRESİ

Mehmet DUMAN

Ankara- Eskişehir arasında çalışan hızlı treni saymazsak yaklaşık otuz beş yıldır ilk defa trenle yolculuk yaptığımı söyleyebilirim. Kara trenin Mavi renge boyanıp da adının değiştirdikleri dönemden şimdiye kadar değişen ne olmuş? Kısaca bu yazımda, dilimizin dönüp, klavyemizin müsaadesi oranda Türkülere, şarkılara konu olmuş tren yolculuğumu paylaşmak istiyorum sizlerle. Belki bir şeyler değişmiş, yeni istasyonlar, yeni raylar, yeni sistemler, trenin iç dizaynı, koltukları, televizyon, internet ve ikram cazip hale getirilmiştir diyerek çıktığımız yolculukta etken sebeplerden birinin de uçak ve otobüs yolculuğunun çok pahalı bir hale gelmesini de söyleyebiliriz. Adana’dan başladığımız yolculukta trenimizin adı asırlardır bu güzergâhta çalışan Fırat ekspresi. Yolculuğumuz için biletimi numaralı vagondan aldığım ve oturma yerimin belli olduğunu da hesaplayarak sorun yaşayacağımı düşünmemiştim açıkçası. Bu arada aklınızda olsun internet üzerinden aldığınız biletlerde koltuk seçme hakkınızın olduğunu unutmayın sakın. Derken trene biniş saatimiz yaklaştı koltuk numaramızı bulup oturmak istediğimizde trene geç binmenin rahatlığını az kalsın yerimizi kaptırmakla ödeyecektik. Birilerinin cebren oturduğu koltuğunuza buyurun oturun bakalım ya da kaldırın da görelim vatandaşı, senin benim yerim yok orada. Serüvenimiz zor bela başladı. İnsanlar, bağırıp, çağıranlar, valizlerin üstünde, tuvaletlerin önünde, koridorlar, tren kapısının merdivenleri tıka basa insan seli. Afrika ya da bundan yıllar önce çekilmiş sinema filmleri bir anda geldi aklıma. Beş altı vagonluk tren neredeyse kapasitesinin üç beş katı dolmuş durumda. Yaşlısı, hastası, çocuğu, engellisi kısaca kimsenin kimseye verilecek yeri yok. Yol uzun. Gözüne kestirdiğin birisi varsa ve gücün yetiyorsa bir yerlerde oturabilirsin. Yoksa on iki saat süren yolculuğu ayakta geçirmek içten bile değil. Bilet kontrolleri başladığında tren görevlilerine soruyorsun neden böyle diye, aldığın cevap mantıklı olarak, binmeseydin oluyor ya da uçak ve otobüs çok pahalı olunca durum böyle diyor. Tuvalete sakın sıkışmayasın, tut tutabildiğince, gidersen ya koltuğundan olursun ya da tuvalet kapısının önüne oturanları yerinden kaldıramadığın için kavga edersin trende güvenlik ve sağlık görevlisi olmadığı için al başına iş. Konfor arama sakın. Bağırtı, gürültü ve trenle yolculuk yapan köpeklerin havlamaları senin için hayal dahi edemeyeceğin bir anı olarak kalacaktır sana. Çocukların bağırıp çağırmaları, ağlamaları sana ninni gibi gelir sadece. Hazırlıklı olman lazım, kış aylarında kaloriferler yazın ise klima kapatılıp adına da arıza denildiğini bilmen lazım. Çünkü bu durum kronikleşmiş artık. Telefonla çekmiyor, televizyon yok, olsa bakacak dermanın da yok. Unutmadan bir yerlerde oturup yemek yerim nefes alırım düşüncesine de kapılmayasın, eskiden kalma sarı bir binanın önünde bir iki dakikalık moladan başka hiçbir şey yok kısaca. Kendimi bir ara televizyonlarda, gazetelerde ya da internet haberlerinde kaçak yollarla seyahat edip yakalanan mülteciler gibi görmeye başladım. Bayılanlar, nefes almakta zorlananlar, düşenler, ayakta uyuya kalanlar. Kısaca, altına kaçırmadığına şükür edeceğin bir ortamda, Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin diyoruz. Çok yol almışız, bir yanda hızlı trenler bir yanda Fırat ekspresi. Dönüş yolculuğunu da gidiş dönüş aldığım için gece namazlarına da başladığımı söyleyebilirim. Duamız ise iki cümle. Kara tren gelmez ola, düdüğünü çalmaz ola.

Yazarın Diğer Yazıları