Mehmet DUMAN

DÜŞÜNMEK GEREK

Mehmet DUMAN

Samsunspor maçında rüzgâra karşı ilk yarıyı oynarken, oyunu ağırdan almak, soğutmak, tabiri caizse ilk yarıyı gol yemeden bitirmek isteyen bir Elazığspor vardı sahada dersek yanılmayız sanırım. Böylesine yanlış ve acemi bir hesabın içerisine giren Elazığspor, rakibin bir golden fazlasını bulabileceği topa sahip olma oranını neticeye çevirip ikinci ve üçüncü golleri bulmuş olsaydı maçın ikinci yarısında bu gollerin altından nasıl kalkabilirdik bilemiyorum. Dengeleri her an ters çevirebilecek hava şartlarında böyle bir düşünce vardı ise Elazığspor’da, ilerleyen dakikalara futbolun her şeye gebe olduğu dikkate alınarak her an bir kişi eksik kalabileceğimiz ya da talihsiz goller yiyebileceğimiz aklımızdan çıkmamalıydı diyorum. Ayrıca ikinci yarının başlarında beraberlik golümüz gelmemiş olsaydı maçın ilerleyen diliminde stres, yorgunluk ve eksik kalmamızla neler yaşayabileceğimiz düşüncesi titretmeye yetiyor insanı diyebilirim. Maçın ilk yarısını çok basit bir şekilde sol tarafımızın rakibini kaçırmasıyla mağlup kapatan Elazığspor, ikinci yarıya öyle bir başladı ki, topla oynama oranına sahip olmasa da, rakibin üzerine fazla gidemese de bölgeler arası geçişleri hızlı yaptığında ne kadar tehlikeli bir takım olduğunu bu maçta da Samsun takımına bulduğu iki golle göstermiş oldu. Tom’un ve Çağrı’nın bu konudaki katkılarını da hesaba katarsak haftanın en karlı takımı Elazığspor oldu diyebilirim. Maçın içerisinde en önemli paragraflardan birisi ise, arkadaşlarını bu mücadelede yaklaşık otuz dakika eksik bırakan Traore konusu oldu diyebilirim. Dikkatinizi çekiyor mu bilemiyorum ama Adana Demirspor maçından sonra oynanan maçlara baktığımızda, Traore de yaşanan düşüşün devam ettiği gün gibi ortadadır. İkili mücadelelerde ayakta kalmasını bilen, gücünü, enerjisini doksan dakikaya yayan, rakibini boğan, parçalayan Traore sanki üç haftadır evlere şenlik bir halde sadece ismiyle sahada duruyor diyebilirim. Hocasının uyarılarına rağmen sarı kartların vazgeçmediği adam olan Traore bu defada form düşüklüğünü kırmızı karta çevirerek kendisine bir hafta daha izin almış oldu. Biz gördüğümüzü, izlediğimizi söylüyoruz bu da böyle biline. Kısaca ve her şeye rağmen biz Elazığ sporun kalitesini ve gücünü bildiğimiz için bu takımın yerinin buralar olmadığınıda gayet iyi biliyoruz. Öyleki, kurtuluş mücadelesi olarak bırakmaya çalıştığımız bu sezonun ardından bu kadroya yapılacak en fazla üç nokta transfer ile önümüzdeki sezonun şampiyonlukta en büyük adayı Elazığ spordur diyebiliyorsak, bu sözümüz laf cambazlığından değil, bu takımın kalitesinden ve gücündendir. Bu arada küçük bir notum da Bayram hocaya olacak elbette. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi bu takımda Alpaslan diye bir futbolcu var. Önce maç eksiği var denildi, sonra uyum sorunundan söz edildi ve aradan neredeyse üç ay geçti. Alpaslan, fazla değil bundan iki sezon önce süper ligde Kasımpaşa forması giyerken Türkiy’enin en iyi ön liberolarından birisi olduğunu tüm Türkiye’ye göstermiş bir oyuncu. Bayram hocama sormak isterim, üç ayda böyle bir futbolcu nasıl hazır hale getirilemez ya da Çağrı’nın cezalı olduğu Malatya maçında futbolu unutmuş Binya’dan medet beklenirken Alpaslan niye düşünülmez diye. Ayrıca bir maç on sekiz kişilik kadroya girip daha sonra sahaya sürülen bir futbolcu bakıyorsun bir sonraki maçta listede bile yok. Bakın hocam, bu şekilde futbolcuda istikrar zor bulursun, bu şekilde sürekli hale gelebilecek bir takım çıkışı yakalanamaz, bu şekilde futbolcunun maç eksiği tamamlanamaz. Futbol sadece futbol oynamaktan ibaret değildir. Sözümün özü, Elazığspor’un bu kadro ile ligde zor günler yaşayacağını şimdiye kadar hiç düşünmedim, bundan sonrada düşünmem. Fakat şunu bekler ve düşünürüm. Oyuncu değişikliğimiz sıkıntı, oyuna müdahalemiz sıkıntılı, futbolcuyu kazanmamız, futbolcuyu maça hazırlamamız sıkıntılı bunları da düşünmek gerek diyorum saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları