2018 Yılı sonu itibariyle Türkiye’mizin nüfusu seksen iki milyonun üzerine çıkarken bu sayının yaklaşık On üç milyon kişisi genç nüfus dediğimiz yarınlarımızı oluşturan guruptan oluşmaktadır. Bu rakamın yarısı kadar lisanslı sporcumuz var açıklamaları kulağa hoş gelse de sporda nerelerde olduğumuzu varın düşünün bakalım başa çıkabilecek misiniz? En fazla lisanslı spor dalı olarak baktığımız futbol bize bu konuda tartışmasız en doğru cevabı verirken, kısıtlaması olmayan yabancı sayısı, milyon dolarlık Pazar payı olmasına rağmen batan takımlarımız ve sayamadıklarımız ülke futbolu olarak bizi uçurumun kenarına getirmiş olsa da aklımızı başımıza getirmemiş diyorum. Ülke olarak baktığımızda, en düşük kazançtan bile ortalama olarak yüzde on ile yirmi beş arası vergi alınırken milyonlarca lira kazanan futbolculardan alınan verginin yüzde 15 olması sporcu gözüyle baktığımızda tabi ki bu alanda bizi vergi cenneti yapacak duruma getirmiştir. Madalyonun diğer kısmına dönüp baktığımızda ise, hiçbir futbolcunun bu vergiye karışmadığını, kendi alacağından ödemesi gereken bu payı bile kulüplerimize yüklediği gerçeğini de unutmamak gerekir. Ayrıca Türkiye’nin futbolculara uyguladığı yüzde 15'lik gelir vergisi oranı ile Avrupa'da en düşük vergi alan ikinci ülke konumunda olduğumuzun da bilinmesini isterim. Durum böyle olunca kulüplerin düştüğü bataklığın ne kadar vahim olduğunu anlatmaya gerek yoktur sanırım. Takımlar batıyor, yasa dışı bahisler, doping, kötü alışkanlıklar, takımlarımızın aldıkları cezalar, Avrupa ve Dünya sıralamasındaki başarısızlık, gelecek adına bizi arkasını göremediğimiz bir duvara toslasa da, işin acı veren gerçek kısmının bu konuda hiçbir yapılanma ya da çabanın olmamasıdır diyebilirim. 2018-2019 Basketbol kadınlar süper ligi sezonunu ilk sırada tamamlayan Çukurova takımı ani bir kararla kapanma yoluna gidiyor. Gerekçe açıklanıyor, ekonomik kriz ve şike. Hiçbir kurum, kişi, kuruluş, yetkili çıkıp açıklamıyor, cesaret edemiyor, engel olamıyor gidişata. Futbol dünyanın en büyük Pazar payına sahip endüstrisidir diyoruz. Paneller, konferanslar, verilen örnekler, yapılan açıklamalar hep bu yönde. Dünya kupası, Avrupa kupası gibi turnuvaları kendi ülkelerine taşıma yolunda gösterilen çaba ve lobicilik bu düşüncenin getirisi olduğuna göre, bizim bu yolda alacağımız mesai ve mesafeyi bu zihniyetle ne kadar sürede yakalayacağımızı anlatmamıza gerek yoktur sanırım. Nüfus dağılımında gençlerimizin sayısını yazarken, neyi anlatmak istediğimi anlamışsınızdır. Bizimle aynı nüfusa ya da çok, çok altımızda nüfusa sahip olup bu pazardan elde ettikleri gelirleri ile kocaman ülkeler konumuna gelen, haritada parmakla zor bulduğumuz ülke isimlerini az çok hepimiz bildiğimize göre gençliğimizin nereye doğru, hangi yanlışa doğru yol aldığını görmemizde bir sıkıntı yaşayacağımızı zannetmiyorum. Federasyonların ve bahis kuruluşlarının çeşitli dönemlerde altyapılara kullandırılmak üzerine Kulüplere gönderdikleri paraların bilinçsizce harcanan a takım borçlarına gittiği ya da çarçur edildiği bir düzende kurtuluşumuzun sil baştan olabilmesi için gerekli adımların atılmadığı bir Ülkede Avrupa bizi bizden iyi çözmüş olacak ki kendi mali disiplinini bizim takımlara uygulamasını bile görmezden geliyoruz. Kısaca, önceki yıllarda takımlarımızın bu yolda aldığı cezalar çok çabuk unutulmuş olacak ki biz sahalarda on bir yabancıyla mücadele eden takımlara bile ne yazık ki Türk takımı diyerek seslenebiliyoruz Esen kalın.