İlhami BULUT

SEÇİM VE GEÇİM

İlhami BULUT

                     Beşeri planda kader hükmü de geçerli olmak üzere; eş seçimi, iş seçimi, arkadaş seçimi, siyasi parti seçimi, araba seçimi, ev seçimi, doktor seçimi, futbol takımı seçimi,  pazarda (seçtirirlerse tabi) domates, hıyar, limon ve nane seçimi irademizle ve az-çok zevkle seçtiklerimiz.

                    Ya seçemediklerimiz; anne, baba, kardeş, amca, hala, padişah, kral, çar, imparator, zar gibi ya düşeş gelir ya dubara; bunları biz seçemeyiz, mutlak kader planında doğumla birlikte beraber olduklarımız.

                    Bir de çocuğumuzun önceden cinsiyetini biz seçemeyiz, biraz daha düşünelim kavramlar boş kalmasın başka ne seçemeyiz dolmuşlarda müziği de biz seçemeyiz. Bir de düşmanlarımızı önceden seçemiyoruz, mesela FETO ..iblisi gibi.

                 Geçim kavramı;  onun da içini dolduralım şimdi biraz; geçim kısaca bir kişinin kendisinin ve ailesinin maişeti için çalışma eylemine diyoruz.

                 Kimler yer alır bunun içinde;  işçi, memur, çiftçi,  iş adamı, esnaf, asgari ücretli, yeşil kartlı, futbolcu, oyuncu, oduncu, kömürcü, siyasetçi sanırım bazı siyasetçiler bu kategoriye girmiyor.

                Çünkü siyaset bir iş kolu sayılmıyor.

                O zaman onlara ayrı bir başlık açacağız.

                Aşkla can atanlar.

                Hem Allah hem Vatan aşkı için.

                Öyle ya; mesela bazı partilerin bazı parti il veya ilçe başkanı veya sair sürekli mesai sarf eden bazı mensuplar; maaş almıyor bir yan gelirleri de yok bizim bildiğimiz kadarıyla; şimdi geçim başlığı altında nasıl zikredelim, adaletli olup, haklarını teslim edip ayrı bir başlık altında toplamak gerek.

                Hakları geçmesin bize; bir de seçimlerde bol bol görmüşsünüzdür vücudunun dörtte üçünü arabanın dışına atan, - en büyük başkan bizim başkan -  diye göğsünü yırtan, elindeki sloganı bir yere bir göğe sallayarak, desibeli bir anırmayı aşkın düzeyde; o çığırtkan müziği sonuna kadar da açarak kendini yollara vuran sevdalılar.

              Şimdi bunlar geçim mi seçim mi, nerede yer alacaklar işin içinden gel de çık şimdi.

               Neyse biz bu iki kavramı başka açıdan irdeleyelim, edebiyatseverler hele hele benim gibi az-çok şiir severler bilirler ki, zengin kafiye uyumu var.

               Seçim- geçim. Nefi’nin zamanında seçim olsaydı, kesinlikle aruz kalıbına dökerdi bu iki kavramı. Hem de iyi dökerdi, kurşun döker gibi.

                Biz de aruz olmasa da hece kalıbına az çok dökeriz dökeriz ama seçimle geçimi ayırt edemiyoruz ki, şiire de taşıyalım.

             Pırasa, yarasa gibi tıpkı.

               

                                   ***

            Neyse bir yere takılıp kalmayalım, arada bir gülmeye ihtiyacımız da var.              

                      BİR EŞEK VAR İDİ ZAİF Ü NÎZAR

Bir eşek var idi zaif ü nîzar

Yük elinden katı şikeste vü zâr

 

Gâh odunda vü gâh suda idi

Dün ü gün kahr ile kısuda idi

 

Ol çeker idi yükler ağır

Ki teninde tü komamıştı yağır

 

Dudağı sarkmış u düşmüş enek

Yorulu arkasına konsa sinek

 

Kargalar derneği kulağında

Sineğin seyri gözü yağında

 

Arkasından alınca palanı

Sanki it artuğıydı kalanı

…………………………………..

                   Merhum Şeyhî; Harname’siyle edebiyatımıza bağladığı; yük çekmekten anası ağlamış olan bu eşek, bazen odun çeker bazen de su taşırmış, o kadar yükler taşımış ki sırtında tüyü kalmamış, eti derisi üzülmüş. O’nu görenler iskelet sanıyormuş, sırtındaki palanı alınca da geriye kalan sanki bir it artığıymış.

                   Edebiyatımızda bülbül, ceylan, hüthüt, tilki, tavus kuşu, at, kuzu, daha birçoğu;  kimi güzel gözleri, kimi sesi, kimi endamı ile bol bol yer almışlar;  öküz ve eşekte böyle zaman zaman darb-ı meseller için teşrif etmişler edebiyatımıza.

                   Günümüzde eşek kalmadı gerçi unutuldu gitti ama.

                   Lakin rahmetli babam derdi ‘sen eşek olursan sırtına palan vuran çok olur oğul’

                   Bu dünyanın kahrını çeken hayvanın en çok korktuğu da, katırların tepişmesiymiş, hınzır katırlar öyle tepişirlermiş ki; eşek ayakaltı olur, yemediği tekme kalmaz; yara bere içinde inim inim inlermiş.

               Eşek bu ya.

               Bir de karpuz kabuğuna zaafı çokmuş, aklına düşmeye görsün.

               Bizim edebiyatımızda ne yok ki….

 

Yazarın Diğer Yazıları