İlhami BULUT

MENKİBELERİMİZ

İlhami BULUT

Tarihimizin derinliklerinde; tüm zamanların, eskimeyen hayat felsefesini taşıyan, nice cevherlerimiz mevcut.

                        Nasrettin Hoca’lardan tutun, Behlül dane’lere kadar,

                        Behlûl Dânâ hazretleri daima Harun Reşit’in yakınında bulunur, çeşitli sebeplerle fırsatı buldukça manevi mesajlarını verirdi ona.

                        Bir gün Behlûl Dâne hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş  gibi  Harun Reşidin huzuruna çıkar. Harun Reşit sorar.

- Bu ne hâl Behlûl, sen nereden geliyorsun böyle! ! !

- Cehennemden geliyorum hükümdarım.

- Ne işin vardı senin cehennemde yahu?

- Ateş lazım oldu da, biraz ateş almaya gittim.

- Peki, getirdin mi bari?

                      Hayır efendim getiremedim. Cehennemin görevlileri ile görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada verilecek ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler. Der.

                     Yine bir gün Harun Reşit acele bana Behlül’ü getirin diye ferman eder.

                     Gidenler bakarlar ki  boş bir mezara uzanmış yatıyor Behlül Dane, sağına soluna çaka çaka kaldırırlar apar topar,.seni padişah istiyor diye.

                      Behlül sitem ede ede kalkar; ne güzel saltanatım vardı, bırakmadınız ki biraz devran süreyim, bir saraydaydım, hizmetçilerim, envai yiyecekler, içecekler ki sormayın gitsin der.

                     Sitemi aynen Harun Reşit’e iletirler, Harun Reşit Behlül’e  çıkışır yahu Behlül gördüğün altı üstü bir rüyaydı ne saf  ne akılsız adamsın sen der.

                     Behlül; ben gözlerimi açtım uykudan uyandım, sen gözlerin yumunca uykudan uyanacaksın der.

                     Manevi boyutları kavranamayan, hikmetli sözlerin sahipleri sadece Harun Reşit için mi söylemişler bu sözleri.

                      Yoksa hepimiz için mi ?

“Ab-u danedir böyle gezdirir yer yer seni

Çıksan arşı alaya da bu yer yine yer seni  “

(Ab-u dane –ekmek, su)        

                   Bu sohbeti de Yunus’umuzla bağlayalım.

 

Ah Ölüm

 

Yalancı dünyaya konup göçenler

Ne söylerler ne bir haber verirler

Üzerinde türlü otlar bitenler

Ne söylerler ne bir haber verirler

 

Kiminin başında biter ağaçlar

Kiminin başında sararır otlar

Kimi masum kimi güzel yiğitler

Ne söylerler ne bir haber verirler

 

Toprağa gark olmuş nazik tenleri

Söylemeden kalmış tatlı dilleri

Gelin duadan unutman bunları

Ne söylerler ne bir haber verirler

 

Yunus derki gör takdirin işleri

Dökülmüştür kirpikleri kaşları

Başları ucunda hece taşları

Ne söylerler ne bir haber verirler

 

 Yunus Emre

                          Ramazanın feyzinden inşallah hepimiz yararlanırız, şaşaalı iftar sofralarını babamızın kesesinden kursak ne çok makbule geçer gerçi ya.

                          Allah’ım riyalardan koru bizi ,” el sırtı çayır çimen” lerde geviş getirip, otlayanlardan eyleme bizleri. 

                          Amin…

 

Yazarın Diğer Yazıları