Merhum Demirel daha mikrofonu eline almadan koro halinde bağırırdık baba,,,baba.... bir diğerinin şapkasındaki talih kuşunu kapışır, bizi kurtar Karaoğlan diye az mı bağrışırdık. Özgüvensiz bir halde, kurtuluşumuzu kendi enerjimizde değil, seçenek üretmeden, Medine fukaraları gibi döndük durduk, düdükle yattık, düdükle kalktık.
Evren’e; Paşam geç kaldınız bu balyoz daha önce inmeliydi diyen kelli fellileri unuttuk mu. Yüzdeyüze yakın bir onayla tepemize oturtturduktan sonra da belediyeye defnettirdik.
Çocuk iken az mı boynumuzun köküne şamar yedik lafa karışma diye, bu virüs bize nerden bulaştı hep merak ederim.
Dini eğilimli bir kültür desek, Müslümanlıkta yok ki bu, Hz.Ömer hutbe irat ederken, sahabeden biri ‘Ömer güzel anlatıyorsun da, akşam dağıtılanlardan bize elbise çıkmaz iken ki sen benden daha cüsselisin bu cübbeyi nereden aldın deyince ’ Hz. Ömer cevap hakkını oğluna kullandırır, Abdullah ayağa kalkar üzerindeki libas sözlerini teyit eder, ben hissemi babama verdim der..’ itiraz eden ikna olur ve hutbeye devam edilir.
Oy devşirmeye gelen bir siyasiye sordum, dünyada 82.sırada yer aldığımız bir skala var bu konuda bir açıklama yapar mısınız dedim.
Bu bir toplantıda cereyan etmiştir.
Ülkemi böyle bir sıralamada tasavvur edemiyorum dedi.
Kitap okuma sıralamasında kaçıncıyız, diye soruya bir ilave yaptım.
Pardon evet evet, haklısınız diye konu kapatıldı.
İtiraz kültürünün kadük kalma nedenlerini bağlayacağımız kazıklar az değil maalesef, olmuş bir olay; ağanın biri harmandaki yazlık köşkünde otururken önünden atla geçen bir genci, fedailerine gidin bunun bacaklarını kırın bu kim ki böyle destursuz, fütursuz ağanın önünden atla geçmenin ne olduğunu ömür boyu unutmasın.
Ve maalesef bu bir va’ka o genç ömür boyu sakat bırakılmıştır.
Maho Ağa’lar, Kibar Feyzo’lar tamamen hayal ürünü değil yani.
Bu biat bu inkiyat maalesef önlenemedi, itiraz bir tarafa, eleştiri kültürünü de asla geliştiremedik.
Maalesef bu garabet sanatta dahil olmak üzere; her alanda sürüp gitmektedir. Siyasi tablo zaten herkesin malumu bir de konuyu sanat açısından biraz irdeleyecek olursak.
Mesela şiirde, takım tutar gibi Nazım’cı, Necip’ci olmadık mı! Az mı kafa, göz, kalp kırıldı. Öte yandan N.Fazıl bir soru üzerine; ‘Siz bizi Nazım’la hasım mı yapacaksınız, biz her akşam onunla Beşiktaş’ta kız tavlamaya çıkardık’. Dedi.
Ama öte yandan merhum Çetin Altan fikren zıt olduğu Necip Fazıl’ın şiirlerini bangır bangır okurdu tv.lerde işte vizyon bu olsa gerek, aydın kişilik, sanatı omuzlamak bu olmalı.
Oysa bizler tepiştik durduk, bu gün de şiir ve diğer sanat dalları açısından ele alırsak, hatır işine döndü, beğen beni, beğeneyim seni alkış ve şöhret şehveti almış başını gidiyor. Mahfiller karşılıksız alkışlarla çınlıyor.
Eleştiri kültürünü, eleştirilenin de yararlı çıkacağı bir kıvama getiremedik, sigaraya karşı çıkmak ayrı şey sigara içene karşı çıkmak ayrı şey.
Ataerkil bir toplumuz buyurma kültürünün kökünü sökmek ne mümkün, kaliteli eleştiriyi tohumlamaya başlamalıyız, sanatta ve her alanda, elbet eleştiri için bir seviye tutturma gereği var.
Ressamın biri yaptığı tabloyu bir yol kavşağına koyarak bu resimde gördüğünüz eksiklikleri yazar mısınız diyerek bir kağıt kalem bırakmış.
Akşam gelmiş ki eleştiriden defterde yer yok; kimi demiş, fındık kadar güneş olur mu, kimi demiş bu çimlerin olduğu yere bir inek iyi giderdi, kim demiş, çocuğun sümüğü de görünseydi daha doğal olurdu vs.
Ressam bir sonraki gün; aynı tabloyu, fırça ve gerekli malzemeyi bırakmış lütfen eksiklikleri giderir misiniz diye not düşmüş.
Akşam gelmiş ki, koyduğu malzemeler yerinden oynatılmamış, olduğu gibi yerinde, hiçbir çizik atan yok, bunu niye anlatmış anlatan, eleştiri kafadan sallama olmaz bir birikimle olur.
Kitaplarla barışık olmadıkça bu şikayetlerin noktalanmasını görmek muhal olur muhal...