İlhami BULUT

Aşk ve Şiir

İlhami BULUT

                       Bir türlü tanımsal bir tasma takılamayan; aşk ve şiir mefhumlarının, soyut bir deryada nilüfer gibi yüzüşürken spiritüel bir oluşum ve teğet dokunuşların avuçlarımızda terlemeye yol açan ve acele heyecanları bize duyuran ne, kim.

                     Aşk ve şiir nerede: spiritüellik bilindiği gibi, ruhanili alanımızın yaratıcı sonsuz güç kaynağı arasındaki en içsel teke tek en yoğun ilişkimiz.

                      Gerçi bu ilişkiyi tüzel bir varlık olan, din/dinler tanzim etmişlerse de, bazı kez anlamsız ritüellerle donanım sonucu, insanın sonsuz güç kaynağı ile baş başa, kalma gereksinimi güçlüce duyar.

Güç halkalarının eklenerek gerek semaya doğru tırmanma, gerekse de, en derinliklerimize sarkıtılan sarnıç zincirinin sağlam halkalı olmasını gerekli kılar.

                     Bu güç zincirinin ilk halkası içinde bulunduğumuz somut dünyanız ve buna bağlı varlığımız ki, bu varlıkla, somut dünyayı ilgimizle ayakta tutar, ilgimizin kaymasına bağlı olarak dünyamızın kaymasına yol açmış olabiliriz.

                    İkinci halka bana göre işin ve konumuzun şablonu olan, ruhumuzun soyut dünyasıdır, çok ilginçtir fizikçilerin ve ilgili otoriterlerin saptamaları şudur, somut olarak görünenimizin, 99,9999 boşluk ya da ruh olduğu ilmi litaretürde yerini almış bulunuyor.

                  Bu boşluk, bu ruh işte bana göre aşkın ve şiirin cereyan alanıdır, bu alanın keşfi heyecan verici ve alışılmış heyecanları yüksek hıza ulaştıran bu alandaki algı, vergi ve tüm hem-hal, halvet yekûnudur.

Alışılmamış hallerin içinden geçmek, yeni diyar keşif hazzı veren, müphem duruş, muhal koordinatların bağlantı alanları, tüm bu noktalar, aşk göbeğine bağlıdır.

                  Bu devasa alanı nasıl ne kadar istifademize amade kılmışız veya kılmalıyız herkesin her kişinin faydalanma oranı aynı mıdır, değildir, işte bu ruh denen alandaki yürüyüş, uçuş, yüzüş, sürünüş her neyse alınan mesafe dünyanın alışılmış dilinin dışına taşıyarak şiir diline intikalini sağlar, işte buna paralel yine alışılmış tüketimin dışına çıkılarak, günlük tüketilen sevginin kanatlanarak aşka inkilabı sanırım bu alanda soyut boylamı ile vücut bulmaktadır.

                Toprağa gömülen tohumun yürüyüşü güneşedir, o nem, o zemin, o koku onu kendi sürecinde güneşe kavuşturur, sevgili de öyle değil mi, yüce yaratıcı tanrıya yordamınca taşır, nereye kadar bilemem ama taşır.

               O tohumu toprağa gömmek yerine güneşe bırakırsak, çıplak olarak onun ısısına dayanamaz, yanar, kavrulur ve fosilleşir yeşeremez.

              Ruh alanımızın boş bırakılması hayıf ki hayıf, ruh tanrının nefesidir, spiritüellik işte bu ruhu laboratuvar gibi araştırma merkezi yaparak, kendine dayanmayı en özgürce işleyerek korkulara dayandırılmayan, hayatla sevişme yeteneğine kavuşmada geç kalınmamalı, tercihimiz daha fazla güçlü olmak, ruh kimliğimizi aşk kütüğüne tescil etmek, kendi içimizde genişlemek istiyorsak içimizdeki kaynağın farkına varmalıyız.

            Aklın bulutlu hali iyidir.

             Seçkin üstatlar; bu ruh alanında yüksek enerjiler toplayarak, yüksek bilinç düzeyinden bize seslenir dururlar.

             Sevin sevilin.

             Mevlana “gel” derken bizi Konya’daki kabrine çağırmıyor herhalde

 

Yazarın Diğer Yazıları