Faruk YILDIZ

YENİDEN DÜNYAYI YÖNETMEK

Faruk YILDIZ

Gerileyişimizin temel problemlerini irdelerken gözden kaçırdığımız en önemli hususlar bu günlerde yüksek sesle kamuoyu önünde dile getirilmeye başlandı.   Özellikle paradigmalar noktasında yeniden anlamaya çalıştığımız  küresel en büyük güç olma düşüncesi artık iyiden iyiye belleklere kazınıyor  ki doğrusu da bu ama  bana göre geç kalınmış bir adım olmuştur.  Özellikle son yarım çağda sadece mirasyedi olmaktan öteye geçememiş olmanın vermiş olduğu bıkkınlık ve tembellikle ancak 17.  yüzyılın başlarına kadar maddi ve manevi değerlerimizi güçlü bir şekilde  ayakta tutmayı başarabilmişiz. Sebep ve sonuçları anlamaya çalıştığımız vakit tıpkı ortaçağ Avrupasında olduğu gibi bu kez de inançlar bağlamında sıkışmış kalmış gayri resmi bir  egemen  ruhban  sınıfın toplumsal linç kampanyasına maruz bırakılmışız. ( Bu akım Abbasi halifesi Mütevvekkil döneminden beri varlığını sürdürmektedir ki o dönemde resmi bir hüviyet kazanmıştı ve şurta olarak adlandırılıyordu. (Bkz. Claude Cahen ve Eserleri Üzerine Bir İnceleme adlı çalışmamda bu hususa değinilmiştir).  Son zamanlarda sıkça dile getirilen Müslüman dünyasındaki  mezhepsel ve ırkçı ayrılıkların sebeplerinin ana kaynağı nedir? 13. yüzyıldan sonra gerileyen İslam coğrafyasındaki temel hastalık yine bugünkü ile aynı değil miydi?  İbni Rüşd ve Gazali ile ilgili klasik tartışma günümüzde farklı bir versiyonda devam etmiyor mu? Sonuç ne oldu?  Hep beraber kaybettik...   Birini tercih edip ötekini yok saymak İslam coğrafyasına ne kazandırdı.   Bizimkilerin sürekli reddiyelerle karşı bir refleks geliştirdikleri İbni Sina,  Farabi ve  İbni Rüşd gibi İslam düşünürlerini mürtedlikle  suçlayıp toplumsal linçe maruz bırakmaları akla ziyan değil midir?  Ki bu lince maruz bırakılan daha onlarca Müslüman bilim adamını sayabiliriz. 18. yüzyıla kadar Avrupa  üniversitelerinde kitapları okutulan bu İslam filozofları ne acıdır ki Avrupa Rönesansını başlatarak günümüz modern Avrupa 'sının ortaya çıkmasında pay sahibi olmuşlardır. Yalın bir ifadeyle bu tartışmadan kazançlı çıkan batı medeniyeti(!) olmuştur. 
Kabul edelim ya da etmeyelim ama ne yazık ki bu böyle.   Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN'ın İslam Konferansı Örgütünde asıl  söylemek istediği de buydu. Duyguda ve inançta  birleşik bir  İslam coğrafyası hayali. Bu mümkünmü derseniz elbette mümkün. Çünkü Selahaddin Eyyubi bunu başarmıştı. Yeniden başarmamak için hiçbir sebebimiz yok artık. Sadece zihinlerimizdeki tortuları temizlemek ve meselelere uzak hedefler koyarak bakmak   bizi bu gayeye yaklaştıracaktır. Son günlerde bazı medya organlarında bu konuyla ilgili sık sık tartışmaların yapıldığını ve cesurca görüşler beyan edildiğine şahit oluyoruz  ki zaten olması gereken de bu olmalı. Görüşlerini beyan eden değerli akademisyenlerimiz içimizden birilerinin en acımasız bir şekilde kendilerini eleştireceğini  bilmelerine rağmen bu açıklamalarını yapmaya devam ediyorlar. İçine düşürüldüğümüz bu mezhepçilik ve kavmiyetçilik mücadelesi sarmalından kurtulmamız için artık bu hususları tartışmanın zamanı gelmemiş midir?  Tabii yeniden dünyayı yönetmek istiyorsak...   Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, benzer açıklamaları Türk -Arap Yükseköğretim Kongresinde de İslam dünyasına verdiği mesajında bir kez daha  mezhepçilik,  ırkçılık ve terör vurgusu yapmıştı. Allah'a şükürler olsun ki bugün bu olgular üzerine devletimizin en üst kademesinden büyük eleştiriler gelmekte. İslam dünyasının siyasal parçalanışının sebepleri üzerinde durulurken  bugüne kadar mezhepçiliğin Müslüman coğrafyasına büyük zararlar verdiğini ve bilimsel ilerlemeye ket vurduğunu dile getiren düşünürlerimizi hedef haline getirenlerin artık aklını başına almasının vakti gelmiştir. Kendi cemaatini ve cemiyetini hakikat zannedenler prangalanmış ve programlanmış o dar kalıplardan kendilerini kurtaracaklardır inşallah. İslam dininin sosyolojik, ekonomik ve en önemlisi de şer'i hukuk yönünden ilerleyişini incelersek Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın hangi mesajı İslam ümmetine vermeye çalıştığını daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum. Özellikle İslam dünyasının çok değerli akademisyenlerinin huzurunda yapmış olduğu bu anlamlı konuşma, temennim odur ki; Müslüman coğrafyasında yankılanacak ve taasupçu düşünceleri zihinlerimizden temizleyip vicdanımızın derinliğinde yeni bir dünya düzeni kurmayı hedef haline dönüştürecek  Yeni  İslam İnanç İmparatorluğu arzusunu yeşertecektir. 

Ümmetin selametini düşünenlerin er ya da geç bu anlamlı mesajı alacaklarına inanıyoruz. Direnç gösterenler, karşı çıkanlar,  acımasızca eleştirenler, fetvabazlar,  en önemlisi de sahte  alimler çıkacaktır.  Her zaman olduğu gibi bugünde hüküm verenler ve hükmü uygulamaya gönüllü zihinleri prangalılarda olacaktır. Unutmayınız ki bunlar vakti çoktan gelip geçen  doğum sancılarıdır. Zaten her inkılap bu tip barikatlarla karşılaşmıştır. Ümmetin  inkılabı da böyle olacaktır inşallah. İçimizdeki aykırılıklar ve ayrılıklar ya gerçeği görüp bu yürüyüşte onlarda olacak ya da çoğu tıpkı 17- 25 Aralık'ta olduğu gibi ahiretlerini karartarak yine şer güçlere alet olup savrulup  gideceklerdir. Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın inşallah. Teşekkürler Sayın Cumhurbaşkanım, ümmetin rotasını belirlediğin için. 

Yazarın Diğer Yazıları